Dil ve EdebiyatTürk Dili

Yaşayan Dile Düşmanlık

C

umhuriyet devrindeki “Öztürkçecilik”, “Osmanlıca”ya değil, “yaşayan dile” karşı bir harekettir. Canlı bir varlık, haksız hücumlarla delik deşik ediliyor. Ona karşı yükselen feryadların sebebi bu.

  Bin yıl İslâm medeniyeti içinde yaşamamız dolayısiyle Türkçe’ye Arapça ve Farsça’dan binlerce kelime girmiş ve dilin bünyesine tabii bir unsur olarak karışmıştır. Bir dil tarihçisi gözüyle ve hususi bir dikkatle bakmadan kimse, onların yabancı oldıklarını hissetmez. Bu demektir ki onlar Türkçe’nin malı olmuşlardır. Öztürkçecilik iddiasında bulunmayan basit bir vatandaşa, kullandığı kelimelerden hangilerinin Arapça veya Farsça olduğunu sorunuz, doğru cevap veremez.

  Millî edebiyat akımından sonra bizim en kıymetli eserlerimiz Türk halkının rahatça anladığı günlük, tabii dil ile yazılmıştır. “Öztürkçecilik” lüzumsuz ayrımları ile onları da delik deşik edecektir. Burada yalnız dile değil, kültüre karşı da bir kasıt vardır. Bir Halide Edib’in, bir Reşat Nuri’nin, bir Ahmed Hamdi Tanpınar‘ın, bir Sait Faik‘in, öztürkçecilerin ellerinde alacağı şekli düşünün. Onların güzelim eserleri uydurma kelimelerle kalbura dönecektir.

  Dil ve kültür bir milletin canıdır, “öz” ve “Türkçe” kelimelerinin parıltılarına kapılarak bu hareketin abeslik, kültür ve millî varlığa karşı oluşunu görmeyenler gerçekten gaflet ve dalâlet içindedirler. Bizi birleştiren dili ve edebiyatı yok ettik mi ne hâle geliriz, bir düşünün! Ezelî düşmanımız olan Ruslar bunu dört gözle bekliyorlar. Komünist ihtilâlinden önce Asya Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında müşterek bir yazı diline doğru gidiliyordu.

  Komünist Rusya muhtelif  Türk şiveleri arasındaki küçük farkları kabartarak “Özbekçe”,Kazakça”, “Kırgızca”, “Azerî” diye dil ilmine aykırı beş on dil ortaya çıkardı. Maksadı Türkler arasındaki birliği parçalamaktı. Şimdi biz Türkiye’de millî dili, “Öztürkçe”, “Arapça”, “Farsça”, “Osmanlıca” diye ayırmaya çalışıyoruz. Dil birliği ile millî birlik arasındaki münasebeti düşünürsek bu yolun nereye varacağını kolayca kestirebiliriz.

  Kültürlü bir insan, milletinin yaptığı eski eserleri de okur ve onlardan sevdiklerini bugüne aktarır. Yahya Kemal divan edebiyatına dayanarak çok güzel şiirler yazmıştır. Tanpınar’ın eserlerine “Eskici” bir doku unsuru olarak daima karışır. Bu demektir ki “Osmanlıca” bir bütün olarak değil, herkesin zevk ve mizacına göre, bugünkü dile daima girecektir ve bunda bence hiçbir mahzur yoktur. Bin yıllık medeniyetimizi bir çöp yığını gibi şehrin dışına atamayız. Onun kendine has bir şaşaası vardır. Zengin bir medeniyettir Osmanlı medeniyeti. Bütün dünya yazarlarının başvurdukları “Eskiye Dönüş”ü, “Eskide Kalma ve Katılaşma” ile karıştırmamak lâzımdır.

 

Prof. Dr. Mehmet Kaplan

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128