Kültürümüz

Türkler Açe’de

X

resim

VI. asırda İndonezya, az nüfuslu bir adalar ülkesiydi. Birçok devletçiğe ayrılmıştı. Bu devletlerin en mühimi, Açe sultanlığı idi. Sumatra adasının kuzeyi ile Malaya yarımadasının güneybatı kıyılarını içine alıyordu. Açe elçileri, daha Kanunî zamanında yardım istemek üzere İstanbul’a gelmişlerdi. Kanunî, küçük bir filo ile Lutfî Bey’i İndonezya’ya yolladı.  
Açe’ye gelen Lutfî Bey, sultana son sistem 8 topla başka stratejik malzeme hediye etti. Kaptanlarından Hayreddin Mehmed Reis’i, 600 Türk levendi ile beraber Açe sultanı Alâüddin Şâh’a bıraktı. Hayreddin Mehmed Reis, az zamanda modern bir donanma meydana getirdi ve Açe devletinin deniz kuvvetlerinin başına geçti.  
Portekizliler’i Açe sularından uzaklaştırdığı gibi, hizmetine girdiği devletin sınırlarını da genişletti. Malaya yarımadasındaki yerli devletlerle savaştı ve onlardan aldığı toprakları Açe’ye kattı. Alâüddin Şah, Türk yardımı sayesinde Güneydoğu Asya’nın en güçlü hükümdarı oldu. Bu çağda Açe, son derece gelişmiş ticaretiyle, zengin bir devletti.  
1538’deki ilk Türk yardımından sonra Açe Sultanı, Türkiye padişahına tâbi olduğunu ilân etti. Bu suretle Osmanlı sınırları, fiilen olmasa bile hukuken Uzak Doğu’ya, Güneydoğu Asya’ya kadar uzandı. 1567 seferinde Açe Sultanı, ordusundaki, 400 Türk levendinin savaş bilgisi sayesinde Malaya yarımadasında büyük askeri başarılar kazandı. Faaliyet alanını genişletmek için, metbûu olan Türkiye’den yeniden yardım istedi.  
Kanunî’nin lütuflarından cesaretlenen Sultan, bu defa daha geniş ölçüde bir yardım istiyordu. İstedikleri arasında yalnız denizciler değil, topçu subayları, mühendisler, istihkâmcılar ve başka teknik personel vardı.  
Açe Sultanı, Kanuni’den, kendisini bir hükümdar gibi değil, Türkiye imparatorluğunun bir beylerbeyisi, bir sancak beyi gibi telakki etmesini, “pâdişâhın kulları zümresinden” olduğunu söylüyordu. Açe elçisi Hüseyin, İstanbul’a geldiği zaman Kanuni Sultan Süleyman, Sigetvar seferindeydi.  
Türkiye hakanının Sigetvar’da savaş alanında ölmesi üzerine, Açe’ye yapılacak yardım işi, oğlu II. Selim’e kaldı.  
II. Selim’in Açe’ye göndermeye karar verdiği yardım da bu sıralarda Yemen meselesinin ortaya çıkması dolayısıyla birkaç yıl gecikti. II. Selim, Sultan Alâüddin’e yazdığı nâme-i hümâyûn’da: “fermân-ı şerifim ne vechile sâdır olursa, mü’ci-bince amel eyliyesiz!” diyordu.  
Portekizliler’in Uzak Doğu’daki faaliyetlerini derhal İstanbul’a bildirmesi için de şu şekilde emir veriyordu: “Ol diyârın ah vâl-u mâcerâsın mufassal şerh ve atabe-i âlem penâhımız cânibine inbâ olunmakdan hâlî olunmıya!”  
Sumatra seferi için 22 savaş gemisi tahsis edildi. Kurd Reis oğlu Muslihuddin Reis oğlu Hızır Hayreddin Reis, bu filo ile Türkiye’nin Hind denizleri amiralliğinin merkezi olan Süveyş üssünden ayrıldı. Kızıldeniz’i baştanbaşa, kuzeyden güneye geçerek Bâbulmendeb Boğazı’ndan Hint denizlerine girdi. Hint Okyanusu’nu batıdan doğuya doğru geçip tamamladı ve Açe’ye erişti.  
Açeliler, Türkler’i çok candan karşıladılar. Türk amirali, getirdiği yardım malzemesini Açe Sultanı’na teslim etti. Yeniden yüzlerce Türk, Açe hizmetine girdi. Sultan, bunlara devletinin en yüksek görevlerini ve pâyelerini verdi. Açeli kadınlarla evlenen Türk levendlerinin çoğu bir daha Türkiye’ye dönmediler.
İçlerinden prensliğe yükselenler bile oldu. Açeliler, Türk toplarını ve II. Selim’in gönderdiği Türk bayrağını, zamanımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bugün birçok Açeli, Türk levendlerinin torunları olduklarını söylemekte, fakat Türkçe’yi unutmuş bulunmaktadır.

İlgili Gönderiler

1 / 65