M
ürekkep Yalamak
Ecdadımızı ne kadar takdir etsek, yine de azdır. Başta örnek ve ideal eğitim modeli geleneği olmak üzere, her hususta faydalı âdet ve geleneklere sahiptirler.
Günümüzde yıllarca tahsil görmüş, ilim öğrenmiş kişilere “mürekkep yalamış” denir. Osmanlı Döneminde, çocuğun kibarca mektebe başlaması için bir tören düzenlenir ve bu sırada duâ yazılı şekerli mürekkep yalatılırdı. Çocuk eğitim ve öğretim hayatına neşeli ve moralli bir şekilde başlatılırdı. Böylece severek ve sosyalleşerek okumaya ve öğrenmeye gayret ederdi.
Bu husus, Abdülaziz Bey’in Osmanlı Âdet Merasim ve Tabirleri kitabında şöyle yer almıştır:
“Osmanlı Dönemi’nde kız ve erkek çocukları beş yaşına basınca mektebe başlıyorlardı. Mektebe başlayacak çocuğun babası, çocuğu vereceği mektebin hocasını bir gün eve yemeğe davet edip kendisine kızını veya oğlunu mektebe verme isteğini bildirerek mektep cemiyetinin tertip edilmesini ve o gün için hazırlık yapılmasını rica eder. Hem mektepte hem de çocuğun evinde cemiyet günü için hazırlık yapılır. Cemiyet günü mektebin hocası mektebin çocuklarına önceden belirlenen bir Perşembe günü âmin olduğunu bildirir (âmin alayı: çocukları okula başlatma merasimine âmin alayı denir. Alayda okunan dualar ve ilahiler sırasında çocuklar âmin dedikleri için bu adı almıştır).
Mektep çocukları o gün giyinip hazırlanıp gelirler. Hepsi toplandığında önde ilahicibaşı çocuklar, arkada ilahiciler, onların arkasında erkekler ve en arkada kızlar olmak üzere ilahiler söyleyerek dualar ederek arada âmin diyen hocayı tekrar ederek mahallenin-semtin sokaklarından geçerek mektebe başlayacak çocuğun evine gelirler, burada hazırlanmış mektep çocuğu kız ise hazırlanan arabaya, erkek ise ata bindirilerek tekrar aynı alay ile mahalle ve semt dualar okunup ilahiler söylenerek dolaşılır. Daha sonra tekrar eve dönülür. Burada Bed-i Besmele adı verilen çocuğun okula başlama töreni yapılır. Burada çocuk hoca karşısına oturtularak besmele okutulur. Bunun ardından hoca ve öğrenci üç defa “Rabbi Yessir velâ Tuassir,Rabbi Temmim Bilhayır.” (Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim hayırla tamamla) derler. Ardından okunan Kur’ân-ı kerîm ve duadan sonra davetlilerin birlikte yemek yemesiyle tören biter.”
Yahya Kemal Beyatlı ise, hatırâtında, Amin Alayını ve mektebe başlamayı şöyle anlatmaktadır:
“Mektebe başlayışım kadîm an’aneye tamâmiyle uygun oldu. Erkenden “muallim-i evvel Sabri” ve “muallim-i sânî Ganî ” efendiler bizim selâmlığa geldiler; çarşıdan bana suvatlı bir divit, boyundan geçirilir, sırmalı bir cüzdanlık alınmıştı. “Ganî Efendi” kalem açtı, divitin mürekkebine batırdı. Bir “Rabbi yessir” yazdı. Sonra üstüne şeker döktüler, bana o yazının mürekkebini şekerli şekerli yalatdılar. Dışarıda, bahçede, meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı. Nihayet bu çocuk kafilesi, “Sol cennetin ırmakları, Akar Allah deyû deyû…” İlâhîsini cumhurca “ırlayarak” yola düzüldüler.
Davetliler vardı, onlar şerbet içtiler, kuşaklarını ve ceplerini şeker külahlarıyla doldurdular, o aralık, zahir ürkmiyeyim diye, beni bir araba ile, ayrı bir yoldan, Saat Bayırı’ndan mektebe ilettiler. Annemin hazırlamış olduğu bir şilteyi, muallim Ganî Efendi’nin hoca makamı olan, yarım kavis, mihrâbımsı yerin arkasına koydular. Maârif âlemine girişimin ilk günü budur.”
İlk Kur’ân-ı kerîm hocam annemin de bana öğrettiği ilk duâ, “Rabbi Yessir velâ Tuassir, Rabbi Temmim Bil-hayır.” (Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim hayırla tamamla) duâsıdır. Şükürler olsun, farkına varmadan biz de, Maraş’ta kısmen bu geleneği icrâ etmişiz.
Artık bu gelenek uygulanmasa da mürekkep yalamak deyimi okumuş, yazmış, mektep terbiyesi almış insanları anlatmak için kullanılmaktadır. Diğer taraftan katiplerin elyazması eserlerdeki yanlışlarını düzeltmek için mürekkepleri yalaması da bize makul olarak gelmektedir. Ancak Osmanlı Devleti Döneminde Abdülaziz Bey’in yazmış olduğu eserin 1912 yılında tamamlandığını göz önüne alırsak, bu uygulamanın bundan 100 yıl önce İstanbul’da uygulandığını, Yahya Kemal’in Üsküp’te yaşayan bir Türk ailenin çocuğu olduğu düşünüldüğünde Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu bölgelerdeki Türk ve Müslüman halk arasında yaygın olduğu aşikârdır.
Böylece bu deyimin çıkışında “Kibarca Mektebe Başlama” ve “Amin Alayı” geleneğinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu gelenek, çocukların asla unutamayacakları, eğitim ve öğretime teşvik edici ve imrendirici güzel bir faaliyettir. Ne hazindir ki, bu tür güzellikler unutulmuş ve terkedilmiştir.
Allahü Teâlâ, çocuklarımıza başından sonuna kadar manevî atmosferde tahsil yapmayı ve rızasını kazanma bilincine sahip olmayı nasip eylesin.