Türk Dili

Türkçemizi Boğazlayanlar

 

Geçen hafta, Ankara Televizyonu’nun hazırladığı AÇI programını seyrettiniz mi? Konu, son derecede önemliydi, hatta varlık sebebimizdi. Türkçemiz. Türkçemizin doğru konuşulması. Programa devlet radyo ve televizyonlarımızdan, devlet tiyatrolarımızdan, özel televizyonlarımızdan ünlü spikerler ve sanatçılar katılmışlardı. Hepsinin ortak iddiası şöyleydi: “Türkçemiz, en güzel ve en doğru bir şekilde, radyo mikrofonlarında ve tiyatro sahnelerinde konuşulur; konuşulmalıdır!”

 

“Spikerler, sunucular ve tiyatro sanatçıları, hem Türkçeyi çok iyi telâffuz etmeli, hem de Türkçenin inceliklerini, zenginliklerini çok iyi bilmelidirler.” “Ayrıca onların ses tonları da çok iyi olmalı!”

 

Doğru! Doğru! Doğru! Milyon kere, milyar kere doğru. Ama AÇI programında görüldü ki, TRT, bu konuda bile kat’iyyen ciddî ve bilgili değil. Önce, hiç kimse, AÇI programını sunan Selma Kurtcebe’nin kulaklarımızı tırmalayan o yırtılmış ses tonunun güzel olduğunu iddia edemez. Cırlak bir ses, Türkçemizi, kaidelerine uygun bir şekilde konuşsa da sevimli olamaz. Doğrusu, TRT, Selma Kurtcebe’den daha çırılçıplak sesli bir sunucu bulamazdı. Çok yazık!

 

Kurtcebe, Türkçemizin inceliklerini de bilmeyen bir sunucu. Mesela: “Geçtiğimiz günlerde” diyerek söze başladı. Yanlıştır. “Geçtiğimiz köprüde” diyebiliriz ama “geçtiğimiz günlerde” diyemeyiz. Çünkü geçen günlerdir, aylardır, yıllardır, biz değiliz. Kurtcebe, Türkçemizi bir kurt gibi boğazlayarak “Televizyon görsel bir olay!” diyor. Ne kadar çirkin, basit, bayağı bir ifade. Peki radyoda “işitsel bir olay” mıdır? Bir aşağılık duygusuyla her kelimenin sonuna yapıştırdığımız bu “sel” ve “sal” ekinden de yerli yersiz kullanılan bu “olay” şu “yoğun” kelimelerinden de nefret ediyorum.

 

Üniversite öğrencilerimiz bile artık; “Dışarıda yağmur olayı var” diye konuşuyorlar. “… Para olayı olmayınca doktora gidemedim” diye hayıflanıyorlar. Artık: “Çok iş”, “Şiddetli alkış”, “Kesif sis”, “Büyük ilgi”, “müthiş bir kuvvet”, “Sarsılmaz aşk”, “İçinden çıkılmaz mesele”, “Kalabalık topluluklar”, “Trafik keşmekeşi”, demiyoruz: “Yoğun iş”, “Yoğun alkış”, “Yoğun sis”,  “Yoğun ilgi”, “Yoğun kuvvet”, “Yoğun aşk”, “Yoğun sorun”, “Yoğun kalabalık”, “Yoğun trafik” diye kurulan bir dille konuşuyoruz. Allah belânı versin olay! Allah belanı versin yoğun! Kaç Türkçe kelimeyi katlettiğinizi, kaç mânâda kullandığınızı biliyor musunuz?

 

TRT sunucusunun hangi yanlışından örnekler versem? Eski spikerler, Türkçenin kirlenmesinden, Batı kaynaklı kelimelerin Türkçemize bulaşmasından dert yandıkları halde, Kurtcebe yanlışlarında ısrar ediyor: “Yeni spikerlerimize ve gençlerimize mesajlarınızı alabilir miyim? diyor. Mesajın Türkçe karşılığı “haber” değil mi? Kaldık, burada kast edilen de haber değil, “tavsiyedir, öğüttür, nasihattır, tenbihtir!”

 

Eski spikerlerden Jülide Gülizar, yeni yetmelerin vurgulama hataları yaptıklarından dert yandı. Kelime sonlarındaki (R) harflerinin yutulmasının çok yanlış olduğunu söyledi: “… Ne demek”dedi. “Geliyo, gidiyo, bakıyo, alıyo…” Böyle Türkçe olur mu? Jülide Gülizar sanki doğru bir öğütte bulunmamış gibi kendisinden sonra konuşan bir başka TRT spikeri, ağzını: “Sorularımızı kimse” “bilmiyooo”, “zoroluyooo”, “soruyooo”, “duruyooo”, “şaşırtıyooo” diye kırılıp dökülmeye başladı. Bu mudur Türkçenin radyolarda, televizyonlarda, tiyatrolarda güzel ve doğru konuşulması?

 

Eski spikerlerden Ülkü Giray önce, çok haklı şikayetlerde bulundu: “… Dilimizde bir kirlenme var!” dedi. “Yabancı kelimelerin baskısı altındayız. Programlarda da çok senli benli konuşuluyor!” Bu şikâyetlerinden sonra kocaman bir çam devirdi. Sunucuya hitaben “… Konuşmalarınızı duygulanarak izliyorum” dedi. Ah! Türkçemizi güzel telâffuz etmek başka, doğru konuşmak başkadır. Bir Türk, karşısında duran ve konuşan bir kimseye; “Konuşmanızı izliyorum!” demez. Konuşma dinlenir izlenmez.

 

Mesut Ertugay da söze başlarken “… Beni fanatik bir TRT’ci olarak tanımlamayın!” dedi. Tanımlamak; “tarif etmek” karşılığında uydurulan bir kelime, Ertugay da Türkçemizin zenginliğinden mahrum bir delikanlı: “Beni bağnaz bir TRT’ci sanmayınız” yerine “tanımlamayınız” diye dildeki fakirliğini ortaya koyuyor. Sanmak, zannetmek, başka, tarif etmek başkadır.

 

Eski tüfeklerden Erkan Oyal da Türkçemizin fakirleşmesinden dert yandı. “İngilizce’de yarım milyon kelime var. Ali Püsküllüoğlu’nun öz Türkçe lügatinde ise 5.000-6.000 kelime! Elli yıl önceki İngilizce ve Fransızca değişmemiştir. Ancak elli yıl önceki, Türkçeyi bugünkü gençlerimiz okuyup anlayamıyor. Yeni kuşaklar artık 300-500 kelimeyle konuşuyorlar…” dedi.

 

Çok doğru. Çok doğru ama Türkçemizi böylesine çarpıtanlar, fakirleştirenler kim; kimler? TRT kurumunun ve spikerlerinin bu konudaki büyük veballerini görmemezlikten gelemeyiz. Türkçenin kirletilmesinden, fakirleştirilmesinden şikâyet eden TRT spikerleri, sunucuları bile, dilimizi kirleterek, fakirleştirerek konuşuyorlar. Spikerlerimiz, Türkçeyi güzel telâffuz etmek yanında onun güzelliklerini de inceliklerini de bilmelidirler. Öyle ikide bir kullanılan: Örneğinli, koşullu, saptamaklı, yaşamlı, yaşantılı, birliktelikli, nedenli, kanımlı, geliyolu, gidiyolu… Zıpırlıklarla güzel Türkçe olmaz.

 

İlgili Gönderiler

1 / 79