Türk Dili

Türkçe Azınlık Dili Olmasın

L

isanımız bir sisin altında. Öyle
bir sis ki Türkçe’yi karartıp durmakta. Bir, beş, on değil; Türkçe, elli
senedir bu sise rağmen “yaşam” mücadelesi vererek hayatını devam
ettirmektedir.

Sis imajı ile anlatmak
istediğimiz eski TDK’ın başımıza açtığı uydurma dil derdidir. Yani meselenin şu
derin, geniş ve mâna yüklü meselenin yerini almak isteyen “sorun”,
berraklığını ciğerlerimize kadar çektiğimiz hür ve hürriyet mefhumlarına rakip “özgür”
ve “özgürlük”, asil ve abidevî medeniyet fikrinin gürültülü takipçisi “uygarlık”,
tek başına dilde zenginlik ifade eden sebep kelimesine neden musallat olduğu
malûm “neden”, insan olmanın ilk şartı fikir servetini kırk haramiler
misali talan etmeye niyetli “düşün”, insanın geride bıraktığı ömründen bir
parçayı hâleleyen hâtıranın paraziti sığ ve kuru “anı” ve millet yerine “ulus”,
hakim yerine “yargıç”, imtihan yerine “sınav”, kelimeye mukabil “sözcük”
vs. vs. vs.

Yabancı asıllı tabela
kelimelerinden başka Türkçe’nin bunlara benzer yüzlerce kelime ile başı
derttedir.

Bu kelimeleri kullananlar türlü
türlüdür… ideolojisi icabı ırkçı bir tutumla münhasıran uydurma kelimeleri
tercih edenler. Bunlar din, tarih, medeniyet ilim ve kültürümüzle bütün
alakalarımızı koparmak isteyenlerdir… hiçbir şeyin farkında olmadan köksüz
kelimeleri geveleyenler. Sol ile güya köprü kurmak için onlarla ağız birliği
eden tavizkârlar. Ve muhtevasız etiketliler.

Oysa dil yaşayan bir varlıktır ve
samimiyetin ta kendisidir. Yukarıda sınıflandırdığımız zümrelerden hangisi
olursa olsun samimi olduklarında; yani acılı, öfkeli ve sevinçli ânlarında
sun’i bir ağızla konuşamazlar. Muhatabına “olanaklı”, “koşullu”,
“özverili”, “içerik”
li kelimelerden kurulmuş cümlelerle bağıran bir insan
sadece gülünç olur. Zaten o an böyle bir üslup aklına gelmez. Veya yakınını
kaybeden gönlü kırık biri nasıl olur da “yaşam”, “anı”, “bellek”
kelimeleri ile gözyaşı döker. Eğer böyle bir şey yapmaya kalkarsa ölü evi,
tiyatro sahnesine döner.

Türkçe’ye sahip çıkmalıyız.

Türkçe, dört bir yandan
kuşatılmıştır. Uydurukça, Latince, Fransızca, İngilizce vs. uydurmacılık ve
yabancı hayranlığı yüzünden Türkçe fakirleşmiştir. Böyle bir Türkçe ile ömürlü
eser doğar mı? Belinin orta yerinden kırılmış bugünkü Türkçe ile asırlara
dayanacak ve milyonların elinden geçecek eser verilmesi muhal olmasa bile hemen
hemen imkânsızdır.

… yıllar boyu tonlarca kâğıt
harcanır, binlerce kitap çıkar ama eser nerede? Ciddi, kurşun gibi ağır, billur
gibi akıcı eserler… bu eserler ancak Türkçe ustaların kaleminden çıkabilir.
Peki bu Türkçe ustaları nasıl yetişecek; bu kitapçıklarla mı? Fasit daire bu
değilse nedir? Devlet, meselenin özüne eğilmelidir; demiyoruz; meselenin
kendisine ait olduğunu; bunun ekonomiden bin kat daha büyük ehemmiyet
taşıdığının şuuruna varmalıdır, diyoruz.

Neler yapılabilir?

Neler yapılamaz ki!..

Evvelâ ve acilen ders
kitaplarının Türkçesi ıslah edilir, TRT’ye Kıbrıs’ın, Güney Doğu’nun Türkiye
için “sorun” değil “mes’ele” olduğu öğretilir, Türkçe’yi aslına,
yapısına sadık kalarak onu zenginleştiren yazarlar desteklenir. Bin yıllık
Anadolu coğrafyamızdan fışkırıp gelişen ve imparatorluk lisanı haline dönüşen
konuşma uslûbumuzu kullananlar aranıp bulunur, konuşmaları tespit edilir.

Zaman geriye doğru değil ileriye
doğru akar. Üç asır önceki lisanı bugün aynen yaşatalım demiyoruz. Ancak Türkçe
her çeyrek asırda bir zelzele görmemeli. Aralarında çok değil, on yaş olan
insanlar konuşurken biri diğerini anlamaz durumlara düşmemelidir. Azınlık dili
ise hiç olmamalıdır.

Uydurma dil, kültür istilasını
göğüsleyemez. Vatandaşa seviye kazandıracak; onu tefekkür deryasından
nasiplendirecek ve kültür istilasından koruyacak lekesiz millî bir Türkçedir.
Argonun, uydurmacanın, Frenkçenin çamuruna bulanmamış beyaz Türkçe, Türkiye’nin
ve bütün Türklerin ortak dili olmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79