Türkistan

Medeniyetin Beşiği Türkistan’ın Dünü-Bugünü

İ

resim

nsanlık tarihinin en büyük hadisesi Hazreti Muhammed aleyhisselam’ın İslamı tebliğidir. İkincisi Sahabe-i Kiram ve Tabiîn’in hizmetleri gelir. Bundan sonra da İslam tarihinin en büyük olayı “Türklerin Müslüman olmasıdır.” Türkler Müslüman olduktan sonra İslam dinine bütün varlıkları ile sahip çıktılar, kendilerini bu yüce dine vakfettiler. Hatta bu emaneti Araplardan teslim alarak “İlay-ı Kelimetullah” bayrağını yeni iklimlerde, yeni coğrafyalarda dalgalandırdılar. 

Mümbit arazileri ile boy gösteren Maveraünnehr (Amuderya -Sırderya ırmakları) bölgesinin bulunduğu vadi, Rus işgaline kadar “Uluğ Türkistan” ın kalbi idi. Bu coğrafyadaki şehirler dünyanın en büyük İslam beldeleri haline geldi; binlerce alîm, evliya ve devlet adamı  yetişti, yüz binlerce kitap yazıldı.

Mesela bunlardan en önemli olanlarına bakacak olursak; Büyük İslam alîmi ve Evliyası, Muhaddislerin en büyüklerinden İsmail Buhari, Türklerin itikad cihetinden imamı olan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Cebir ilmini keşfeden Harezmî, Kör olmasına rağmen Hazreti Muhammed aleyhisselamdan haber aramak için Horasan, Irak ve Hicaz’ı dolaşan Tirmizi. Yine büyük hekim Râzi, İslam filozoflarından Farabi ve astronom Fergani bu coğrafyadan beslendi. 
Sahabe-i Kiram ve Tabii’nin Eseri 
Türkistan’ın Müslüman olması Sahabe-i Kiram ve Tabiîn’in sayesinde oldu. Peygamberimizin vefatından hemen sonra, özellikle Hazreti Ömer zamanında önce İran feth olundu. Meşhur Kadisiye zaferinden sonra da bütün aşağı Türkistan feth edildi. Türklerin İslamiyet’le şereflenmesine Peygamberimizin Sahabeleri ve Tabiîn sebep oldular. Sahabe-i kiram ve tabiin İslamiyet’i yaymak için evlerini, ailelerini, yurtlarını terk edip bir daha dönmemek üzere dünyanın en ücra yerlerine ulaştılar. Bugün eski dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkistan’da da pek çok sahabe ve Tabiîn’in kabirleri var.
Mesela bunlardan birisi Sevgili Peygamberimizin amcası Abbas’ın oğlu ve Peygamberimize çok benzeyen büyük sahabe Kusem bin Abbas Hazretleri’dir. Semerkant’ta yaptığı bir hücum esnasında şehid oldu. Mezarı zamanla Müslümanlar tarafından mukaddes bir ziyaretgâh haline getirildi. Halk O’na Kuran-ı Kerim’de “Allah yolunda öldürülmüş olana ölü demeyiniz!” ayetinin hükmi ile “Şah-ı Zinde” yani “Yaşayan Sultan” adını verdi.
Türkler Kitle Halinde Müslüman Oldular
İslamiyet’in hidayet güneşi 9.  asırdan itibaren Türkistan boyları arasında süratle yayılmaya başladı. Bu ise İslam tarihinin akışını değiştirecek çok büyük bir olay ve belki de bir dönüm noktasıdır. Tereddütsüz diyebiliriz ki bu şekilde milyonları aşan insanların büyük kitleler halinde Müslüman olmaları eski dünyada Müslüman milletleri arasında yalnız Türk milletine nasip olmuştur. 
Bu da; Kabile kabile, boy boy hatta oba oba, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, bu step Türkleri arasında dolaşarak İslamiyet’in Türkler tarafından benimsenmesini ve kabulünü sağlayan, onları dini yönden eğiten, öğreten, fedâkar, Müslüman mücahidler sayesinde olmuştur. 

Kuteybe bin Müslim Hazretleri’nin Hizmetleri
Özbekistan’ın Maveraünnehr bölgesini fetheden ve Türklerin İslamiyet ile şereflenmesinde en büyük rolü olan Kuteybe bin Müslim hazretleridir. Bu büyük mücahid maalesef gençliğimiz tarafından hemen hemen hiç  bilinmemekte, tanınmamaktadır.
Büyük İslam âlimi,  Abdulhakim Arvasi hazretleri “Türkistan ateşperest idi. Emeviler’in hilafeti zamanında Kuteybe isminde Müslüman bir kahraman İslam dinini burarlara yaydı.” Demiştir.
Pek çok Camii ve Mescid  Yaptırdı
 Kuteybe bin Müslim hazretleri İslamiyet’in Türkistan’da yerleşmesi ve Türklerin Müslüman olması için canla başla çalıştı. Pek çok cami ve mescid yaptırdı. Baykent şehrinde bilhassa mihrabı ile ünlü muazzam bir sanat eseri olan Cuma Camii’ni inşa ettirdi. Kıymetli taşlarla süslü olan muhteşem mihrabın civardaki camilerde bir örneği yoktur.
Buhara’nın iç kalesinde yer alan, daha önce Budist tapınağı iken sonra ateş evine çevrilen Mecusi mabedin yerine Mah-i Ruz Camii’ni bina etti. Kuteybe bin Müslim hazretleri Türkistan’da fethedilen istisnasız bütün şehir, köy ve kasabalara da camiler, mescitler yaptırdı. Bazı hallerde ise fethin bir sembolü olarak şehrin en büyük ve önemli mabedini camiye çevirdi.
Türk Evlerine Arap Misafirler
Kuteybe bin Müslim hazretleri Buhara’daki yerli Türklerin yarısından çoğunun evine, seçkin Müslüman Arapları misafir olarak yerleştirdi. Böylece yeni Müslüman olan Türklerin dinlerini en güzel şekilde öğrenmesini sağladı. Bu sebeple Buhara’da İslamiyet’in yayılması çok süratli oldu. Buhara, Buhara-yı Şerîf (Şerefli Buhara) olarak şanlı tarihimizde yerini aldı. 
Bütün Putları Yaktı

Kuteybe bin Müslim Hazretleri Semerkant’da evlerde eski dinlerden kalan ne kadar heykel varsa toplattırdı. Daha sonra bu heykeller bir meydana getirildi. Heykel yığını sanki büyük bir köşk gibi oldu. Müslüman Fatih Kuteybe hazretleri halkın bu hassas meseleye göstereceği tepkiye hiçbir aldırmadan ayağa kalkarak, kendisine ateş getirilmesini istedi. Getirilen ateşten eline bir parça aldıktan sonra putların yığılı olduğu meydana doğru ilerledi. Yüksek Sesle “Tekbir” getirdi. Sonra da bir zamanlar binlerce insanın taptığı putları gözleri önünde ateşe verdi. Putların yanıp kül olmasından sonra yerli halktan kalan bir kısmı da hemen Müslüman oldular.
Kuteybe bin Müslim hazretleri 714 senesinde şehit oldu. Türbesi Özbekistan’ın Fergana vadisinde, Andican vilayetinin Pamuklu köyündedir. Geçtiğimiz senelerde bu mücahidin mezarını arayarak bulduk. Türkistan halkının aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen kendisine hâlâ büyük bir veli, ermiş, şeyh, imam gözü ile bakmaları, kabrini bir ziyaretgâh olarak kabul etmeleri ve derin bir saygı ve bağlılık duymaları O’nun Türklerin nazarında nasıl Kutsi bir yer işgal ettiğini ve dini duygularına nasıl tesir ettiğini açıkça göstermektedir.

Türkistan’dan Anadolu’ya Manevi Köprü

Müstakbel Osmanlı şeceresinin hepsi kökünde Maveraünnehr bölgesini bulacaktı. Zira Selçuklularla, Osmanlıların dedeleri Oğuz Türkleri idi. X. asırda Türkistan coğrafyasından Türkler teker teker değil, ordular halinde Türkistan dışına doğru ilerliyordu.  
Mesela İstanbul’un en büyük velilerinden Buharalı olup Seyyid olan Emir Ahmed-i Buhari Hazretleri, Kayseri’de bulunan Seyyid Burhaneddin, Bursa’da metfun Seyyid Emir Sultan Hazretleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın cenazesini yıkayan, Seyyidlerin Reisi yani Nakîbü’l eşrâf Esseyid Taşkendi, Ankara Çamlıdere’deki Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri gibi pek çok alîm ve evliya o coğrafyadan Anadolu’ya geldi.
Moğol Tehlikesi
Maveraünnehr bölgesinde doğup, dünyanın her bir coğrafyasına yayılan ilim, kültür ve sanat ışığı, ufukta Moğol tehlikesi görünmeye başlaması ile sekteye uğradı. Bu Türkistan medeniyetini sarsacak dehşette oldu. Moğollar İslam memleketlerine yayılan bu tesiri kırmak için, önüne çıkan her şeyi yaktı-yıktı. Adeta taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadı. Paha biçilemeyecek kitaplar bu istilada kayboldu. 
Moğol tehlikesi geçtikten sonra Türkistan medeniyeti kendi küllerinden hayat bulup tekrar canlandı. Timur Han devrinde zirveye ulaştı. Öyle ki bu devrin mimari eserleri, Roma binaları ile boy ölçüşüyordu.
Çarlık Rusya İşgali
Moğol tehlikesinden sonra bu defada, 19.asırda dünyanın en hızlı büyüyen Emperyalist gücü Rusya Türkistan’ı istilaya başladı. Günde yüz kırk kilometrekare’yi ele geçiriyordu. Sırasıyla Özbekistan’ın mühim beldeleri 1865 Taşkent, 1866 Hokand, 1868 Semerkant, 1873 – 1875 Hive ve Buhara’yı işgal etti.

Türk Hanlıkları ülkelerini müdafaa için kahramanca savaştılar. Zira insanlık tarihinin en iğrenç, en korkunç zulümleri yaşanıyordu. Yüz binlerce biçare Türkistanlı, kadın, çocuk katledildi. Her tarafta oluk gibi Türk kanı aktı. Bütün evler, dükkanlar yağmalandı; camiler, medreseler yıkıldı, yakıldı. Din adamları öldürüldü veya Sibirya’ya sürgün edildi. 
Türkistan’ın yüz yıllardır sakladığı, Timur’dan intikal eden bütün hazineler Ruslar tarafından yağmalandı. Buhara şehrinin işgalinden sonra yüz tren vagonu altın ve mücevher Moskova’ya götürüldü. 

Zulmün Arşa Dayanıyor

1917 Çarlık Rusya’sının yıkılmasından sonra Türkistan Türkleri, bu defa da komünizm esaretinden kurtulmak için büyük bir milli mücadeleye başladılar.  Stalin’in zalimce uygulamalarına karşı “Basmacı Harekatı” adında bir mücadele başlatıldı. Bu 1916’dan 1935’e kadar devam etti. Hiçbir diplomatik ve mühimmat desteği alamayan Türkistan Türkleri bu mücadele başarısız oldular. 

Bugün Özbekistan sınırları içerisinde bulunan, mümbit (verimli) arazileri ile boy gösteren Fergane vadisindeki vahşet akıllara sığmazdı.1917-1923 yıllarında nüfusun üçte biri katledildi.  1922-1935’te bir milyondan fazla Türkistanlı; İran, Afganistan ve Doğu Türkistan’a kaçtı. Ayrıca, 1923-1927 senelerinde 270 binden fazla kişi Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Basmacılar harekatı neticesinde 7 milyon Türkistanlı öldürüldü.

Sovyet Birliği devri Türkistan Türklerine daha büyük felaket ve facialar getirdi. İslamiyet tamamen yasak edildi. İnsanlar dinsizleştirilmek için din aleyhine büyük propagandalar yapıldı. Mezarlıklar, türbe ve camilerin yakıldı. Bütün Türkistanlılar demir perde gerisinde, açık hapishane hayatı yaşadılar. 

Bugünkü durum

1990’lı yılların başında, devlet ve millet olarak önümüze çok nadir çıkabilecek bir şans kapısı açıldı. Büyük Türk milletinin darmadağın edilmiş fertleri, yeniden birbirine kavuşma imkanı elde etti. Yıllar yılı hasret çeken soydaşlar, artık birlikte hareket edecek, birlikte hasret giderebilecekti. 

199’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çok çeşitli bağımsız devletler çıktı. Bunlardan Türkiye ile tarihi bağları olan, dini-milli birliği bulunan Türk Cumhuriyetleri artık hürriyetine kavuşmuştu. Türkiye olarak çeşitli kuruluşlar vasıtasıyla bu ülkelerin her türlü meseleleri ile yakından ilgilendik. Bugün “Türk Devletler Teşkilatı” nın kurulması Türklerin istikbali açısından bir dönüm noktası oldu. Zira milli, manevi, kültürel değerlerimizin bir bütün olarak yeniden gelişmesinde önemli bir faktör olarak görülebilir.  Türk topluluklarının bu yeni tarihi dönemde elde edecekleri “ortak milli kimlik”, müşterek kültür dairesinin nirengini teşkil etmektedir. Bu sebeple dil, din ve sair unsurların kuvvetlenmesine, gelişmesine kıymet vermek, tarihte olduğu gibi, gelecekte de insanlığın hasretle beklediği “Türk Asrı” yeniden neşv ü nema bulacaktır. 

İlgili Gönderiler

1 / 63