Teknik’te
smanlı Devletin kurulması ve
genişlemesi harb ile olduğu için, harb sanâyi’inde çok ileri gidildi. Avrupada
ateşli silâhları ilk olarak Osmânlılar kullandı. Hicretin dokuzuncu ve onuncu
asrlarında Osmânlı fen adamlarının yapdıkları toplar ve koruganlar, Avrupada
harb tekniğinin başlamasında numûne oldu.
Şimdi, Midilli, İstanbul buğazı ve
Van istihkâmlarında (Mustafâ ustanın yapısıdır) ve (Alî ustanın yâdigârıdır)
damgaları bulunan büyük toplar turistleri hayrete düşürüyorlar. Bu topların
İstanbuldan Bağdâd, Van gibi uzak yerlere nasıl götürüldüklerine akil
erdirilememekdedir.
Fâtih sultân Muhammedin İstanbulu
almak için dökdürdüğü büyük topları “Sarıca”
isminde bir Türk mühendisi ile “Urban”
isminde bir Macar döküm ustası yapmışdır. Dinamit de ilk olarak Fâtih
tarafından kullanılmışdır. Gedik Ahmed pâşa, İtalyada Otrantoyu alınca güzel
kal’a yapdırdı. İtalyanlar bu kal’ayı gördükleri zemân hayrân oldular.
Harblerde böyle istihkâmlar yapmağa başladılar.
Îrân seferlerinde yüzellibin
kişilik orduların sevk ve idâresinin büyük bilgi ve mehârete muhtâc olduğu
şübhesizdir. Böylece Osmânlı imperatorluğu, o zemân, Avrupada en ileri devlet
olmuşdu.
Mimari’de
Mi’marlıkdaki üstünlüğün
şâhidleri, büyük câmi’ler ve medreselerdir. Fâtih câmi’ini yapan Mi’mar
İlyâsın, Bâyezîd câmi’ini yapan Mi’mar Kemâleddînin ve Süleymâniye ve Şahzâde
câmi’lerini yapan Mi’mar Sinânın ve dahâ nice mi’marların büyük üstâd
olduklarını eserleri göstermekdedir. Bursada Çelebî Sultân Muhammed câmi’inde
ve türbesinde olan çok kıymetli çinileri “Deli
Mehmed usta” yapmışdır. Bunların ba’zılarında “Ameli Muhammed Mecnûn” imzâsı hâlâ görülmekdedir.
Hindistân pâdişâhı Hümâyûn şâh,
sultân Süleymândan inşâ’ât ustaları istemiş, Mi’mar Sinânın şâkirdlerinden Mûsâ
usta gönderilerek Hindistânda Osmânlı inşa’âtı üzere büyük ve mükemmel binâlar
yapılmışdır. Osmânlı medreselerinde okutulmuş olan fizik, matematik ve
astronomi derslerinin kitâbları ve harb sanayi’ine âid yazılar Süleymâniye kitâblığında
hâlâ mevcûddur.
Tıp’da
Haydar Pâşa tıb fakültesi, Viyana
tıb fakültesinden sonra Avrupada en ileri idi. Her bölümün laboratuvarları en
yeni âlet ve makinalarla techîz edilmişdi. 1931 senesinde, bu fakültede
okuyanlar, Histoloji laboratuvarında her talebe için birer mikroskop
bulunduğunu, her mikroskop üzerinde sultân Abdülhamîd hânın tuğrası, ya’nî ismi
oyma olarak yazılı olduğunu söylemişlerdir. Avrupadan getirilen seçme
profesörlerin yetişdirdikleri asistan ve doçentler ve hocalar, gençlere en modern
tıb bilgilerini veriyorlar. Değerli mütehassıslar yetişiyordu.
Kolağası kimyâger Cevâd Tahsin
beğin “Mekteb-i tıbbiyyeyi şâhâne” matba’asında basdırdığı “kimyâ
kitâbı”, bugünkü yeni bilgileri ve analiz usûllerini bütün incelikleriyle
yazmakdadır. Miralay Mehmed Şâkir beğin 1319 da basılan “Dürûs-i Hayât-i Beşeriyye” kitâbındaki, modern tıb bilgilerini
görenler ve tıb fakültesinde hijyen profesörü Muhammed Fahri beğin “İt’âm ve Tağdiyye” kitâbındaki tıb
bilgilerini okuyanlar ve tıb fakültesinde kimyâ muallimi olan tabib kolağası
Vasil Neun beğin “İlm-i Kimyâyı Tıbbî”
kitâbını ve yine o sene Mısrda basılan “Hulâsatül
Kavl fî tahlîlil-bevl” kitâbını okuyanlar ve mekteb-i tıbbiyyeyi şâhâne
botanik muallimi tabib Şerefeddîn beğin talebenin ellerinden düşmeyen “ilm-i nebâtât” kitâbını okuyanlar ve
mekteb-i mülkiyeyi şâhâne ve hendese-hâne fizik muallimi Sâlih Zeki beğin “Hikmet-i tabî’iyye” kitâbını ve bunlar
gibi nice kıymetli kitâbları görenler, Sultân ikinci Abdülhamîd hân zemânında
çok değerli mütehassıs doktorların ve fen adamlarının yetişdirildiğini tasdîka
mecbûr kalmakdadır.
Osmânlı sultânları, ilme, fenne
bu kadar ehemmiyyet vererek, kıymetli mütehassıslar yetişdirdikleri ve eserler
meydâna gelmesine vesîle oldukları gibi, islâmiyyete hizmetde de, Abbâsî ve
Emevî ve diğer islâm devletlerini geçmiş, bu çalışmaları ile de târîhde şan ve
şöhret bırakmışlardır.