Türkler Müslüman olduktan sonra Peygamberimizin “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır” Hadis-i şerifini kendilerine düstur edinerek mücahidlere, halka, yolculara hizmet için pek çok ribat, kervansaray, han, hamam gibi sosyal tesisler yaptılar. Tarihçi Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı’nın bu konudaki bir yazısını aşağıya alıyoruz. Editör
Türkistan’da Ribatlar
ürkistan’da Müslüman halkın varını yoğunu Allah yolunda harcamaları ve birçok ribat yapmaları her türlü takdirin üstündedir. Yapılan bu ribatlar mücahid gazîlerin, yeme ve barınmalarını temin için özel surette yapılmış yarı askerî ve fakat genellikle dini hayır müesseseleri idi. Buralarda değil gazilerin hatta onların hayvanları için dahî gerekli yaşama kolaylıkları sağlanırdı. Kendi imkânları ile ribatlar yapmak, veya yapılmış olan bu ribatların kuruluş gayesine uygun olarak fonksiyonlarını devam ettirmek, bölge müslümanları arasında bir adet haline gelmişti.
Büyük İslâm coğrafyacısı Hamevî, bu yüce maksat için Baykent’de zenginler tarafından binden fazla ribat yapıldığını zikretmektedir. Muhtelif köy ve kasabalardan gelen yerli mücahidler, mühtedîler bu ribatlarda toplanırlardı. Buralarda bir mürşid veya şeyhin manevî tebiyesinde yetişen, olgunlaşan ve adetâ şehid olmaya hazır hale gelen bu mücahidler, gazî dervişler, özellikle ilk bahar ve yaz aylarında kâfirlere karşı gaza ve cihad’da bulunurlardı. Bu mücahidler zaman zaman halkın arasına bir erenler ordusu olarak katılırlar, onları aydınlatır, irşad ederlerdi.
Daha sonraları, değil Orta-Asyanın, Anadolunun bile Türkleşme ve İslâmlaşmasında büyük hizmetleri dokunan ve “Horasanlı Erenleri” olarak bizim tarih ve edebiyat literatürümüze geçen böylesine sevdalı kişileri yetiştiren işte bu şekilde kurulmuş ve zamanla tekke ve dergâh şeklini almış müesseselerdir.
Türk yurtlarında hele hele İslâmlaştırma faaliyetlerinin kollektif bir heyecan ve fırtına haline geldikten sonra yerli halk varlıklarının çok büyük bir kısmını bu kabil hayır ve hasenat müesseselerine sarfetmede âdeta yarışır hale gelmişlerdir. Bu konuda İstaharî şöyle demektedir.
“Maveraünnehr’de (Aşağı Türkistan) zenginlerin büyük bir kısmı, mallarını Allah yolunda harcarlar, ribatlar, yol ve köprüler yaparlar, din uğrunda cihadı teşvik ederler. Ancak onlardan çok az bir kimse servetlerini eğlence ve sefahete harcamaktadırlar. Buralarda, hiç bir şehir, kasaba, su kaynağı, sebil, önemli geçitler, hatta hiç bir köy yoktur ki, orada yolcu ve misafirlerin istirahatlarını temin etmek için mutlaka bir ribat vardır. Aşağı Türkistan’da, bu şekilde hizmet gören ribatların sayısı 10,000 kadardır. İhtiyaç sahipleri, ribatlarda dilediği kadar kalırlar. Buralarda onların yiyecek ve barınmaları temin edildiği gibi hayvanlarının da bakımı yapılmaktadır.”
Osmanlı ve Selçuklu’larda Kervansaraylar
Aşağı Türkistan’da, îslâmiyetin yayılış yıllarındaki bu îslâmi gelişmeler ve müesseseler, daha sonraları büyük imparatorluklar kurmuş olan Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile önemli benzerlikler arz etmektedir. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı Türkleri olsun imparatorluk hudutları içinde kalan geniş ülkeleri hanlar, hamamlar, kervansaraylar, sebiller, cami ve mescidlerle donatmışlardır.
Aradan asırlar geçtikten sonra, Kanunî Sultan Süleyman devrinde, Avusturya imparatorluğunun sefiri ve koyu bir Hıristiyan olan G.D. Bucbecg‘in hükümdarına yazdığı mektuplarda belirttiği müşahedeler, Istaharî’nin ifadeleri ile nekadar bir benzerlik arz etmektedir. G.D. Bucbecg hatıralarında, bu hanlar ve kervansaraylar hakkında şu sitayişkâr ifadelerde bulunmaktadır:
“Kervansaraylar, bunlar cidden büyük binalar. Hancılar, Hıristiyan, Yahudi, zengin, fakir herkesi misafir eder, hiç kimseyi reddetmezler. Kapıları aynı şekilde herkese açıktır. Paşalar, sancak beyleri, seyahatlerinde bu hanlara inerler, sanki kral saraylarında imiş gibi bende bu hanlarda bir çok resmî kabuller yaptım. Büyük bir itina ile hana inen herkese istisnasız yemek verilir. Yemek zamanı gelir gelmez, bir hizmetçi kocaman bir tahta tabla ile ortada görünür. Tablanın ortasında bir sahan, sahanın içinde etli bulgur pilavı bulunur. Ekmekler sahanın etrafına dizilmiştir. Bazen de bir parça bal gömeci vardır. Yemekleri hakîkaten lezzetli idi. Çok hoşuma gitti. İşte hanlarda yolcular, bu surette bedava besleniyorlar. Fakat çok ciddi bir sebep olmayınca yolcular üçgünden sonra gitmelidirler. Zira devamlı yolcular gelmektedir.”
Kaynaklar: İstahari – el-Mesâlik vel- Memalik
G.D Bucbecg – Türk Mektupları Kanûni Devrinde Bir Sefirin Hatıraları
Prof.Dr.Zekeriya Kitapçı