MakalelerTürkistan

Türkistanlı Münevverlerin Hicret Yılları

T

resim

ürkistan’a Sovyet Komünizminin tam hakim olması sonucunda, yüzlerce Türk münevveri öldürüldü. Binlercesi de ölümden ve Sibirya’ya sürgün olmaktan kurtulmak için ülkelerini terk ederek, hür dünyanın pek çok yerine hicret ettiler. Ayrıca II. Dünya savaşında binlerce Türkistanlı genç Alman cephesinde hayatını kaybetti. Yüz binlercesi de esir düştü. Savaştan sonra bunların pek çoğu yurtlarına dönemedi. Dünyanın çeşitli ülkelerine yerleşerek vatanlarının kurtuluşu için çalıştılar. Sovyetlerin dağılmasından sonra bunlardan bazıları, bir delikanlı olarak ayrıldıkları yurtlarını birer pîr-i fanî ihtiyar olarak ziyaret etme imkanı buldular. 

Bu Türkistanlı münevverlerden Dr. Baymirza Hayit , Zuhriddin Mirza Abid, Mustafa Çokay, Veli Kayyum, Hüseyin İkram Han hicret yıllarında ülkelerinin  istiklali için dergiler, kitaplar çıkararak, toplantılar yaparak milli davalarını canlı tutmaya gayret sarf ettiler.  İşte bunlardan Zuhriddin Mirza Abid’in  hatıralarından bir bölümü aşağıda sunuyoruz.
  Editör
________

Türkistan’ın kara talihi şöyle başlamıştı. 19. Yüzyılın ortalarında Rus istilâ ve zulmü, 20. Yüzyılın başlarındaki Sovyet devrim diktatörlüğü, Rus emperyalizminin yayılması, II. Dünya Savaşı gibi sebeplerden dolayı milyonlarca Türkistanlı dünyanın çeşitli memleketlerine dağıldı. Günümüz dünyasında, Kanada’dan uzak Japon yurduna, Malezya, Avustralya’dan Arap ülkelerine, Amerika’dan Hindistan’a kadar olan bölgelerde muhacir Türkistanlılar ve onların çocukları hayatlarını sürdürmektedirler. 

Onların vasıtasıyla Türkistan insanının akıl ve zekâsı, ilim ve marifeti, yüksek değerleri dünya halklarına ait olan medeniyetin yükselişine, fen bilimleri ve teknolojinin gelişmesine kendince katkı sağlamaktadır. Bu gelişmeler, tesadüf değildir. Türkistan halkının saf imanı, bütün ve sağlam itikadı, temiz vicdanı, kısaca birlik ve Milli istiklâl yolu, bu büyük başarılara ulaştırdı.

Böylesine geniş bir faaliyet alanında gurbetteki yurttaşlarımızın hak yolunda oluşturdukları ittifak ve dayanışma, vatana sahip çıkma duygusu, büyük bir çaba sayesinde mümkün olmuştur. Helva deyince ağız tatlanmadığı gibi, hayatta hiçbir şey, hiçbir nimet zahmetsiz ve kolayca elde edilemiyor. Burada yeri gelmişken, gurbetteki aydınlarımızdan Şermat Bulakbaşı’nın (Milli Komite’de kâtip) 1961 yılında Washington ve Ankara’da neşredilen “Güller Mekânı” kitabından bir şiiri sizlerle paylaşacağım:

Dinleyin, hey…!
Haksızlık azabın tadı çekenler, 
Zulüm altında öz yurdundan kovulanlar,
Yaban elde divane gibi, tozup gezenler,
Hak peşinde her cefaya başvuranlar.
Unutmayın…!

Binlerce vatansever, cesur evlatlar,
Milli hak için vatansever, cesur evlatlar,
Milli hak için savaş verip, şehit olanlar,
İlim, iman vekilleri, aydınlar,
Halk bahtı için hayatını kurban edenler.

Birleşin…!
Bitsin artık iç çekişmeler.
Birleşmezsek, yanar, biter, kül olacağız,
Her birimiz yalnızlıkta yeşermeden, solacağız.
Güç birliği olsa biz de var olacağız,
Hak yolunda cesaretle yürüyeceğiz,
Ne kadar büyürse içimizde fitne, kargaşa,
Bundan düşman faydalanır, güler sevinçle.
Bitsin artık şuurlu şuursuz cehalet eli,
Düşmanlardan temizlensin birliğin yolu.
Hürriyet de İstiklal de, güzel hayat da,
Elde olur, yalnız bir şart,
Olsa güçler bir!

Türkistanlıları birlik ve ittifaka davet edici bu şiirde vatanseverlik, milli dayanışma duyguları sosyo-politik bir mesele olarak görülmektedir. Yazarın kalbindeki ses, milli birliği sağlamadan hürriyet, istiklâl hür bir hayat hakkında düşünmek yetersizdir demektedir. Muhacirler arasında değer kazanan bu şiir, milletin dertli, ıstıraplı ve arzu dolu gönlüdür sanki.  Her bir muhacir Türkistanlı ailenin ayrılmaz dostu olan bu şiir, her okunuşunda gönlümüze ışık tutmakta, fikrimizi aydınlatmakta ve keskinleştirmektedir.
Bugünlerde, bir zamanlar kaderin yazgısıyla Türkistan topraklarından ayrı düşmüş, gurbette hayatlarına devam etmeye mecbur kalmış yurttaşlarımız gibi, onların çocukları da muhacerette hayatlarını sürdürmekteler. Vatanperverlik, milli istiklal için mücadele etme duyguları ve ataların toprağı Türkistan’ı hür görme isteği, onların kalbini hiçbir zaman terk etmemişti.

Muhacir oldukları halde, vatanın istiklali uğrunda mücadele eden ve hayatlarını bu mübarek yola adayan insanların isimlerini dile getirirken, önce Dr. Baymirza Hayit, Mustafa Çokay, Veli Kayyum, Hüseyin İkram Han” gibi değerli şahıslar gelir göz önüme.

Bu isimleri hatırlayıp, yazımın başlarında sıralamamın sebebine gelince: Onlar bulundukları memleketlerde fen, ilim, eğitim ve öğretim alanlarında önde gelen insanlar, ticaret ve işadamları arasında kendilerine lâyık olan yerleri alan insanlardı. Onları bir araya getiren ve bir arada tutan, birlikte yürüttükleri faaliyetlerde onları büyük bir yumruğa dönüştüren en önemli sebep, Ata yurt Türkistan uğrunda mücadele gayesi ve vatanı hür görme isteğiydi. 

Bu muhacir Türkistanlıların evlatları, hayatlarını bu kutsal işe, Türkistan’ın istiklaline ve halkın hürriyete kavuşmasına adadılar. Bu hareket altmış yılı aşkın bir süre içerisindeki “Milli Türkistan Birlik Komitesi”yle, bu komitenin Pakistan, Afganistan, Türkiye, Suudi  Arabistan, Almanya ve Amerika’da yaşayan Türkistanlılar tarafından açılan şubelerinde yürütülen faaliyetleri ihtiva etmektedir.

Aciz hafızamda biriken arzu ve dilekler, uzun yıllar içinde muhacerette neşredilen “Milli Türkistan” dergisinin sayfalarında yayımlanan ateşli sözler, kalpte akan kanla, göz nuruyla yoğrulan kitaplar, risaleler, makaleler, mülâkat ve hatıralar hepsi birer yaşayan canlı tarihtir. Bunların hepsi vatanın azatlığı için coşan, dağ gibi ülken dalgaları barındıran denizi (bahrül umman) andırır. 

Yıllarca yüreğimde taşıdığım, gözyaşları misâli hafızamdan sızan hatıralar, bu denizde olsa olsa bir damladır. Bu hatıralar bir çay sohbetinde konuşulup, geçen sıradan bir sohbet gibi değiller. Bu hatıratlar, muhacir Türkistanlıların millet ve vatanın mukadderatı hakkındaki yazışmaları, mücadeleleri aktardığı için çok değerlidir. 

Timur Kocaoğlu, babası Osman Kocaoğlu’nun arzu ve umutlarının gerçekleşmesine büyük katkı bulunan, çabalarını esirgemeyen bir evlattır. Onun şiirleri muhaceretteki Türkistanlıların kalp nidalarını, vatan hasretini, inanç ve itikadını, hayâl ve düşüncelerini dile getirmektedir. Timur Kocaoğlu “Nevai Ruhu Ah Çekince” adlı şiirinde de şöyle demekte:

“Elim!”, diye açmış kâlp gözün,
“Dilim!”, diye söylemiş kâlp sözün,
“Yurdum!”, diye yakmış kâlp yüzün,
Aziz başın yere koyunca.
Bu zalim takdir kime gerek, 
Bu ulu zatı benim gibi, felek,
Ecnebi biri eylemiş, demek,
Herat, Türkistan’a dönene dek.
Sema sesimle dolsun, 
Ya, dertli gönlüm vatana yetsin,
Ya da, vatan kalkıp kendi gelsin,
Nevai ruhu ah çekince.
Nevai ruhu ah çekince.

Bunun gibi şiirler el, yurt hasretiyle vatan ve millete hasret kalan, bağrı dili yanan ve lime lime olan milyonlarca muhacir Türkistanlının yaşadığı duyguları ifade etmekte. Ana yurt hasretinde yazılan bu şiirlerde ifade edilen duygular, ecdadımızın kanının döküldüğü, yollarını gözlediği, muteber zemine karşı duydukları hislerdir. 

İstiklal, iman ve itikadın hür olması, manevî değerlerin, medeniyetin, eğitim ve öğretimin gelişmesi, memleketin hudutlarına, sosyo-ekonomik ve siyâsî hayatına müdahale edilmemesi demektir.

Bugünleri göremeyen ecdadımızın hürriyet ve aydınlığa erişme çabalarını aksettiren bu hatıralar bize adalet, güzellik ve umut dolu gelecek yolunda mücadele eden halkımızın ruh halini ve tarihî gerçekleri görmemize ve anlamamıza imkân sağlayacaktır. 
Ata yurdum, Ana halkım! hürriyet baki olsun! Yaradan, Ana Yurdumu türlü bela, kazalardan, düşmanlardan ve onların kötü niyetlerinden korusun!

Kaynak: Türkistan İstiklal Yolunda Hicret Yılları- Zuhriddin Mirza Abid Türkistani

Zuhriddin Mirza Abid

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242