Medeniyetimiz

Bir Yabancı Seyyahın Kaleminden Bursa

A

resim

lman seyyah F.Karl Kıenit 20.asrın ilk yarısında bütün Osmanlı
Coğrafyasını gezerek tarihi şehirleri mükemmel şekilde tahlil etti. Bursa şehri
hakkındaki tespitleri aşağıdadır. Editör.

Bursa’ya
Anadolu’nun hiçbir şehrine edilmediği kadar itibar edilmiş ve günümüze kadar
sürmüştür. Birkaç nesil sonra başkentliği kaybettiği halde Orhan Bey’den sonra
başa geçen Sultanlar hiç değilse bir cami yaptırarak Bursa’ya faydalı olmuştur.

Sultan
I.Murat’ın Çekirge’de yaptırdığı camiden sonra inşası başlayan Büyük Cami, oğlu
Beyazıt tarafından devam ettirilmiş, 1414 yılında torunu Mehmet zamanında da
sona ermiştir. Ölçü bakımından Anadolu toprağında meydana gelen en büyük İslam
eseri olup, aynı zamanda en değerli ve en güzellerden biridir.

1400
yılında yapılan bir diğer camii, zaferlerle dolu yıllardan sonra, Timur’a
yenilen kurucusu Yıldırım Beyazıt’ın adını adını taşır (1402 Ankara Savaşı).
Yeşil Cami (1420) kardeşleriyle yaptığı mücadeleden başarı ile çıkıp ümitsiz
bir durumda olan devleti yeniden kuran oğlu I.Mehmet tarafından
yaptırılmıştır. 

Muradiye
de, devletin kurulmasını tamamlayan torunu Sultan II. Murat’a aittir. Osman
Gazi’den II. Murat’a kadar bütün Osmanlı hükümdarları son uykularını Bursa’da
uyumaktadırlar. I.Beyazıt (Yıldırım), I.Mehmet ve II.Murat türbeleri
yaptırdıkları camilerin hemen yanında bulunuyor.

Sultan Murat’ın Vasiyeti

“Öldüğüm
zaman beni Bursa’da camimin hemen yanına gömün. Büyük hükümdarların gösterişli
türbelerinden istemiyorum. Cesedimi toprağa gömün ki, Allahu Teala’nın bir
lütfu olan yağmur beni yıkasın. Mezarımın etrafına Kur’an-ı Kerim okuyanların
rahatça oturabilmeleri için dört duvar üstüne küçük bir dam yapın. Eğer başka
bir yerde ölürsem, bir perşembe günü Bursa’ya getirin ve bir cuma günü toprağa
verin.”

Yukarıdaki
sözler büyük bir şans eseri günümüze kadar gelen kendi el yazısıyla 1446’da
yazılan Sultan II.Murat’ın vasiyetnamesinden alınmıştır. Sultan Murat’ın
türbesinin yanındaki camide osmanlı ailesine mensup birçok kişinin mezarları
vardır. 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra bile daha 100 yıl hanedan
mensupları Muradiye’nin arkasındaki bahçeye gömülmeye devam etmişlerdir.

Osmanlı
eserlerinin ilk döneminde çeşitli stillerin kaynaştığı görülüyor. Duvar ve kemer
tekniği, büyük bir ihtimalle bazı Rum asıllı yapı ustaları tarafından
kullanıldığından, Bizans mimarisini andırıyor. Bursa- Çekirge’deki I.Murat
Camisi’nin ön cephesi İtalyan-Venedik saraylarını andırıyor. Bunların yanında
Selçuk tarzının bütün alışılmış, gelenekleşmiş özelliklerine rastlamak mümkün.
Bursa’daki

Ulu
Cami XII. Yüzyıl Selçuklu  eserlerini andırıyor. Ayrıca bütün bu
saydığımız eserlerde üst üste yerleşmiş iki kubbe gibi bazı yenilikler ortaya
çıkıyor. Sultan Beyazıt Camii ana yapıdaki bu yeniliğiyle, esaslı bir
değişiklik getiriyor. Adını fayanslarına borçlu olan I.Mehmet’in Yeşil
Türbe’si, hükümdar mezarları arasında en güzelidir.

Bursalılar
yüzyıllar boyunca birçok zelzele atlattı. 1855 yılında 3 ay boyunca yer
sarsıntıları hiç kesilmedi, kuruyan sıcak su kaynakları tekrar büyük bir
kuvvetle akmaya başladılar. Bu arada birçok da yangın oldu. En son 24 Ağustos
1958 günü Yeşil Camii’nin yanındaki Pazar Mahallesi alevler altında kül oldu.
Bütün bu felâketlere rağmen restoreler sayesinde, fazla bir değişiklik olmadan
eski eserlerin korunması başarıldı.

1805
yılında tepe bir yere inşa edilen ve fazla önem taşımayan Emir Sultan Camii
dışında fazla yüksek binalar yapılmayan Bursa şehri karakteristik görünüşünü
hâlâ bu tarihi eserlerden alıyor. 1855 yılındaki zelzeleden en kritik
noktalarda bulunan Osman ve Orhan Beyler’in türbelerini bile koruyabilen Bursa
şehrini kutsal bir güç koruyor olsa gerek.

Bu
asırda yapılan büyük yollar ve modern binalar 2300 metrelik Uludağ’ın
zirvesinden şehre bakıldığı zaman şehrin harikulâde manzarası içinde soğuk ve
kaba bir yabancı gibi duruyorlar. Buna karşılık dar yolları ve 2 katlı aile
evleri ile eski Osmanlı mahalleleri halâ mevcut. Yeşillik şehrin her yanını
sarmış. Sultan II. Murat Cami’sinin çevresi, Gökdere yakınındaki mahalleler,
Yeşil Camii, Emir Sultan Camii ve Yıldırım Beyazıt Camii arasında kalan üçgen
bölge Türkiye şartlarına göre oldukça varlıklı hayat süren kişileri
barındırıyor. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, diğer şehirlerin kaybettiği
armoni Bursa şehrinde halâ yaşıyor.

İstanbul
ve Bursa’daki Osmanlı Cami’leri arasındaki en büyük fark şu: Bursa’da bir
camiye girdiğinizde dini bir merkezin ifade ettiği manâyı tâ yüreğinize kadar
hissetmeniz ve İslam yaşayış tarzının buram buram kokusunu duymanızdır. Bursa,
geçmişin içinde yaşayan bir müze şehir değildir. Sadece geleneklerine bağlı ve
onlardan kopmak istemeyecek kadar muhafazakârdır…

 

Kaynak: Büyük Sancağın Gölgesinde- Friedrich-Karl Kıenitz

 

İlgili Gönderiler

1 / 48