Balkanlar - RumeliMakaleler

Yahya Kemal’in Kaleminden “Tarihçe-i Vak’a-i Zağra”

B

resim

üyük Millî şâirimiz Yahya Kemal Beyatlı Bey, 5 Teşrinisâni 1337 (1921) tarihinde Dergâh Mecmûası’nda yayınladığı “Balkan’a Seyahat” adlı yazısında, 93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) faciasını anlatan Zağra Müftüsü’nün “Tarihçe-i Vak’a-i Zağra” adlı eseri hakkında şöyle bahsediyor:
Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkan’dır. Vâkıa, Tuna’nın kıyılarından ve Balkan’ın eteklerinden ayrılalı kırk üç sene oluyor. Lâkin bilmem uzun asırlar bile, o sularla o karlı tepeleri gönlümüzden silecek mi?
Sabah erken Burgaz’dan kalkan tren yarı gecede Sofya’ya varıyor… Yol sahilden Filibe’ye kadar ovadan geçiyor. Şimalden bir düziye Balkan tepeleri görünüyor. İki taraf işlenmiş bir toprak. İstasyonlar gayet sık. Aydos, sonra Karînâbâd (Bulgarca Karbonat), Yanbolu tek kalan câmileri ve minareleriyle görünüyorlar. Daha sonra yeni Zağra, ağaçları arasında kaybolmuş bir ova şehri. Daha sonra dağ eteğinde büyük bir dikili taş… Bu sütun Rusların meşhur Duranlı müsâdemesinde düşen askerlerine diktikleri bir âbideymiş.
Duran âbidesinden biraz sonra dağ eteğinde eski Zağra görünüyor. Bilâ-ihtiyar Râci Efendi’yi hatırladım. Daha çocukken Recâîzâde’nin Tâlîm-i Edebiyat’ında, bilmem neye misal, beş on satır okumuştum. Bu misâlin altında da bu kayıd vardı: Râci Efendi, Tarihçe-i Vak’a-i Zağra.. Türkçede bu nesir nümûnesi ayarında güzel bir parça görmedim. Muharrir işgâle uğramış bir Türk şehrinin hapishanesinden mahpusların zincirden boşanır gibi çıkışını naklediyordu, bu kadar.
Bu satırların ne muharririni tanıyorum, ne de hangi kitaptan alındığını biliyordum, mamafih dâima yüreğimde tesirini hissettim.
Senelerden sonra bir gün Fatih’ten geçerken bir mahalle bakkalının camında bir kitap gözüme ilişti: Tarihçe-i Vak’a-i Zağra, müellifi Râci efendi. Kapta bir kıt’a vardı ki hatırımda kalan ilk mısraı bu idi.
Aziz-i vakt idik a’dâ zelil kıldı bizi!
Kitabı satın aldım. Bu kıraatin teessürü iliklerime kadar geçti.. Zağra müftüsü Râci Efendi doksanüçte, General Gurko’nun eski Zağra’ya ilk defa nasıl girdiğini, Müslümanların çoluk çocuk, kadın, ihtiyar nasıl kesildiklerini, sonra Süleyman Paşa ordusunun melekü’ssiyane gibi yetişip eski Zağra’yı nasıl kurtardığını, Müslümanların cehennemi bir matemden birden bire delice bir sevince nasıl geçtiklerini, mağlûbiyetten sonra da ikinci ve son felâketi, İstanbul’a doğru o acıklı hicreti bütün sahneleriyle naklediyordu.
Lâkin nasıl temiz, yavaş ve duygulu bir naklediş… Tarihçe-i Vak’a-i Zağra’yı Falih Rıfkı gibi Türk nâşirlerine gösterdim. Onlar benden ziyâde hayran oldular. Bu kitap Türklerin vatan edebiyatında en samîmî, yüksek bir şâheseridir. Onun için de okunmaz!
Samimi bir eserin ne yaman bir kudreti vardır. Eski Zağra’ya Râci Efendi’nin çizdiği levha hâricinde bakamadığım. Şehirde bir iki câmi ve minâre kalmış; lâkin Müslümanlık daha o darbede bir defa dağılmış, ondan sonra da ana vatana hicret etmiş…

Yahya Kemal Beyatlı

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242