MakalelerTürkistan

Türkistan Seyyahı Vambery’in Hatıralarından Notlar

M

acaristanlı Arminius Vambery, Reşit Efendi sahte ismiyle Osmanlı pasaportu alır. İran’da, hacdan ülkelerine dönmekte olan Türkistanlı bir hacı kafilesine dâhil olur. Türkistanlı hacılar Sultan’ın yaşadığı İstanbul’dan gelmiş ve Padişah’ı görmüş olan bu bahtiyar dervişe hayran kalırlar.

Vambery, Türkistanlı hacılar arasında bir Osmanlı hacı-derviş hüvetiyle seyahat eder. Çok zor ve maceralı bir senelik yolculuktan sonra ülkesine döner. Türkistan intibalarını yazar.

Aşağıda A. Vambery’in Türkistan seyahati hatıralarından notlar sunuyoruz.

Türklerin Misafirperverliği

Vambery Türklerin misafirperverliği hakkında şunları söylüyor:

“Dünyada Türkler kadar misafirperver, misafir özleyen bir millet daha yoktur. Bilhassa Türklüğün öz vatanı olan Türkistan’da bu misafirperverlik kalem ve dille anlatılamaz. Türkler, yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar veya hangi hal ve şartlar altında bulunursa bulunsunlar, dünyanın en misafirperver milletidirler.”

Vambery seyahat sırasında Türk kabilelerin, misafir hacıları evlerine götürmek için mücadele ettiklerini, neredeyse aralarında kan döküleceğini ifade ederek, sonunda kur’a çekilmek suretiyle misafirlerin obalara dağıtıldığını, böylece kavganın bittiğini ifade ediyor.

Kırgızlar’da Göçebelik ve Asalet

Vambery seyahati sırasında Türkistan’da göçebe Kırgızlarla da karşılaşır. Bunların hayat tarzlarını tam anlayabilmek için bir Kırgız kadına hiçbir yere yerleşmemelerinin sebebini sorar. Kadın gülerek:

“- İnsan; güneş, ay, yıldızlar, sular, her türden hayvanlar, kuşlar ve balıklar gibi hareketli yaratılmıştır. Dünyada hareket etmeyen yalnızca ölüler ve onların gömülü olduğu topraklar” dedi. Bunlar yerleşikliği cinnet veya hastalığın belirtisi sayarlar.

Kırgızların sayıları diğer milletlere nazaran çok azdı. Bunların sayılarını tespit etmek çok zordur. Kırgız aşiretleri içerisinde bulunduğum sırada sayılarını öğrenmek istedim, her defasında soruma, benimle eğlenerek;

“- Önce çölün kumlarını sayınız, sonra Kırgızların sayısını hesap edebilirsiniz!” karşılığını verdiler.

Kırgızlar sayılarını sorana bazen de;

“- Gökte ne kadar yıldız, yerde o Kırgız” diye cevap verirlerdi.

Vambery Kırgızların asaletini de şöyle ifade ediyor:

Dünyada birkaç yüz, belki birkaç bin yıldan beri gerçekleşen değişimlerin tesiri, bunlara ulaşmamıştır. Bu sebeple Kırgızlar, Turanîlere has eski ahlak ve geleneklerini tamamıyle korumuşlardı. Asalet ve soyluluğa büyük önem verirler ve bununla övünürler. İki Kırgız karşılaştığında her şeyden önce birbirlerine yedi göbeğine kadar atalarını bilip bilmediklerini sorarlar. Bu soru ile karşılaşan sekiz yaşında bir çocuk bile olsa daha sonra hakarete uğramamak için cevabını önceden hazırlamış olmalıdır.

Kırgızların gayretlerini de şöyle anlatıyor:

“ Çadırların yanlarına yaklaşınca kadınlar çevreme toplanıp ellerindeki keçi tulumlarıyla bana su vermek için birbirleriyle yarışıyor, bu hakkı hiçbiri diğerine bırakmaya razı olmuyordu. Bunun içinde birbirleriyle kavga ediyorlardı. Bunlara göre bu sıcak mevsimde yolculunun susuzluğunu gidermeye hizmet etmek misafirperverliğin ilk şartıdır ve bir Kırgız’dan su istemek âdeta onu minnettar etmektir.”

Vambery, bu kabileler yanında bir yıl misafir kalınabileceğini, ifade ederek, Avrupalıların misafirperver olmadığını Fransızların “misafir ve balık üç günden sonra zehirdir” atasözü ile dile getiriyor.

Osmanlı’ya Saygı

Vambery, Buhara’yı ziyaretinde Sultan Mahmud Han hazretleri ile Sultan Mecid Han hazretlerinin Buhara emirine gönderdikleri cuma namazı kılınması izni verildiğini ve “Emir-ül Müminin” ünvanının bağışlandığını bildiren iki ferman Göktaşın arkasına rastlayan duvara asılı olduğunu ifade ediyor.

Vambery Hive Hanı’nı ziyarete gittiğinde ne arzusu olduğunu soran Mehter’e (yetkili amir);
“- Kimseden bir şey istemiyorum. Padişah tuğrası ile süslü bir fermanım var.” dedikten sonra Mehter’e Matbu Osmanlı pasaportunu verir. Mehter pasaportu birkaç defa öpüp başına koyup  Han’a teslim etmeye gider. Az sonrada dönerek Han’ın huzura girmesine izin verilir.

Vambery Osmanlı padişahıyla ilgili yazılarına şöyle devam ediyor:

“Osmanlı sultanı Hive’de peygamberin halifesi olarak kabul ediliyordu. Bu sebeple gerek Sultan hazretlerinin, gerekse Mabeyn-i Hümayun görevlilerinin ve diğer memurların genel olarak abit, zahit ve mübarek kimseler olduğuna inanıyorlardı.”

Vambery, Hive’de halkın etrafına toplanıp çeşitli sualler sorduğunu belirterek:
“Padişahın (Osmanlı) yemeğini her öğün Mekke’den nasıl getirildiğini öğrenmek isterlerdi. Çünkü bunlar Zat-ı Şahane’nin (padişah) sabah ve akşam yemeğinin Kâbeden getirildiğini, bunu getirmenin bir dakikalık iş olduğuna inanıyorlardı.”

“Bazıları da halife hazretlerini görüp, görmediğimi sual eder, sonra gözlerime dikkatle bakar, dudaklarını kıpırdatırdı. Çünkü Hive’de inanırlardı ki Halifeyi görenin gözlerine dikkatle bakılırsa onu görmüş olmanın sevabı diğerine geçerdi.”

Kadınların İffeti

Vambery, Türkistan’da kadınların iffet ve namus sahibi olduklarını belirterek kadınlar hakkında da şunları ifade ediyor:

“ Kadınlar sokağa çıktıklarında başlarını örtüyorlar ve koyu mavi renkli, yakalı, uzun feraceli giyiyorlardı. Yüzlerini bellerine kadar uzanan peçe ile örtüyorlardı. Önemli ailelerden olan kadınlar, çarşı ve pazar gibi kalabalık yerlere kesinlikle gitmiyorlardı. Evlerinden çıkmaya mecbur olurlarsa yoksul ve yaşlı kadınlar gibi giyiniyorlardı. Hatta 18-20 yaşlarındaki kızlar bile tanınmamak için iyice örtünüp sarınarak ellerine koca karılar gibi birer asâ (baston) alıp ona dayanarak titreye titreye yürüyorlardı.

Aksakallar

Vambery Türk oymaklarında aksakal adını alan tecrübeli, yaşlı kimseler olduğunu bunların obaların çeşitli işlerini haletliğini ifade ederek:

“ Türk obalarında adam öldürme, kan gütme, devam halindeki kinler ve hınçlar yoktur. Bunlar, karşı avullar ve oymaklar içinde görülür. Böyle hallerde de iki tarafın aksakalları toplanır, anlaşmazlığı çözerler, varılan sonuçlara oymakların mensupları uymaya mecburdur.”

Semerkand Türkistan’ın en güzel şehri

Vambery Semerkand’la ilgili şunları söylüyor;

“Bu kadim başkent gerek yerinin güzelliği ve gerekse yerini kuşatan toprakların bereket ve verimliliği sebebiyle Türkistan’da gördüğüm diğer bütün şehirlerden üstün olduğunu söyleyebilirim.”

“O Semerkand ki, Şeyh Celaleddin’in kavli üzere gönül mübarek toprağı üzeride ayak ile yürümeyi cevaz vermez; kabil olsa baş ile yürümek lazımdır.”

“Timur Han’ın türbesinde rahleler üzerinde mollaların gece gündüz okudukları iki Kur’an-ı Kerim duruyordu. Gerek türbedar, gerek sürekli Kur’an-ı kerim okuyan mollalar Timur’un vasiyeti gereğince daima Nogaylardan seçiliyordu. Çünkü bu kabile emir Timur’a sonuna kadar bağlı kalmıştı.”

Kaynak: 
– Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi  –  A. Samipaşazâde Abdülhalim – N. Ahmet Özalp
– Saraydaki Casus-Mim Kemal Öke
– Sahte Derviş-Cemal Kutay
– Hayat Tarih Mecmuası

 

Mehmet Can

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242