umeli’ye ilk defa, Orhan Gazi döneminde (1326-1362), 1350’li yıllarda ayak basan Osmanlılar, Rumeli fâtihi Şehzade Süleyman Paşa komutasında yaptıkları sürekli akınlarla Bizans yönetimindeki bu topraklarda Selânik’e kadar ilerlediler.
I. Murad Edirne’yi fethedince Balkanlardaki askerî harekât için elverişli bir yer olması dolayısıyla burasını devlet merkezi olarak kullanmaya başladı. Daha sonra sırasıyla Dimetoka, Filibe, Eski Zağra ve Gümülcine fethedildi.
Osmanlıların Bulgaristan içlerine doğru ilerlemeleri Sırbistan, Bosna ve Macaristan’da büyük bir korku meydana getirmişti. Bu Balkan devletleri, Türkleri Trakya’dan çıkarmak için kalabalık bir ordu hazırlayarak Edirne’ye doğru hareket etmişler ancak, 1364 yılında Meriç nehri yakınlarında yapılan ve tarihe “Sırp Sındığı” olarak geçen savaşta ağır bir yenilgiye uğramışlardı.
Osmanlılar, Sırp Sındığı Savaşı’ndan sonra 1371 yılındaki “Çirmen Savaşı“nı da kazanınca, Türk akıncıları Makedonya dâhiline kadar ilerlediler. Nitekim kısa bir süre içerisinde Bulgaristan ve Makedonya’nın büyük bir kısmı Osmanlı idaresine geçmiş; Çandarlı Hayreddin Paşa’nın Selânik’i fethinin ardından, Kara Timurtaş Paşa idaresindeki kuvvetlerde Makedonya’nın önemli şehirlerinden olan İştip, Manastır ve Pirlepe’yi Osmanlı topraklarına katmıştı.
Sultan I. Murad’ın 1389’da Kosova’da ve oğlu Yıldırım Bâyezid’in 1396’da Niğbolu’da kazandıkları büyük zaferlerden sonra ise Balkanlar’ın büyük bir kısmı ve özellikle Makedonya tamamıyla Osmanlı hâkimiyeti altına girmiş oldu.
Türk İskân Siyaseti
Osmanlılar Balkanlar’ı yalnızca fethetmekle kalmıyor, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden Trakya ve Balkanlar’a naklettiği Türk nüfusu ile bu illerin Türkleşmesi ve İslâmlaşmasını sağlıyorlardı. Bu göç ve iskân hareketleri sistemli bir şekilde yapılıyordu. İlk fetih yıllarında Anadolu’dan Rumeli ve Balkanlar’a uzanan bu göçler. XV. ve XVI. yüzyıllarda da devam etmişti.
Balkanlar’daki Osmanlı fetihleri zorla veya kanla değil, çoğu defa uzlaşma ve barışçı bir siyaset (istimâlet) sayesinde gerçekleşiyordu. Bunun yanında Osmanlı hükümdarlarının fethedilen bölge halkına karşı gösterdikleri adalet ve hoşgörü, gittikleri yerlerde kalıcı olmalarını sağlıyordu.
Balkan yarımadası, Türk fethinden sonra siyasî bakımdan huzura kavuştuğu gibi, ekonomik yönden de çok gelişmişti. Nitekim Türk fethiyle beraber ziraî üretim arttığı gibi, bölgede bir çok köy ve kasaba kuruldu. Balkanlarda da XV. ve XVIII. yüzyıllar arasındaki bu ziraî ve ekonomik gelişme, Osmanlılar’ın buralardaki sistemli iskân siyaseti sayesinde sağlandı.
Fethi müteakip Bulgaristan ve Trakya ile Makedonya’ya iskân edilen Anadolu menşeli Türk göçmenler, yerleştikleri topraklan kısa zamanda canlandırdılar. Göçmenler, genellikle ormanlık bölgelere veya buna benzer arazisi ziraatta kullanılmayan topraklar üzerine yerleştiriliyorlardı. İskân edildikleri verimsiz araziyi ekime elverişli hale getiren bu göçmen Türk köylüleri, kısa zaman içinde ziraat ve ticaretten kazandıkları maddî varlık sayesinde Balkanlarda yeni bir medeniyetin başlamasını sağladılar.
Balkanlar’a yerleşen Anadolu insanı, ziraat ve tarımı geliştirdikleri gibi, Balkan coğrafyasının mimarî atmosferini de değiştirmişlerdi. Mesken oldukları köy, kasaba ve şehirlerde Türk kültür ve medeniyetinin simgesi olan pek çok esere imza atarak Balkan geçitlerinde han ve hamamlar, nehirler üzerinde köprüler, şehirlerde cami, mescid, çeşme ve bedesten gibi eşerler vücûda getirmişlerdi.
Yrd. Doç. Dr. Fahamettin Başar