M
ondros Mütarekesi, Medine-i Münevvere’nin İngiliz destekli Arap isyancılara bırakılmasını, şehirdeki Osmanlı askerlerinin de teslim olmasını şart koşuyordu. Medine’yi müdafa etmekle görevli Fahreddin Paşa’ya durumu izah eden emir geldi; ancak Paşa’nın ne teslim olmaya, ne de Medine’yi İngilizlere vermeye niyeti vardı. Son ana kadar direndi. Hatta silahı bırakıp Medine’de “mücavir”, yani şehrin dışardan gelen sakini olarak kalmaya karar verdi. Ne var ki, Arapların büyük çoğunluğunun gözünde bir kahraman, isyancılar arasında ise bir korku abidesiydi. Medine’de kalmasına izin verilmedi.
Fahreddin Paşa’nın şanlı direnişi İslâm coğrafyasında hızla yayıldı ve Paşa sınırları aşan şöhrete kavuştu. Paşa’yı “gözlerden ırak” kılmak için 1922’de Afganistan’a büyükelçi olarak gönderdiler. Unutulması için ne gerekiyorsa yaptılar.
Medine müdafii Fahreddin Paşa, son yıllara kadar Türkiye’de tanınan, bilinen, hatırlanan bir isim değildi. Tıpkı Kutü’l-Amare zaferimiz gibi, bilerek unutturulmuş, tarih kitaplarından uzak tutulmuştu.
Fahreddin Paşa’nın hatırlanması, yeniden bilinir, tanınır hale gelmesi, en çok da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde oldu. Erdoğan, 2008’den itibaren birçok konuşmasında Fahreddin Paşa ismini andı. Paşa ile ilgili, Feridun Kandemir’in yazdığı hatıratı gençlere defalarca okumaları için tavsiye etti. Harp Akademileri’nde kurmay subaylara verdiği derste, Afganistan’da Türk Birliği’ni ziyarette Erdoğan Fahreddin Paşa’yı askerlere örnek gösterdi.
Türkiye’de unutturulmaya çalışılan Fahreddin Paşa, 99 yıllık süreçte Arap sokağında hiç unutulmadı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin densiz bakanının yaptığı açıklama, Fahreddin Paşa’nın hatırasının Arap sokağında ne kadar diri olduğunu gösteriyor. 99 yıl sonra yapılan açıklama, Fahreddin Paşa’nın, İngilizlerle işbirliği yapan hain Arap kabilelerinin nazarında sadece “korkunç” bir figür olmadığını, aynı zamanda bir “vicdan sızısı” olarak bu kabileleri rahatsız ettiğini de ortaya koyuyor.
Feridun Kandemir, herkesin mutlaka okuması gereken hatıratında, Arapların Fahreddin Paşa’ya bakışını şu satırlarla anlatıyor:
(Medineliler) “birbirlerine şurayı burayı göstererek, ‘işte bu kapıdan girermiş, dışarı çıktı mı kimse yanına yaklaşamazmış, boyu da herkesten uzunmuş, atını sürdü mü kimse yetişemezmiş…’ deyip duruyor, fıldır fıldır dönen gözleriyle Paşa’dan kalan ayak izlerini bile doya doya görmek isterlerken, hemen karşılarına çıkıverecekmiş gibi ileriye bir adım atmak cesaretini de gösteremiyorlardı.”
“Fahri korkusu ve saygısı bütün çölde hüküm sürüyordu. Su içerken ürken hayvanını ‘ne o, yalakta Fahri’yi mi gördün?’ diye hırsla dürten Bedeviler vardı. Bize gelip, ‘söyleyin Allah aşkına, Fahri hakikaten gitti mi? Yoksa yine buralarda bir yerlerde mi bulunuyor?’ diye yana yakıla soruşturanlar vardı. Fahri Paşa bir efsane kahramanı olmuştu. Öylesine ki, onun gibi cesur ve kahraman olmasını isteyen birçokları, yeni doğan çocuklarına Fahri adını veriyorlardı.”
Vaktaki şafak söktü, sabah oldu ve Paşa hazretleri kendilerini Yenbu istikametine götürecek otomobile binmek üzere çadırlarının kapısında göründüler. İşte o zaman, o anda bir kıyamettir koptu. Saatlerden beri uykusuz bekleyip duran mahşeri Bedevi kalabalığı, çadırdan bir hayli uzakta tutulmuş oldukları halde, Paşa hazretlerinin yüzünü görür görmez yıldırımla vurulmuşçasına ‘Fahri! Fahri!’ nidalarıyla çınlıyordu. Ve Fahri, sanki onları bir bakışla can evlerinden vurmuş ve sanki bir adım atsa, hepsini ayakları altında ezip yok ediverecekmiş gibi çil yavrularını andıran bir korku ile nereye kaçacaklarını bilemez hale gelmişlerdi.
Bazı Arap kabileleri, içlerindeki Fahreddin Paşa korkusunu ve sızısını atamıyorlar. Çünkü Fahreddin Paşa, 99 yıldır bazı Arap kabilelerine yitirdikleri kahramanlığı, yitirdikleri onuru, yitirdikleri Hazreti Peygamber sevgisini hatırlatıyor. Fahreddin Paşa bazı Arap kabilelerine, nasıl ihanet ettiklerini ve Kudüs’ü, Arapları, Müslümanları nasıl Haçlılar’a peşkeş çektiklerini, kendisinden sonraki 99 yılda her türlü değerlerini ayaklar altına alıp nasıl Haçlılar’ın kölesi olduklarını hatırlatıyor. Bu bazı Araplar, kendilerine hâlâ bugün bile ayna tutan Fahreddin Paşa’yı unutmak istiyor ama unutamıyorlar.
Erdoğan’a boşuna “Fahreddin Paşa’nın torunu” demiyorlar. Belli ki, bu bazı Araplar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da bir Fahreddin Paşa duruşu görüyorlar. Erdoğan’ın cesareti, kararlılığı, samimiyeti, bazı Arap yöneticilerinin ayıplarını yüzlerine açık yüreklilikle vurması bunları rahatsız ediyor.
BAE’nin bakanının densiz açıklamaları bizi önce öfkelendirdi, ama sonra bizleri büyük ve haklı bir gurura sevketti. Suçunu, hatasını bilen ihanet içindeki Arap, Türk devlet geleneğinin nasıl yaşadığını, o geleneğin nesilden nesile nasıl aktarıldığını, dik duruşun “dededen toruna” nasıl geçtiğini görüyor ve bundan korkuyor, bundan ürküyor.
Hainlerin Fahreddin Paşa ve Recep Tayyip Erdoğan kâbusu, Müslümanların felahı olacak inşallah.
Aydın Ünal