Dil ve EdebiyatTürk Dili

Türkçe’yi Sevmek

T

ürkçe âşığı Nihad Sami Banarlı, Türkçe’nin Sırları adlı eserinde şöyle der: “Milletlerin dilleri üzerinde söz sahibi olacakların; dili, milletten ve milli maziden ayrı varlık gibi görmeleri büyük gaflettir.”

Dolayısıyla; dil, bütün milli kültür unsurlarını tarihi muhtevasıyla kucaklıyor demektir. Güzel, zengin ve işlek bir lisan olan Türkçemizi bir aşiret dili seviyesinde görenler veya onu o seviyeye indirmek isteyenler bu hazin maceranın gafletteki yolcularıdırlar.

Bugün, bu güzel lisanı, büyük bir heyecanla geliştirip, onu dillerde ve gönüllerde şahlandırmak isteyenler çok şükür ki mevcuttur. Amma; güzel Türkçemiz öyle bir tahribata uğratılmıştır ki, uydurmaca hastalığına musallat edilmiş ve yabancı kelimelerin zalim ağına düşürülmüştür. Onun, bu kıskaçlardan kurtarılması, bütün millî kuruluşlara düşen bir vazife, bir borçtur.
Dünkü imparatorluk dili ve bugünkü Birleşmiş Milletler namzeti Türkçe’nin getirildiği duruma bakınca, insanın ürpermemesi imkansız oluyor. Evlerimizin içi, sokaklarımız baştan sona yabancı kelimelerin kokuşmuş soluklarıyla tıklım tıklım. Kitaplarımız baştan sona uydurukçanın maskaralığına musallat olmuş vaziyette.

Hayalimiz darlaşmış; düşüncelerimiz kısırlaşmış, pısırıklaşmış! Mesela; bir “saygın” tutturmuşlar; bir “gereksinim”; bir “özgür”; bir “örneğin”…

Nedir bunlar dersiniz? Bu birkaç örnek üzerinde duralım isterseniz. “Saygın”, itibarlı mı demektir? Öyleyse itibarsıza ne diyeceğiz? Muteber nasıl itaat edilecek? İtibar hangi kelimeyle karşılanacak? Görülüyor ki, bir kelime uğruna dört kelimenin canına okuyanlar, Türkçenin geliştiğinden utanmadan söz edebiliyorlar.

Peki, şu “gereksinim” için ne diyeceksiniz? Gereksinim, şayet ihtiyaç ise, ihtiyaçtı, ihtiyaçsız ve muhtaç için ne demek gerekir? Yine görülüyor ki, bir kelimeye feda edilen birkaç kelimeye feda edilen birkaç kelime vardır.

Öyleyse, Ermenciden  Öztürkçe (!) diye yutturulmaya çalışılan şu “örneğin” e de bir göz atalım: Böyle bir uydurma kelimeyle mesela kelimesini herkesin bitmesine ve kullanmasına rağmen sözlüklerden çıkarmak uydurmaca hastalığının bir kandırmacasından başka ne olabilir ki! Mesela, sözgelimi veya sözgelişi kelimelerine karşı tek fakat yanlış olan “örneğinle” karşı çıkmak Türkçe’yi kısırlaştırmak değil midir?

Gelelim son günlerin moda kelimesi “özgür” e: Bu kelime, bir defa kuruluşu bakımından kökten yanlıştır. Mana itibariyle de hür’ün yerini katiyetle tutmamaktadır. Kaldı ki bu kelime; hür, serbest kelimelerini de katletmektedir. Serbest, serbesti, serbestlik, hür, hürlük, hürriyet, gibi kelimeleri de bîr kelimeyle karşılamak cılızlığına inilmektedir. Bu, nasıl Türkçe sevgisidir, anlamak mümkün değildir. Türkçe’nin, kuruluşuna, güzelliğine hatta işlekliğine uygun olmayan bir keli meyle; herkes tarafın dan konuşulan o güzelim kelimelere kıyacaksınız ve ondan sonra da Türkçe’yi zenginleştiriyoruz naraları atacaksınız öyle mi?

Tabiat, tabii, kelimesinide “doğa”  nızla boğmadınız mı ? Mizaç, karakter, huy’u da bir tek “doğa” nızla sıfırlamadınız mı’ Hatta, Fransızca olan “normal” kelimesini bile “doğal” la eşitlemediniz mi? “Normal” ve “doğal” a bak tığınızda bir yakınlık hissetmiyor musunuz? Son ekleri aynı olan bı iki kelimenin biri Fransızca ise diğeri nasıl Türkçe olabiliyor? Elbelte, şüphesiz gibi kelimelerin yeri ne de “doğa” demiyor musunuz? biliyorum ki, bu, bu kelimeleri sahipleri için “natürel” dir.

Türkçe’yi gerçekten sevenler inanıyorum ki daha gayretli ve daha şuurlu bir şekilde, onu geliştirmeyi bir vazife addederek bu hazin manzara ve maceraya son vereceklerdir; onu, layık olduğu Türk Dünyası dili ve Birleşmiş Milletler dili seviyesine kısa zamanda çıkaracaklardır.

M. Halistin Kukul

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128