Orta Asya’daki Rus işgalleri ve
buradaki siyasî müesseselerin çökmesi veya Rusya’ya bağımlı hale gelmeleri neticesinde,
bilhassa XIX. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul, birçok Türkistanlı siyasi
mülteciyi geçici veya devamlı olarak misafir etmek zorunda kalmıştır. Bu
mülteciler Osmanlı idarisiyle yakın münasebet içerisinde olmuşlar ve Osmanlı
Devleti’nin Asya’daki Müslüman bölgelere yönelik politikalarına katkı
sağlamışlardır.
Dönemin İngiltere Büyükelçisi
Layard, hatıralarında, bu mültecilerin önde gelenlerini sayarak Sultan
Abdülhamid’in bunlarla yaptığı konuşmalardan etkilendiğini ve bir İslam Birliği’nin
gerçekleşebileceğine inandığını anlatmaktadır.
Ruslara karşı verdiği mücadele sebebiyle
Buhara Hanlığı’ndan sürülen Abdulmelik Töre bu grubun önde gelenlerindendir.
Buhara Emiri Muzafferiddin’in oğlu olan Töre, babasının Ruslarla anlaşmasına
karşı çıkarak mücadeleyi sürdürmüş, daha sonra Hive hanının yanına giderek,
onunla birlikte Ruslarla savaşmıştı.
Hive Hanlığı’nın işgal edilmesi
üzerine Doğu Türkistan’daki Yakub Beg’in yanına gitmiş ve Çinlilerin bu devleti
yok etmesinden sonra 1877 yılında İstanbul’a gelmişti. Yanında Türkistanlı asillerden
Azim Bek de vardı. Abdulmelik Töre, Şeyh Süleyman Efendi’nin aracılığıyla
Osmanlı sultanıyla görüştü ve Türkistan’la alakalı geniş bir rapor sundu.
Töre, Sultan Abdülhamid’in
Ruslara Asya Müslüman Koalisyonu projesi için çok münasip bir adaydı. Bu
sebeple sultan yakın alaka gösterdi ve Abdülkerim Töre’nin üst seviyede
ağırlanmasını sağladı. Sultan Abdülhamid tam o sıralarda Afganistan’a bir heyet
göndermişti ve Afgan emirini Rusya’ya karşı oluşturulacak bir İslam ülkeleri
cephesi içerisinde yer alması hususunda ikna etmeye çalışmaktaydı. Bu durumda
Buhara Hanlığı için en uygun şahıs Abdulmelik Töre olacaktı. Ne yazık Afgan
emiri ikna edilemeyecek ve bu proje de gerçekleşemeyecektir.
Taşkent Hanlığı’nın Hokand
Hanlığı tarafından yıkılmasından sonra ailenin bazı üyeleri İstanbul’a gelip
yerleşmişlerdi. Rusya’nın Buhara’ya saldırdığı dönemde, Taşkent Hanzadelerinden
Seyid Sultan, padişaha müracaat ederek, son otuz yıldan beri Osmanlı topraklarında
yaşadığını, Rusya’nın Buhara’ya tecavüzü üzerine Buhara emirinin yanında
Ruslara karşı savaşmak arzusunda olduğunu, bu sebeple Osmanlı sultanından
Buhara hanına yazılmış bir tavsiye mektubu istediğini bildirdi. Bunun üzerine
sadrazam tarafından Buhara hanına bir mektup yazıldı ve Seyid Sultan’ın
durumuna uygun bir görev verilmesi tavsiye edildi.
Bir diğer tanınmış siyasi
kişilik, önce Hokand Hanlığı’nın, daha sonra da Kaşgar Devleti’nin elçisi
olarak İstanbul’a gelen Yakub Han Töre’dir. Emir Yakub Beg’in ölümü ve Kaşgar
Devleti’nin dağılması sonrasında, o sırada bulunduğu İngiltere’den ülkesine
dönemeyen Yakub Han Töre, 1879 yılı başlarında İstanbul’a geldi. Artık bir
siyasi mülteci durumuna düşmüştü. Sultan Abdülhamid’e Kaşgar’daki son durum
hakkında bir rapor sundu.
Töre, raporunun sonunda, “Kaşgar Devleti Osmanlı himayesini kabul
etmiştir. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin bir parçasıdır. Bu durumda Osmanlı
sultanına, Kaşgar’daki Çin askerlerinin geri çekilmesini isteme hakkı
doğmaktadır” görüşünü gündeme getirmekteydi.
Gerçekleşmesi mümkün olmayan bu
isteğe karşı sultanın bir cevap vermesi düşünülemezdi. Nitekim Yakub Han Töre’nin
müracaatı cevapsız kaldı. Bu arada Yakub Han Töre, ailesinin bir bölümünü
Türkiye’ye getirtmişti; kendisi ise Kaşgar’a döndü.
Diğer taraftan dönemin İngiliz
Büyükelçisi Layard’a göre, Sultan Abdülhamid, Kaşgar elçisiyle yaptığı görüşmede “Asya’daki Müslümanlar birleşerek Rusya’nın
Türkiye üzerindeki emellerini engellemeğe çalışmalı ve bunun için de İngiltere’nin
yardımını istemeli” demişti.
Yakub Beg’den sonra Kaşgar
Devleti’nin başına geçen ve ülkesinin Çinliler tarafından işgali sonrasında
Ruslara sığman Kulu Beg de 1880 yılında İstanbul’a geldi. Osmanlı idaresi tarafından
üst seviyede karşılanan Kulu Beg, Göksu Kasrı’na yerleştirildi ve kısa bir süre
sonra da padişahla görüşerek bir rapor sundu.
Kulu Han’ın talepleri, Yakub Han
Töre’nin daha önce Sultan Abdülhamid’e sunduğu raporda gündeme getirilenlerden
farklı değildi. Sultan Abdülhamid ile Kulu Beg’in görüşmesinde ne konuşulduğunu
bilmiyoruz. Fakat daha sonraki gelişmelere bakıldığında Osmanlı sarayının Kulu
Beg’e müsbet bir yaklaşım içerisinde olduğu intibaı doğmaktadır. Hindistan
üzerinden Kaşgar’a geçmeye karar veren Kulu Beg’e manevi faydalar sağlayacağı
inancıyla, bir nişân-ı âli verilmesi uygun görülmüş, Hindistan’a giderken de
padişah yaverlerinden Ali Bey’in kendisine eşlik etmesine karar verilmiş-tir.
Hindistan’a giden Kulu Beg Kaşgar’a
geçerek bazı faaliyetlerde bulunduysa da Çin yönetimi karşısında başarılı
olamayacaktır.