Y
unanistan’ın bağımsız bir devlet haline gelişi on binlerce Mora Türkünün canı ve malı pahasına gerçekleşti. 1821 isyanı başladığında Yunan topraklarında 90 binin üzerinde Müslüman nüfusun yaşadığı bilinmekteydi. Bağımsızlık ilan edilince bu rakamdan eser kalmadı. Mora Türkleri isyan süresince canlarından, Yunanistan’ın bağımsızlığı sonrasında ise mallarından oldular.
Osmanlı’nın çeşitli mahallerine dağılan Mora muhacirleri ise yıllarca sıkıntılarla boğuştu. Bu süreçte en büyük acıları onlar çektiler. Maddi-manevi büyük kayıplara uğradılar. Savaş çok yıkıcı ve acımasızdı. Dolayısıyla Osmanlı Rumları da bu süreçte zarar gördü. Ancak Rumlar, sonuçta bu acıların karşılığı olarak gördükleri bağımsız bir devlete sahip oldular.
Yunan bağımsızlığının sadece 1821 isyanının bir sonucu olduğunu söylemek çok hatalı olacaktır. Başta Rusya olmak üzere İngiltere ve Fransa’nın meseleye siyasi ve fiili müdahaleleri karşısında Osmanlı’nın direnecek gücünün olmaması bu sonucu doğurmuş oldu.
Önce, Osmanlıların Haçlı Seferi olarak nitelendirdikleri Navarin baskını, ardından Mora’nın 1828’de Fransızlar tarafından işgali ve 1828-29 Rus savaşında Osmanlı’nın ağır bir yenilgi alması, Yunan bağımsızlığının önünde hiçbir engel bırakmadı. Bundan sonra sadece yapılan uzun müzakerelerde formaliteler yerine getirildi. En son olarak Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın 1831’deki isyanı ise
Yunanistan’ın sınırlarının daha da büyümesini garanti altına almış oldu.
Şurasını açıklıkla ifade etmek gerekir ki, Rumların Osmanlı’dan bağımsız olma hırs ve arzuları, bunun gerçekleşebilmesi için hep dışarıya bel bağlamaları ve büyük Avrupa devletlerinin himayesini gözetmeleri, zaman zaman bu devletler tarafından kendi politik çıkarları uğruna suiistimal edilmelerine de zemin hazırladı.
Bu ülkelerin Yunanistan üzerindeki egemenlik kavgaları, bağımsızlıktan sonrası da şiddetini sürdürdü ve bu müdahaleler nedeniyle ülke zaman zaman ekonomik çöküş ve kaos ortamına sürüklendi. Buna rağmen kuruluşundan itibaren Yunan emellerini en önemli güç kaynağı yine hiç şüphesiz Batı’nın Helen dostluğu oldu. Sınırlarına, Avrupalıların Osmanlı aleyhine yaptıkları müdahalelerle kavuşan Yunanistan, yine bu devletlerin kayırmalarıyla sürekli olarak büyüdü ve tarihi emellerini gerçekleştirebilme imkânına doğru yol aldı.
Avrupa Maddi-Manevi İsyancı Rumlar’ı Destekledi
Osmanlı’dan bağımsızlık hayaliyle yola çıkan Rum Filiki Eterya ihtilal örgütünün 1814’de başlattığı macera, 1821’de hayal olmaktan çıktı, 3 Şubat 1830’da, yani sadece 16 yıl gibi kısa bir sonra gerçeklerle buluştu. Elbette bu maceranın başarıya ulaşmasında Helen dostu Avrupalıların gayretleri, Rum isyancıların hayallerinin çok ötesinde bir değer taşıyordu. Böylece ilk defa olarak Osmanlı Balkanında bir Hıristiyan devlet bağımsızlık kazanırken, fethinden itibaren Ege Denizi’nde mutlak Osmanlı egemenliği de yine ilk defa olarak kısıtlanmış oluyordu.
Rum isyanı kısa sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline dönüştü. Avrupa’dan maddi-manevi destek gören Rumlar, hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu en başında açıkça ilan ettiler. Olaylara şahit olan Avrupalı yazarların anlattıklarına göre, isyan bölgelerinde öyle anlar yaşanmıştı ki, Türkler için bazen ölüm kurtuluş oluyordu.
Osmanlı’nın Mora Müslümanları olarak tanımladığı zümre, isyan bittiğinde tamamen tarih sahnesinden silinmiş durumdaydı. Yaşama şansı bulan Mora Türkleri ise imparatorluğun çeşitli yerlerinde zor şartlarda hayatlarını devam ettirdiler. 0 dönemde muhacir organizasyonu yapacak resmi bir kurumun olmayışı, bu ilk Yunanistan göçmenlerinin acılarını daha da derinleştirdi.
İsyanın bitiminde Yunanistan’daki Türk emlak ve vakıfları tasfiye edilirken, bölgedeki asırlık Türk medeniyeti izleri de sonsuza kadar silinmiş oluyordu.
Doç. Dr. Ali Fuat Örenç