B
undan en az elli sene evveldi. Bir dişçi muayenehanesinde sıramı bekliyordum. Genç bir hanım da pencere önünde oturmuş bir arkadaşı ile konuşuyor ve sözlerinden, bir hariciye mensubu olduğu anlaşılıyordu.
Huzursuz, etrafını yadırgar bir hâli vardı. Nitekim, diğer hastaları, şöyle kaçamak ve kısa kısa bakışlarla süzerken, sanki: «Siz de kim oluyorsunuz?» der gibi idi.
Yanıp sönen fenerlermişçesine etrafını kollayan bu nazarlar sıkıcı idi. Bereket versin, sırası gelmiş olmalı ki çağrıldı. Herhâlde konuşması tamamlanmamıştı. Nitekim odadan çıkarken arkadaşına: «Biz, öyle bir milletiz ki pilavı bile kaşıkla yeriz!» dedi ve muayene odasına girdi.
**
Medeniyet ölçüsü, kaşık – çataldan öte gidememiş bu münevver tabakayı, içine haps olup kaldığı fikir zindanından nasıl edip de kurtarmalı? Nasıl edip de, asıl geriliğin, farklı medeniyetlerin menfaat küpünden sızan fikri asid ile zehirlenmiş olmak bulunduğunu anlatmalı?
Asırlardır tepemizde, bütün milli, mânevi ve tarihi değerlerimize hor bakan Batı’nın rengi ile öylesine alacalanmış bulunuyoruz ki, kendi rengimizi sorsalar verecek cevap bulamamaktayız.
Bu forsaya çakılmış ilericileri, o değişik dünyaların kamçısı önünde topaç olmaktan, kim, nasıl kurtaracak? Hele bu kurtuluşun, bir ölüm – kalım zarûreti olduğuna o zavallıyı kim, nasıl inandıracak?
Nerede o, bir zamanın millî gurur ve ruhî nizam ile bir kanadı îman bir kanadı vatan aşkı ortasında kıt’adan kıt’aya uçan tevhîd orduları?
Onlara güç, onlara hız, onlara şevk ve onlara Türk’ün Kızılelma’sını yeniden bulup göstersek, bu îman orduları gene uçar, gene taşar, gene coşar… Amma daha evvel, Türk insanının idrâkine ve ruhuna giren hırsızı bulmak, onu, gizlendiği köşe bucaktan söküp atmak gerek. Ta ki kayıplar geri alınsın…
Kaşığın yerini çatal alabilir. Amma binlerce yıldır cedlerinin ellerinden düşmemiş bir nesneye hakâret niçin? Avrupalı, tuvaletinde akar su kullanmıyor, Çinli, pilavı çöp ile yiyor, Japon, yer yatağında yatıyor ve bunlar gerilik olmuyor da, Türk’ün kaşığı neden ona yüz karası oluyor?
Zira, Türk evlâdı kendi istikametinden, kendi yolundan saptırılıp bir çıkmaza sokulmuş bulunuyor.
Nerede Yârabbî, onu düzlükte çıkaracak celâdetli rehber nerede?
Allâh’ım, onu bize tez gönder artık!