ence en büyük tehdit ve tehlike, “uydurmacılığın” meydana getirdiği kültür kopukluğudur.
Arı dilciler, yalnız güçlü imkânlar kullanmakla kalmıyorlar, uydurdukları o çirkin “sözcükleri” yaymakla dahi yetinmeyip güzel Türkçe kelimelere karşı doğrudan taarruza da geçiyorlar. En amansız gümrükçüden daha katı bir uygulamayla, doğru kelimeleri yasaklıyor, ışığa ve havaya çıkartmıyor, unutturuyorlar.
“Örneğin” mi bulundu? Bitti artık! Bu dil polisleri nerede “mesela” yi görseler tevkif edip karanlık zindana atıyorlar. Hele biri TRT’de çıksın da “mesela” desin! Veya bir öğrenci, imtihan kâğıdına, “neden” yerine “sebeb“i kullansın! “özgürlük” yerine “istiklal” veya “hürriyet” yazsın! “Bütün” diyenin ağzına biber! İllâ “tüm” diyecektir!
Bu çok sıkı sansür öylesine başarılı işletiliyor ki, ister istemez halkımız başlıyor bildiği doğru kelimeleri unutmaya. Hele çocuklarımız ve gençlerimiz yüzlerce, binlerce yıldır babalarının, analarının, atalarının kullandığı kelimeleri öğrenme fırsatını bile bulamıyorlar.
Evde konuşulan canlı Türkçe bile, okulda, gazetede, radyoda ve televizyonda durmadan işittikleri “arıca” kelimelerle baş edemiyor, uydurma sözlere alışılıyor. Hele Cumhurbaşkanlarımız, bazı başbakanlarımız ve paşalarımız bile ekranda görünür görünmez sahte dille konuşmaya başlarlarsa çocuklarımız ne yapsın!
Nesiller arasındaki uçurum genişletilmektedir.
Dış Türkler ile anlaşma köprüleri yıkılmaktadır. Ve en mühimi, şu son iki neslin kültür eserleri bile anlaşılmaz hale gelmektedir. “Türkçeci” Ömer Seyfettin’ler, Gökalp’lar, Reşat Nuri’ler ve Halide Edib’lerin bile anlaşılmaz olduğu gençlerimize telkin edilmektedir.
Atatürk’ün Nutku ve Gençliğe Hitabı” bile “tercüme” edilerek okutulmaktadır. Dünkü Orhan Veli, “lügatle anlaşılır“lardan olmuştur! Edebiyatını, sanat ve fikir eserlerini kendi Türkçeleriyle okuyamayan lügatla, tercümeyle anlamak zorunda bırakılan bir nesil ne acınacak şeydir!
Bir Fransız genci, bir İngiliz, bir İranlı, bir Rus, asırlar önce yazılmış eserlerini pek alâ okur anlar da, bizimki daha 20-30 yıl önceki kültürümüzden bile koparılmak istenilir! T.C.’nin kültür politikası bu mu olmalıydı?
Bu feci gidişe derhal “dur” demeliyiz. Önce dil sansürcülerinin ellerindeki silâhları kırmalı, “yaşayan Türkçe” kelimeleri yasaktan kurtarmalıyız.
Türkiye’de ve Türk olarak bu “hakkı” istemek bile garip değil midir?
Prof. Dr. R.Oğuz Türkkan