E
dipler şâirler, yazarlar, Türk Dili ve Edebiyatı sahalarında faaliyet gösteren akademisyenler, kısaca güzel Türçe’mizin vefâkâr dostları son yıllarda şu soruyu daha sık sormaya başladılar:
– Türkçe, günümüzdekinden daha vahim günler görecek mi acaba?
Mesele felâket tellâllığı yapmak değil elbette… Ama bir gerçek var ki, Türkçe mahzun, Türkçe mağdur, Türkçe perişan…
“Beterin beteri var!” noktasında Türkçe’nin geleceğiyle ilgili çeşitli hocalarımızın ve münevverlerimizin on yıl önceki tahminleri bir bir çıkıyor: Prof. Dr. Ömer Faruk Akün’ün, Prof. Dr. Muharrem Ergin’in, Prof. Dr. Abdülkadir Karahan’ın, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun, Tarık Buğra’nın, Orhan Şaik Gökyay’ın, Zeki Ömer Defne’nin, Ali Ulvî Kurucu’nun, Yavuz Bülent Bakiler’in, Ziyad Ebüzziyâ’nın, Mehmed Şevket Eygi’nin… Hepsi meğer ne basiretli insanlarmış!
Daha önceki yıllara, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın, Nihad Sami Banarlı’nın, Necip Fâzıl Kısakürek’in, Arif Nihad Asya’nın yazdıklarına bakıyoruz; yine aynı hassasiyet ve basiret…
Netice olarak, kültürümüzün can damarı sayılan Türkçe ve edebiyat sahalarına yönelik zararlılara karşı çok ciddî ve âcil tedbirlerin alınıp uygulamaya konulması gerekir. Bunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz:
Hayatın her kesiminden insanımızın doğru ve güzel Türkçe’yi kullanması teşvik edilmeli, yeni ilmî gelişmelerle dilimize musallat olan Batı menşe’li kelimelerin mâkul Türkçe karşılıklarının konuşulup yazılması yaygınlaştırılmalıdır! Buzdolabı, bilgisayar gibi kelimelerde bu başarı sağlanmıştır; diğerlerinde neden olmasın? Ama “uydurmacılık” tuzağına düşmemek, ibret-i âlem olmamak kaydıyla…
Prof. Dr. Orhan Okay, Prof. Dr. Osman Nedim Tuna kalitesinde belli sayıda akademisyenimiz var. Bunlardan âzamî seviyede faydalanılmalı, yetişmekte olanların çok yönlü birikim kazanmalarına itinâ gösterilmelidir!
Görüntülü ve yazılı medyanın Türkçe ve edebiyat konularında iyi yetişmiş elemanlara şiddetle ihtiyacı var! Gerçi patronlar genellikle işin en hesaplı şeklini tercih ederek, üniversitelerden getirtilmiş vasıflı adam yerine lise ikiden terk bir genci çalıştırmayı daha ekonomik buluyorlar. Medyadaki Türkçe felâketleri neden yaşanıyor sanıyorsunuz?
Kültürlü okuyucu eski makaleleri arıyor! Bir zamanlar gazete veya dergilerde okuduğunuz bir makale sizi o konuda tam tatmin eder, en geniş şekilde bilgilendirir, eğitirdi. Şimdiki gibi her köşeyi bir boşboğaz işgal etmezdi. Babalarımızın ve dedelerimizin evlerindeki dolaplarda hâlâ o kesilip saklanmış makaleler duruyor! Her biri koskoca bir kitabın özeti gibi seviyeli yazılar… Özellikle erbâb-ı kalem ve irfanın iş başına geçmeleriyle bu şuur tekrar canlandırılmalıdır!
Hep söylenir ya, “Demokratik bir ülkede yaşıyoruz!” Herkes istediği kadar şiir yazıp bunları kitaplaştırmada hürdür. Ama güzel Türkçe’mizin korunup geliştirilmesinde gerçek şâirlere büyük vazife düşüyor. Öyle bir değerlendirme zemini meydana getirilmeli ki, “İşte benim şiirim veya şiir kitabım!” diye ortaya çıkma cesaretini herkes kendinde bulamamalıdır! Aruzla, heceyle, serbest veya modern tarzlarda, nasıl yazarlarsa yazsınlar; gerçek şiiriyeti yakalama endişesi sarmalıdır şâir namzedlerini… Asıl mârifet, bâzı kararları tarihin vermesini beklemen gidişatı farkedebilmektedir!
Ekseriyetin ittifakıyla Türkçe’yi doğru ve güzel kullanabilen yazarlar mükâfatlandırılmalı, bunların eserleri her yerde tanıtılıp tavsiye edilmelidir! Maalesef birileri adına düzenlenen yarışmaların çoğu, çeşitli siyasî ve ideolojik zihniyet sahiplerini gündeme getirmeyi hedeflemektedir. Hatta henüz yarışma ilânı verilmeden kimin birici, ikinci ve üçüncü olacağı bellidir. Bu konu ciddî ve gerçekçi şekilde ele alınıp hayata geçirilebilir.
Okullarda okutulacak ders kitapları, toplumun müşterek değer ve şahsiyetlerini tanıtacak şekilde hazırlanmalıdır! Meselâ mâlûm zihniyetin hazırlattığı lise birinci sınıf Türkçe ders kitabında Fuzulî, Nedim, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Velî, Aşık Veysel, Nazım Hikmet dışında “okuma parçası” olarak öyle isimlerin eserlerinden bölümler verilmiş ki, çoğunu edebiyat profesörlerimiz de tanımaz! İşte kitaptan “çağdaş” oldukları söylenen bâzı yazar isimleri: Alpay Tuncay, Aslıhan Solmaz, Gül Özgüven, Metin Yoldaş, Sabri Yeter, Yazgülü Kurdakul…
Bu kitaplarla yetişen çocuk Yahya Kemal’i, Tanpınar’ı, Necip Fâzıl’ı, Arif Nihad’ı Cemil Meriç’i, Peyami Safa’yı ve daha yüzlerce değerli şahsiyetimizi tanımayacak maalesef… İnşâllah sözkonusu ders kitaplarını okutan öğretmenler, lise ikide veya üçte insafa gelip müfredatı az da olsa genişletirler!
Şimdi soruyoruz: “Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen!” Diyen şâir ne kadar haklıymış değil mi?