F
ikrî iktidar olmadan ilmî iktidar, ilmî iktidar olmadan siyâsî iktidar olamaz. Devlet-i âli Osman’ın zirvede olduğu çağlarda kılıç ve kalem, dergâh ve medrese, mimarî ve şiir, hukuk ve hikmetin tamamı aynı seviye ve dengededir.
Denge bozulunca gerileme, çözülme ve günümüze dek gelen savrulmalar yaşandı. Yalnızca edebiyat veya yalnızca mimâri eser yahut teknoloji ile medeniyet inşâ edilemez. İnsanın ihtiyaç, zevk, duygu ve tekâmülüne dair yapılması gerekenlerin hayat bulmasıyla kendine has medeniyet oluşur. Şu saydıklarımızın anahtar kelimesi Türkçedir:
Lisanımıza, Türkçeye dair yapılacak her iş, atılacak her adım bekamıza hizmet olur. Bin yıl boyunca kullandığımız ve on binlerce esere yol açmış bir elifbayı mahzene indirmekle ’93 ve Balkan Harbleriyle Avrupa-yı Osmanîyi kaybımız farksız felâketlerdir.
Çok anlaşılır bir ifadeyle şöyle diyebiliriz:
Türkçenin varlık, zenginlik, iffet ve ihtişamına hizmetle mükellef olan bir kurum, T.C. Merkez Bankası ayarındadır. Ancak ve maalesef bu kurum TDK değildir. “Türkçe Melez Bir Dil Oldu” başlığıyla kaleme adlığımız makalelerle Türk Dil Kurumu’nun vatandaşı hayrete sevk eden mesnedsiz açıklamaları, aynı tarihe denk geldi. Paylaştıkları listeyi görünce acıdık. Bu nasıl bir fikrî, edebî ve lisân zavallılığıdır?
Demek ki yanılmışız; TDK, milleti güdülenler topluluğu olarak gören bir tavırdan vazgeçmemiş. Hâlâ köksüz, yersiz ve uydurma kelimelerde ısrarcı olmak inanılır gibi değil. Tek Parti zihniyetiyle dilde ırkçılığın bugün de sürmekte olduğunu görmek azap vericidir.
Bin yıldır milyarlarca Müslüman Türk’ün kullandığı ve Müslümanlığımıza şahadette isbat cümlesinin ana unsuru olan “kelime”yi atıp yerine “sözcük”ü ikame etmeye çalışmak hangi akla, hangi maksada hizmettir?
TDK’nın sicili zaten bozuktur. Türk milletiyle 50 yıl kavga etti. Ancak biz, önceki iki yazımızda tarihçesini dönemlere ayırarak 1978’sonrasını masum tutmak istedik. Ama yazdıklarımızın mürekkebi kurumadan tekzip edildik. TDK’da âlem yine ol âlem, devrân yine ol devrânmış. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaya devam ediliyor. Hükûmet, bu mes’eleye mutlaka el atmalıdır. Türkiye Yüzyılına Türkçe Yüzyılı ile çıkabiliriz. TDK, lağvedilip yeniden ve zengin biçimde kurulmalıdır. Şu hâliyle Türkçeye bir faydası yoktur, zararı vardır.
TDK zevkli, köklü ve temiz Türkçeyi yazmakta, yaşamakta, yaymakta zorlanıyorsa arzu ettikleri takdirde ilgili kadrolarına diledikleri yerde, diledikleri takvimde ve diledikleri saat yardımcı olabiliriz…
Şunu belirtelim ki bu makalemizde mevzumuz tek başına TDK değildir. Dediğimiz gibi, biz, bu yazı demetini hazırlamaya koyulduğumuzda TDK evlere şenlik teklifini henüz sergilememişti. Bundan dolayı ileri sürdüğü ve bazıları belki kabul edilebilir fakat bazıları akla ziyan teklifler üzerinde durmayacağız. Ayrı bahistir.
Derdimiz Türkçedir…
Ufkumuz Türkçe Yüzyılıdır…
O acı hakîkati bir kere daha tekrar edelim ki: “Türkçe Bugün Melez Bir Dil Hâline Gelmiştir…” Yüzlerce başka değerimizle birlikte Yunus Emre’nin de Yahya Kemal’in de kemikleri sızlıyordur.
Şu var ki Türkçe -elhamdülillah- irtidat etmemiş, fakat taarruza marûz kalmıştır. İngilizler, tavizlerini aldıktan sonra şehirlerimizden savuşup gittiler ama İngilizce, ana vatanımız olan Türkçeyi zalim bir şekilde istilâ etti. İşgal bugün zirve yapmıştır.
Devrin zihinleri, masabaşı uydurma kelimelerle malûl çeyrek aydınları, “Türkçeyi Arapça ve Farsçadan kurtarıyoruz” riyâkârlığıyla önce Fransızca ve sonra da İngilizce adına Türk milletiyle onlarca ve onlarca yıl vekâlet savaşı yaptılar.
Latince ve eski Yunanca, Batı dillerinin medeniyet temelidir. Biz, İslâmla şereflenip “Allah’ın Ordusu” olma pâyesine kavuştuktan sonra Arapça ve Farsça Türkçenin medeniyet zemini oldu. Bu bir gramer iktisabı değil kelime tasarrufudur. İhtiyaç kadarı makûldür. Nitekim gayriresmî olarak şöyle bir tasnif doğmuştu: Türkçe Devlet dili, Arapça ilim dili, Farsça tasavvuf dili…
Bin yıl boyunca kullanılan, binlerce sözlü ve yazılı eserde yer almış kelimenin aslının nereden geldiği önemli değildir. Onlar ister Arapça, isterse Rumca vs. olsun. “İnsan isimleri Türkçe olacak” diye bir zorlama yapılsa vatandaşların en az yarısı adsız kalır…
Cumhurbaşkanlığının; Hükûmetin, “Türkçe Yüzyılı” için, Türkçeye dair tedbirler alması hem millet varlığımız ve hem de “Türkiye Yüzyılı” için elzemdir. Hâdise, ilim, irfan, fikir ve kendimizle barışık hayatımızla alâkalıdır.
Bu konuda TDT-Türk Devletleri Teşkilatı ve Türkiye ile alâkalı olarak bâzı düşüncelerimizi şöylece paylaşabiliriz:
– TDT üyesi devletler için ortak alfabe hazırlanmalıdır.
– Ortak Türkçe üzerinde çalışmalıdır.
– Devlet adamları, bir kardeş devleti ziyâret ettiğinde hitaplarında ortak Türkçe kullanmaya özen gösterilmelidir.
– TV yayınları ve gazetelerde ortak Türkçeye riayet edilmeli Türkiye Türkçesinde Batı, Azerbaycan ve Türkistan Türkçesinde de Rusça menşeli kelimeleri kullanmamaya azami dikkat etmelidir. Türkçe konuşan nüfus arasında bir asır evvel lehçe dışında bir uzaklık yokken 1917’de Kızıl Devrim, 1928 Harf İnkılabı ve 1960’ta 27 Mayıs Darbesinin yaşanmasıyla Türkçe bugünkü vaziyete düştü.
– Türkçe konusunda RTÜK’e TV’leri denetleme yetkisi verilmelidir.
– Yabancı isim ve kelimeleri tercih eden ticarethâne ve şirketler, ihtar ve ikaza rağmen ısrarcı olurlarsa vergileri, yüzde 25 daha fazla olmalıdır.
– Türkçenin, bu dili iyi konuşan analar, öğreticiler, kanaat önderleri, yazarlar ve hatiplerle gelişeceği gerçeği unutulmamalı. Bundan dolayı CB taltif faaliyetlerine “Türkçeyi İyi Yazma Ödülü” ve “Türkçeyi İyi Konuşma Ödülü” ihdas edilmelidir. O zaman, dedesi 1960’larda Avrupa’ya işçi olarak gelmiş olan vatandaşlarımızın burada doğup büyümüş, iki yabancı lisan bilen, fakat, Türkçeyi de mükemmelen konuşan torunlarının mükâfat aldıkları hayretle görülecektir.