Dil ve EdebiyatTürk Dili

Türkçesi Nedir?

U

ydurmacılık denen Türkçeyi bozma hareketi dolayısıyla yukarıdaki soruyla sık sık karşılaşmaktayız. Türk dili ile uğraştığımızı bilenler; dilimizde kullandığımız pek çok kelimenin Türkçesinin ne olduğunu sormaktadırlar. “Tedbirin Türkçesi nedir, ihtiyacın Türkçesi Nedir?” gibi.

Bu soru saçmadır. Çünkü “Türkçe nedir?” diye sorulan “Tedbir, ihtiyaç, sebep, imkan, defter, kalem” gibi kelimelerin hepsi Türkçedir. O halde “ Tedbirin Türkçesi nedir? tedbirin Türkçesi nedir?” diye sormak; “Masya ne denir, temmuz ayının adı nedir?” diye sormak kadar mantıksızdır. Bir İngiliz Türkçeyi öğrenirken “Book” kelimesinin Türkçesi “Kitap”, “Reason” kelimesinin Türkçesi “Sebep” tir diye öğrenir. Biz de İngilizceyi öğrenirken “Durum” kelimesinin İngilizcesi “Situation”, “Manidar” kelimesinin İngilizcesi “Signicant” tır diye öğreniriz. Hiç kimse bunların İngilizce olmayıp Lâtince olduğunu bize söylemez.

Kelimelerin menşei, hangi dilden Türkçeye girdiği ayrı bir konudur. Dili kullananlar şu veya bu kelimenin menşei nedir diye düşünmezler. Meselâ “domatesi kaça aldınız, ampul bulabiliyor musunuz, hava ne kadar da sıcak”diye konuşurken “Domates, kaça almak, ampul, bulmak, hava, ne, kadar, sıcak” kelimelerinin aslı nedir diye düşünmeyiz.

Kelimelerin aslını düşünmek, bir dili kullananların değil, araştıranların işidir. Bir dilde kullanılan her kelime o dilin malıdır. Romancı romanını yazarken, politika meydanda konuşurken, vatandaş kahve-hanede sohbet ederken “İmkân, masa, şart, akıl” kelimelerini Türkçe’nin malı olarak kullanır. Dili kullanan kimseler, kelimelerin menşeine gider ve kullanımını ona göre ayarlamaya kalkışırsa ne olur? “Masa, kitap, portakal, alem, radyo, merdiven, cam” diyemez. Bu kelimelerin bulunduğu yere ya (… ) koyar veya kimsenin bilmediği, kendisinin Türkçe zannettiği bir sesler grubu yerleştirir. Aynı mantıkla, yani kelimelerin menşelerine giderek şu hükümlere varmak mümkündür:

“Yavuz” kelimesi bin yıl önce Türkçe’de “Kötü” anlamına geliyordu, o halde “Yavuz Sultan Selim” dememeli. “Dün” bin yıl önceki Türkçede “Tün” şeklinde söyleniyordu ve “Gece” demekti, o halde “Bir önceki gün” için “Dün” demek yanlıştır. Türkçenin menşeinde olduğu gibi, “Tün udıdım- gece uyudum” demek lâzımdır.

Nitekim uydurmacılar bu garabeti yapmışlar; “Tün” kelimesinin ses ve mânâca değiştiğine bakmadan “Tünaydın” kelimesini uydurmuşlardır. Ziya Gökalp’in meşhur misaliyle “ Ayağım terlemedi ki niçin terlik giyeyim?” demek de yine kelimelerin menşeine gitmek garabetinden doğar. Şu halde mühim olan kelimelerin bugünkü kullanımıdır. Şu veya bu menşeden gelmeleri kullananları ilgilendirmez.

Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128