il, bir gerçek olarak kabul edilmelidir. Şivemizin de kopup geldiği Türk dili tarihine bir göz atarsak, İslâmlığın kabulünden sonra, dile çok sayıda yabana kelime girmiş olduğunu görürüz. Bu daha sonra normal sınırları da aşarak, “Osmanlıca” yı yapma bir dil durumuna getirmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nin çöküşü gibi, Osmanlıca’da kalkmış, yerini son devirdeki Türkçülük hareketleri ile başlayan sadeleşme akımı ile arınan Türkçeye bırakmıştır.
Artık “İmparatorluk dili” sürdürülemez. Fakat bir zamanlar Arapça, Farsça hatta Fransızca kelime kullanmaktaki ifrat gibi, bugün de dili özleştireceğiz diye, bir başka yönde aşırılığa gidilmektedir. Dünyada basit kabile dilleri dışında “Öz bir dil, hele öz kültür ve medeniyet dili yoktur”.
Yaşayan Türkçenin halka malolmuş, herkesçe anlaşılan kelimeleri, aslı yabancıda diye zorlanmamışdır. Çünkü mesele yalnız bir kelime değişikliğinden ibaret değildir. Atılmak istenen kelime ile yapılmış birçok deyimimiz, atasözümüz vardır. O kelimenin dilimizde aldığı bir şekil ve anlam vardır. “Akıl” ile “us” aslında aynı anlamı ifade etse de, bugün “akıllı” ile “uslu” aynı şey değildir. Bu, dili zenginleştirmeye değil kısırlaştırmaya götürür. Halbuki bize her kavramı karşılayabilecek zengin bir dil lâzımdır. . Nitekim dil devriminde de önce bu yol denenmiş, sonra vazgeçilmiştir.
Bundan sonra dilimizin iki gayrete ihtiyacı vardır:
1. Dile yerleşmiş, halka mal olmuş, konuşma diline girmiş, herkesçe anlaşılan eski yabancı kelimeler bırakılarak, bugün asıl mücadele Batı dillerinden yeni girmekte olan yabancı kelimelere kaydırılmalıdır. Kitap, defter, kalem, tren, radyo vb. hayatımızdan da, dilimizden de çıkarmaya çalışmak boşunadır. Ama restoran, kuaför, brifing, likidite, immatrikülasyon v.b. kelimelere karşı çıkılabilir ve çıkılmalıdır. Bunların eskiden dilimizde kullanılan karşılıkları varsa, onlar canlı tutulmaya çalışılmalı, yeni giriyorsa, derhal uygun, güzel karşılıklar bulunmalıdır. Ama biz bunun yerine Türkçe kelimeleri tekrar Türkçeleştirmeye uğraşıyoruz. Mesela “bütün” yerine olur olmaz “tüm” kelimesini kullanmak gibi. Acaba hangisi daha Türkçe?..
2. Türkçeleştirme gayreti ilim terimlerinde sürdürülmelidir. Çünkü şimdi bu daha gerekli ve daha kolaydır. Terimlerin çoğu gündelik hayatta kullanılmayan, ancak o ilim veya meslek dalında çalışanlarca kullanılan sözler olduğu için, Türkçeleştirilmeleri fazla zor olmaz. Terimler içinde de çok yaygınlaşmış olanlara dokunulmamışdır.
Asıl yapılacak iş, hastalığın belirtilerini değil, sebebini ortadan kaldırmaktır. Bu da yetişen nesillerde bir dil şuuru meydana getirmekle olur. Nasıl bir zamanlar terkipli konuşmak, süslü yazmak, yabana kelimelerle “Lügat paralamak” marifet sayılmışsa, bugün de bazı yabana sözleri, yeni kelimeleri olur olmaz kullanmak özentisi vardır.
Bir yazının bütünüyle sade dil ilkesine, Türkçe zevkine göre yazılması önemlidir; yoksa araya birkaç tane “tüm” “yada” “neden”, “örneğin” serpiştirmekle değil! Bunu bir özenti olarak değil, bir ihtiyacın ifadesi bir “milli dil” yapma gayreti şeklinde düşünmelidir, ömür ve hayat yerine “yaşam” veya “yaşantı” demek kolay ve sebepsiz bir zorlamadır.
Dilimizi bütün modern felsefe ve teknik kavramlarım karşılayabilecek şekilde zenginleştirebilmek asıl meseledir. Dilde sadeleşme ve gelişme amacı da artık bu olmalıdır.
Doç. Dr. Ali F. Kahramanoğlu