Türk Dili

Türkçe’nin Son “Rönesans”ı

 

Türkçe’nin yirminci yüzyılın ilk yarısında ulaştığı kemâl mertebesi, bana göre sadece son asrın değil, Türkçe’nin konuşulduğu bütün asırlar boyunca bir zirveyi temsil ediyordu. Osmanlı münevverlerinin “tedric” usulü ile lisana kazandırdıkları irtifâ, Cumhuriyet heyecanının ilk yıllarında Türkçe’ye âdeta berrak ve iyi kesilmiş bir kristalin asâletini kazandırmıştı. Türkçe, bütün tarihi boyunca bir medeniyet lisanının taşıması gereken vasıfları büründüğü anda “devrim”e uğradı.

 

Anadilimiz, 1932 yılında inkılapçı bürokrasinin cumhuriyet ulemâsı ile kolkola girerek ameliyat masasına uzatıldığı zaman, uğradığı muameleyi mâkul gösterebilecek hiçbir ciddi sebep bulunmuyordu.

 

1932’de toplanan ilk dil kurultayında “cumhuriyet ulemâsı”, ilim tarihimize hicab ve yüz kızartısı ile kaydedilmesi gereken eyyamcı bir tavır gösterdiler.

 

O kurultay da ulemanın düştüğü cebânet, ancak “udebâ”dan bir akl-ı selîm sahibinin vekarıyla kıyas olunca takdir edilebilmektedir: Hüseyin Cahit Yalçın’ın toplantıda sarfettiği şu sözler, sahibini hiçbir zaman mahcup etmeyecek derecede sâlim ve yüksek bir mantığın eseri olarak daima hatırlanacaktır:

 

“İtiraf ederim ki, dilimize karışmış yabancı kelimelerden dolayı edilen şikâyetleri biraz mübalağalı buluyorum. Bir lisanın şahsiyeti sarfında, nahvındadır. Yabancı dillerden alınan kelimeler bu şahsiyeti bozamaz (…) Bir dile yabancı kelimeler filan veya falan şahsın arzusu ile sun’î olarak doldurulamaz. Onlar tarihî bir zaruret ve icabın neticesinde, bir tekâmül ameliyesi olarak dile girerler. Dünyada, her sahada olduğu gibi dilde de bir şey olmuşsa, onun öyle olması zaruri idi de onun için olmuş demektir.”

 

Bu üç yılda olup bitenler, inanılmaz şeylerdir. O günlerde İsveç veliahtına verilen resmi yemekte misafirini, “Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar” sözleriyle ağırlayan devlet reisi Gâzi Mustafa Kemal Paşa, daha sonra vaziyetin vehâmetini farkederek Güneş-Dil teorisi ile tasfiyeciliği durdurmuştu.

 

Sonraki yıllarda kapıldığı “devrim” sarasında bir türlü kurtulamayan Nurullah Ataç’la 60’lı yıllara ulaştırılan tasfiye şehveti, 27 Mayıs darbesini takip eden yıllarda fecî bir tahribata yol açmıştır. Ataç’a gelince, o ne istediğini çok iyi biliyordu: “Ben öteden beri (…) hep bunu söyledim, Türkçe’nin latinleştirilmesi, yunancalaştırılması gerektiğine inandığım içindir ki öz-türkçeci oldum ona  inandığım içindir ki öztürkçeyi bırakmıyorum, bu toplumun çocuklarına latince ile Yunancanın öğretileceği, şöyle iyice, gereğince belletileceği güne değin de bırakmayacağım.”

 

Bugün Ataç hakkında, “yattığı yerde pek rahat etmiyor olmalı” tahmininde bulunurken, hiç de haksız sayılmayız; onun köpürttüğü devrim heyecanıyla bugün “bu toplumun çocukları” –hadi Türkçe neyse fakat–,   yunanca ile Latinceyi bile konuşamaz ve bittabii anlamaz durumdadırlar!

 

Sade –fakat zengin– Türkçe’nin muhteşem rönesansı, ardında gurup vaktinin son ışıltılarını bırakarak sona erdi; Cemil Meriç, Erol Güngör, Mümtaz Turhan, Ziya Nur, Kemal Tahir gibi “ardçı”ların sukûtuyla lisanımıza çöken akşamın alacakaranlığındaki yeni nesil, Türkçe’ye son rönesansını yaşatan altın kuşağı artık, -bulabilirse-, “sadeleştirilmiş” metinlerden okuyabilme bahtsızlığına mecburdur.

 

27 Mayıs darbesini takip eden yirmi yılda, devletin “açık desteği”yle 1932-35 devresini mumla aratacak derecede kanlı bir kıt’ale girişen dil ırkçıları, geride sözlük kullanmayı bile gereksiz bulan, “kılıç artığı” bir nesil bıraktılar. Yapılan tahribat, dünya kültür tarihine geçecek derecede “müthiş”tir: Eserleriyle iftihar edebilirler; tabii “Kazıklı Voyvoda”nın veya Stalin’in “eser”leriyle iftihar edebilecekleri kadar!

 

Ey bu devrin kara bahtlı, nice “devrim”lere uğramış gençleri; viraneye dönmüş bir savaş meydanının akşamında inleyerek yarasını sarmaya çalışan bir “kılıç artığı” nesil olsanız da, Türkçe’nin son rönesansına tuğla taşımış bir yazarın eseriyle karşılaşırsanız önünde hürmetle eğilmeyi ihmâl etmeyiniz!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79