Türk Dili

Vecîze

S
on zamanlarda Türkçeye bir kelime daha musallat oldu. Bu virüsün adı “motto”dur. Muhakkak ki bir vakitler “slogan” da böylece gelmiş ve dilimizi kirletmişti. Keza “propaganda” da öyle. Ama biz, onların hangi tarih aralığında ve hangi yolla konuşmalarımıza girdiklerini hatırlamıyoruz. Çocukluğumuza veya daha eski senelere denk geliyor olabilir. Motto ise bir yahut iki yıldır Türkçeyi rahatsız etmekte. Toplumun önündeki insanların “motto” dediklerini duydukça çok rahatsız olmaktayım…
Özenti, bir lisanın maruz kalacağı en tehlikeli zaaftır.
Propaganda: Latincedir ve çıkışı Katolikliği yayma maksatlıdır. “Misyonerlik” veya daha isabetli ve bizden bir tarifle “tebliğ” denebilir. 
Slogan: Fransızcadan İngilizceye geçmiştir. Kısa, çarpıcı söz ve aynı zamanda reklâm sözü anlamındadır.
Motto: İtalyancadır. Sloganın bir başka ifadeyle kısa ve çarpıcı sözün yani özlü sözün karşılığıdır. Slogan ve motto eş anlamlı iki ecnebi kelime. Slogan varken ve hatta belki propaganda mevcutken hiçbir dil gümrüğü murakabesine, denetlemesine tabi tutmadan dikkat çeken konuşma arayışıyla bir de motto Türkçemize girmiş oldu. Bunlar da lisanımızdaki Kırım-Kongo yahut Latin-Fransız-İngiliz kanamalı hastalığıdır…
Esaret, evvela dilden başlar.
Dildeki esareti, dövizde mağlubiyet takip eder.
Dışarıdan bir kelime, bizde karşılığı yoksa veya bin yıldır kullandığımız müşterek medeniyetimizde mevcut değilse Türkçede eritilerek alınabilir.
Slogan
Propaganda 
Motto…
Bunlar, özlü söz demek.
Tamamı, büyük medeniyetimizde sadece tek kelimeyle karşılanmaktadır. O kelime “vecize”dir. Vecîze, Arapça vecizden gelir ve derli-toplu, muntazam konuşma anlamındadır. Vecîze ile atasözü mânâ akrabalığı olan kelimelerdir. Fark şuradadır; vecîzeyi yani sloganı, mottoyu söyleyen bellidir. Atasözü ise ortak söyleyiştir, kime ait olduğu bilinmez. Şairlerin mısraları, kelâm-ı kibarlar yani seçkin insanların sözleri, hadis-i şerîflerden, âyet-i kerimelerden bazıları, halk ağzında konuşula konuşula atasözü ve vecîze olabilirler.
Atasözü ve vecizelerden bazıları, düz cümleler olduğu hâlde bazıları hicivdir, taşlamadır, iğneleyici, uyarıcıdır…
Hülasa edersek; propaganda, günümüzde kısmen anlam kaymasıyla reklâm karşılığını almıştır.
Slogan ve motto ise vecîze mukabilidir…
Bunlara niçin temas ettiğimizin sebebi, işbu yazının özünde mevcuttur. Daha sarih bir şekilde tekrarlamak gerekirse denecek şudur: Siyâsi istila, müstemleke kuvvetlerinin asker ve silahıyla olur. İlim ve kültür yoluyla istilaysa -ki bu, ilkinden daha tehlikelidir- kalemle, kelâmla, ekranla vs. yapılır. Askerî işgal, ordu mukavemetiyle sökülüp atılabilir fakat kalem ve kelâmla gelen emperyalizm, gitse bile iz bırakır…
İlmî, edebî, kültürel kalkınma, maddî kalkınmadan üstündür.
Ne demek istediğimizi şöylece tebellür ettirebilir, billurlaştırabiliriz. Dilerseniz onlara “vecîze” diyebilirsiniz fakat bu cümleler slogan değildir. Motto denmesi ise bizi incitir:
-Emperyalistler, neyi varsa aldığı gibi mazlumların elindeki ekmeği de alır. Merhamet Medeniyeti mensuplarıysa ekmeğini bölüşür, sofrasını paylaşır…  
-İhtişam, sadeliktedir. Şiirde, edebiyatta, sanatta sadelik, anlaşılır olmak basitlik; anlaşılmazlık, gerçeküstü muğlaklıklar ise aşılmazlık değildir.
-İtibarını makamından alan idareciyle, şahsiyeti unvanının gölgesinde kalan akademisyen, aynı hatalı anlayışın iki yarısıdır.
-Taklid, köklerinden kopma ve kendine yabancılaşmadır.
-Bir dünya görüşü, kalem ve kelâm tarafından kalblere nakşedilmiyorsa ömürlü olamaz.
-Bir dâvânın mensupları, kaybettikleri bir dâvâ erinin yerine en az bir dâvâ eri daha ikame edemiyorlarsa çıkmaz yoldalar demektir.
-Asıl kişi başına düşen millî gelir, o ülkede yazılan eser, okunan kitap, masadaki çalışma, edebiyat ve kültür sohbetleri ve bilinen yazarlarının çokluğuyla ölçülür.
“Kalem” sûre adı olmuş. Kitaplı bir dînin mensuplarının yer aldığı bir dünyada kalem, kelâm, eser ve yazar hak ettiği yer ve değerde olmalıydı. Böyle olduğumuz asırlarda Endülüs’ten Şarkî Türkistan’a, Kırım’dan Yemen’e kadar medeniyet ve irfanımız, cümle cihana şavkıyordu.
“Kanaat Önderi” unvanı muhteva kazandığında umulur ki çok eksiğimiz telafi edilecektir.H
Son zamanlarda Türkçeye bir kelime daha musallat oldu. Bu virüsün adı “motto”dur. Muhakkak ki bir vakitler “slogan” da böylece gelmiş ve dilimizi kirletmişti. Keza “propaganda” da öyle. Ama biz, onların hangi tarih aralığında ve hangi yolla konuşmalarımıza girdiklerini hatırlamıyoruz. Çocukluğumuza veya daha eski senelere denk geliyor olabilir. Motto ise bir yahut iki yıldır Türkçeyi rahatsız etmekte. Toplumun önündeki insanların “motto” dediklerini duydukça çok rahatsız olmaktayım…
Özenti, bir lisanın maruz kalacağı en tehlikeli zaaftır.
Propaganda: Latincedir ve çıkışı Katolikliği yayma maksatlıdır. “Misyonerlik” veya daha isabetli ve bizden bir tarifle “tebliğ” denebilir. 
Slogan: Fransızcadan İngilizceye geçmiştir. Kısa, çarpıcı söz ve aynı zamanda reklâm sözü anlamındadır.
Motto: İtalyancadır. Sloganın bir başka ifadeyle kısa ve çarpıcı sözün yani özlü sözün karşılığıdır. Slogan ve motto eş anlamlı iki ecnebi kelime. Slogan varken ve hatta belki propaganda mevcutken hiçbir dil gümrüğü murakabesine, denetlemesine tabi tutmadan dikkat çeken konuşma arayışıyla bir de motto Türkçemize girmiş oldu. Bunlar da lisanımızdaki Kırım-Kongo yahut Latin-Fransız-İngiliz kanamalı hastalığıdır…
Esaret, evvela dilden başlar.
Dildeki esareti, dövizde mağlubiyet takip eder.
Dışarıdan bir kelime, bizde karşılığı yoksa veya bin yıldır kullandığımız müşterek medeniyetimizde mevcut değilse Türkçede eritilerek alınabilir.
Slogan.
Propaganda.
Motto…
Bunlar, özlü söz demek.
Tamamı, büyük medeniyetimizde sadece tek kelimeyle karşılanmaktadır. O kelime “vecize”dir. Vecîze, Arapça vecizden gelir ve derli-toplu, muntazam konuşma anlamındadır. Vecîze ile atasözü mânâ akrabalığı olan kelimelerdir. Fark şuradadır; vecîzeyi yani sloganı, mottoyu söyleyen bellidir. Atasözü ise ortak söyleyiştir, kime ait olduğu bilinmez. Şairlerin mısraları, kelâm-ı kibarlar yani seçkin insanların sözleri, hadis-i şerîflerden, âyet-i kerimelerden bazıları, halk ağzında konuşula konuşula atasözü ve vecîze olabilirler.
Atasözü ve vecizelerden bazıları, düz cümleler olduğu hâlde bazıları hicivdir, taşlamadır, iğneleyici, uyarıcıdır…
Hülasa edersek; propaganda, günümüzde kısmen anlam kaymasıyla reklâm karşılığını almıştır.
Slogan ve motto ise vecîze mukabilidir…
Bunlara niçin temas ettiğimizin sebebi, işbu yazının özünde mevcuttur. Daha sarih bir şekilde tekrarlamak gerekirse denecek şudur: Siyâsi istila, müstemleke kuvvetlerinin asker ve silahıyla olur. İlim ve kültür yoluyla istilaysa -ki bu, ilkinden daha tehlikelidir- kalemle, kelâmla, ekranla vs. yapılır. Askerî işgal, ordu mukavemetiyle sökülüp atılabilir fakat kalem ve kelâmla gelen emperyalizm, gitse bile iz bırakır…
İlmî, edebî, kültürel kalkınma, maddî kalkınmadan üstündür.
Ne demek istediğimizi şöylece tebellür ettirebilir, billurlaştırabiliriz. Dilerseniz onlara “vecîze” diyebilirsiniz fakat bu cümleler slogan değildir. Motto denmesi ise bizi incitir:
-Emperyalistler, neyi varsa aldığı gibi mazlumların elindeki ekmeği de alır. Merhamet Medeniyeti mensuplarıysa ekmeğini bölüşür, sofrasını paylaşır…  
-İhtişam, sadeliktedir. Şiirde, edebiyatta, sanatta sadelik, anlaşılır olmak basitlik; anlaşılmazlık, gerçeküstü muğlaklıklar ise aşılmazlık değildir.
-İtibarını makamından alan idareciyle, şahsiyeti unvanının gölgesinde kalan akademisyen, aynı hatalı anlayışın iki yarısıdır.
-Taklid, köklerinden kopma ve kendine yabancılaşmadır.
-Bir dünya görüşü, kalem ve kelâm tarafından kalblere nakşedilmiyorsa ömürlü olamaz.
-Bir dâvânın mensupları, kaybettikleri bir dâvâ erinin yerine en az bir dâvâ eri daha ikame edemiyorlarsa çıkmaz yoldalar demektir.
-Asıl kişi başına düşen millî gelir, o ülkede yazılan eser, okunan kitap, masadaki çalışma, edebiyat ve kültür sohbetleri ve bilinen yazarlarının çokluğuyla ölçülür.
Kalem” sûre adı olmuş. Kitaplı bir dînin mensuplarının yer aldığı bir dünyada kalem, kelâm, eser ve yazar hak ettiği yer ve değerde olmalıydı. Böyle olduğumuz asırlarda Endülüs’ten Şarkî Türkistan’a, Kırım’dan Yemen’e kadar medeniyet ve irfanımız, cümle cihana şavkıyordu.
Kanaat Önderi” unvanı muhteva kazandığında umulur ki çok eksiğimiz telafi edilecektir.H

İlgili Gönderiler

1 / 79