Türkçe geçtiğimiz dönemde, “Dil Devrimi terörü” geçirdi. Şimdi de yabancı dil terörü yaşıyor. Ahmet Bican Ercilasun, başında bulunduğu Kurum’un vazifelerinin bir gereği olarak, Türkçe’yi korumak ve geliştirmek istiyor. Ama karşısına çıkan gücün tesiri altında yeteri kadar başarılı olamıyor.
Nasıl başarılı olsun ki, Türkçe’nin karşısında Türkçe davasında hiçbir şuura sahip olmayan, üstüne üstlük Türkçe yerine İngilizce deyimleri ve kelimeleri (tercihen) kullanan bir medya var… Bu yüzden Hoca, kampanyalarla etkili olmaya çalışıyor.
Bu husus bize bir şeyi haber veriyor; “Dilde özleşme” yahut “Arı dilcilik” adıyla sunulan Dil Devrimciliğinin köksüzlüğünü ve ucuzculuğunu…
İlk Dil kurultayı, 1932 tarihinde toplandı. Bu Kurultay bir tasfiyecilik hareketini başlatmak için toplandı. Maksat Türkçe’de yerleşmiş bulunan Arapça ve Farsça kelimeleri ortadan kaldırmaktı. Nitekim Kurultay’dan sonra, başlayan çalışmalarda, dildeki Fransızca ve İngilizce asıllı kelimelere dokunulmamış; bunun yerine ne kadar Arapça ve Farsça kelime varsa hepsi “arılaştırma kurbanı” olmuştu.
O günlere dair sayın Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’dan ilgi çekici bir (anekdot) dinledik.. Dil Kurumu’nda görevli CHP kodamanlarından biri, sözlük komitesini topluyor; sırasıyla Türkçe kelimeleri tarıyorlar. Kodaman, Komite heyetine, okunan her kelime için sadece şunu soruyor; “Aslı nedir?..” Eğer sorulan soruya “Bu kelimenin aslı Arapça’dır.” yahut “Farsça’dı” diye bir karşılık alırsa hemen şunu söylüyor; “Atın!..”
Bu tasfiyeden akıl, fikir, tefekkür, ilim, irfan gibi mühim kelime ve mefhumlar nasiplerini alıyorlar. Yani bu kelimeler, Türkçe’den atılıyorlar. Sıra “namus”a geliyor. Hemen CHP kodamanı namus kelimesinin aslını soruyor. Komitede bulunan bir profesör, bakıyor ki ilim, irfan gibi, namus kelimesi de gidecek, hemen atılıyor;
“Namus kelimesinin aslı Yunancadır. Namos kelimesinden gelmektedir.”
Bunun üzerine kodaman, “Öyleyse namus kalsın!” diyor…
Böylece CHP’nin elinden hiç değilse namusumuz kurtulmuş oluyor…
Söylemek istediğimiz şudur;
Dil devrimi denilen şey, aslında “Türkçeyi Batılaştırmak” diyebileceğimiz, akıl dışı bir gayretten ibaretti. Ve hiçbir ilmi temele dayanmıyordu. Biraz evvel belirttiğimiz türden, Türkçe kelimeyi, uydurma bir başka kelime ile değiştirme şeklinde, ucuz bir tasfiyecilik hareketiydi. Buna bir de “Güneş Dil Teorisi” adıyla bir teorik kılıf hazırlandı. Bu teoriye göre, bütün dünya dilleri en eski millet olan Türklerin dilinden yani Türkçe’den doğmuştur.
Bununla ilgili, o yıllarda yayınlaşmış bir lügatten bugüne gelmiş birkaç uydurmacılık misali vermek istiyoruz;
Kelime Fransızcası Uydurmacası
Alemşümûl Üniversel Evrensel
Uzuv Organ Örgen
Heyet Delegate Delege
Haysiyet, şeref Honneur Onur
Umumî Genel General
Hayal İmage İmge
Demek oluyor ki, Ahmet Bican Ercilasun Hoca’nın şikayet ettiği “dilde yabancılaşma ve yozlaşma” meselesi, bugünlerin işi değildir. Yozlaşma Dil Devrimi ile başlamıştır. Bugünün farkı dünün Fransızcasının yerini İngilizcenin almış olmasındandır. Dil devriminin bize ne kadar zarar verdiğini, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile münasebetlerimiz çoğalınca daha iyi anladık… Bu cumhuriyetlerden gelen kandaşlarımız, Dil Devrimi öncesinin Türkçe’si ile konuşuyorlar.
Demek ki CHP, “Sizi aslınıza döndüreceğiz!” derken aslında özümüzü bozmuş; bizi bize yabancılaştırmıştır. Bu (espiri) içinde Türk Dil Kurumu adına yürütülen faaliyeti desteklemeyi, bir vatanseverlik borcu sayıyoruz.