kdeniz’den Büyük Okyanus’a, Sibirya’dan Himalaya’lara uzanan Türk Dünyası kapladığı bu çok geniş sahadaki, çeşitli iklimlerin zuhur ettiği, çeşitli mahsulleri ve ayrıca yeraltı zenginlikleri ile büyük bir iktisadî güce sahiptir.
Nitekim, batıda Türkiye, Azerbaycan ve Dağıstan’ı kuzeybatı ve kuzeyde Kazan, Başkırdistan, Çuvaşistan, Astrahan ve batı Sibirya’yı, kuzeydoğu ve doğuda Yakutistan, Tannu, Tuva, İrkut ve Abadan bölgelerini, nihayet orta ve güney kısımlarda batı ve doğu Türkistan’ı içine alan bu büyük ve geniş âlemde, suptropikal mahsullerden orta kuşak mahsullerine kadar hemen her çeşit, mahsul yetişmekte ve yeraltı zenginliklerinin hemen her cinsi, hem de bol miktarda olmak üzere, yer almış bulunmaktadır.
Dünyanın kalbi
“Heartland’e hükmeden, Dünya Adasına, dolayısı ile Dünyaya hükmeder”, diyen İngiliz siyasî coğrafyacısı H. Mackinder’in “Heartland” diye ifade ettiği yer, İran, Afganistan ve Dış Moğolistan bir tarafa bırakılacak olursa, kabaca Orta Asya ve Sibirya’dır ki, bu sahanın 2 /3 si yukarıda sınırlan çizilen Türk Dünyasının içinde kalır.
Bunun içindir ki, Sovyetler Birliği’nin Orta Asya ve Sibirya’yı, Çinlilerin Doğu Türkistan’ı işgal etmeleri ve işgal ettikleri bu yerlerin insanlarını kendi potalarında eritmek için sarfettikleri gayretler boşuna değildir.
Orta Asya ve Sibirya, bugün Sovyetler Birliği’nin birer maden, hububat ve et ambarı durumundadırlar. Nitekim Sovyetler Kazakistan’ı hayvancılık bakımından ikinci bir Avustralya, batı Sibirya ve kuzey Kazakistan’ı hububat istihsali bakımından ikinci bir Ukrayna yaptıkları iddiasındadırlar. Ancak burada ehemmiyetle sorulması gereken bir sual var: Ruslar neden bu “ikinci yerleri” hakiki millî sınırları içinde bulundurmazlar da başkalarına ait topraklar üzerinde bulundururlar?
İkinci bir Avustralya yaptıklarını iddia ettikleri Kazakistan, Türk Dünyasının bir parçasıdır. İkinci bir Ukrayna meydana getirdikleri iddiasında oldukları kuzey Kazakistan ve bilhassa batı Sibirya’da her ne kadar Rus nüfusu hâkimse de, bu, Rus siyasetinin yaptığı sun’î bir haldir.
Yabancı kitap ve atlaslarda bile bu yerlerin Türk’ün damgasını taşıyan Türkçe isimlerle dolu olması bunun en güzel bir delilidir.
İkinci Bakû diye iddia ettikleri zengin petrol sahasının 2/3 si, değilse bile, hiç olmazsa yarısı, Kazan ve Başkırt Türklerinin yaşadıkları sahalar içinde kalmaktadır.
Rusların Sibirya, Orta Asya ve Kafkasya’yı ilk istilâlarında, koloni kurma isteklerinden ziyade, İktisadî kaynakları istismar fikri âmil olmuştur. Sibirya’nın zengin maden yatakları, ziraat sahaları, çeşitli mahsulleri, Orta Asya’nın yeraltı zenginlikleri ve Sovyetler Birliği’nde ya pek az, ya da hiç bulunmayan mahsuller (pamuk, meyva gibi) Rusları buraya çekmiştir.
Rus nüfusu yerleştirildi
Ruslar istilâlarında İktisadî değeri büyük olan yerlerde Rus nüfusunun ekseriyette olmasına bilhassa dikkat etmişler ve bu işte muvaffak da olmuşlardır. Nitekim Rus işgâli altındaki Türk ülkelerinde Rus nüfusunun yayılış sahasını ve ekseriyette olduğu yerleri gösteren bir harita ile yeraltı zenginliklerini gösteren bir harita karşılaştırılacak olursa bu iki haritanın birbirine intibak ettiği görülür.
Sovyetler Birliği’nin en önemli kömür rezervlerinin bulunduğu ve aynı zamanda mühim bir hububat ve hayvancılık merkezi olan batı Sibirya’da yerli nüfusu Türklerin teşkil etmesine rağmen, nüfusun % 90 ı Rustur. Zengin maden yataklarına sahip güney Urallarda durum buna yakındır.
Azerbaycan’da nüfusun %81 ini Türkler teşkil ettiği halde petrol şehri Bakü’de Rus nüfusu Türklerinkinden fazladır.
Sovyetler Birliği’nin üçüncü büyük kömür havzasına ve Sovyetler Birliği bakırının %74 üne sahip olan Kazakistan’da 1959 yılında Rus nüfusu 1939 a nazaran 52 artmış ve Ukraynalılarla birlikte %51’i bulmuştur.
İkinci Bakû petrol sahasının büyük bir kısmına tekabül eden Başkırdistan ve Kazan’da nüfusun % 40 ’ı Rustur.
Büyük bir İktisadî değer arzetmeyen Tacikistan’da Rus nüfusu % 5 iken, aynı sahada, aynı tabiat şartlarını haiz olan fakat geniş uranyum yataklarına sahip bulunan Kırgızistan’da bu nisbet % 20 yi bulur.
Buna mukabil Doğu Türkistan’ın bir çok yerlerinde Çinlilerin nisbeti % 10 u aşmaz. Bu, Doğu Türkistan’ın, batıdaki Türk ülkeleri kadar zengin İktisadî kaynaklara sahip olmamasından ileri geliyor.
1722 yılında Çar Büyük Petro’nun, Bakû’yu zaptetmek için memur ettiği kumandanına:
“-Bakû’ya kabil olduğu kadar çabuk git ve şehri zaptet, çünkü dâvamızın anahtarı budur”, demesi, bu yerlerin siyasî, askeri ve İktisadî kaynaklar bakımından Ruslar için ne derece hayatî bir ehemmiyeti hâiz olduğunu ortaya koymasından dolayı, çok mânâlıdır.
Nitekim Bakû, Rusların yarım asırlık gayretinden sonra ellerine geçecek ve üç çeyrek asır tek başına Sovyetler Birliği petrol ihtiyacının tamamını karşılayacaktır.
Not : Bu makale Sovyet Rusya’nın dağılmasından önce yazılmıştır.
Kaynak: Türk Kültürü
Ahmet Ardel