0’nci asır, Anadolu Türklüğünün en sıkıntılı, Türk dünyasının da en karanlık asrıdır. Anadolu Türklüğü bu coğrafyada var olma mücadelesi verirken, Türkistan’daki Türklüğün bağrına da hançer sokulmuştur. Ne yazık ki Türkistan’daki Türkler Anadolu Türkleri kadar şanslı olmamıştır. Türkistan coğrafyasındaki Türkler, sistemli bir şekilde asimilasyona tabii tutularak etkisiz hale getirilmiştir.
Bu coğrafyadaki Türklerin bir kısmı harplerde en ön saflara sürülerek yok edilmiştir. Bir kısmı daha sonraki yıllarda göçe mecbur edilerek vatanlarından çok uzaklara, bir gece yarısı trenlerle hayvan vagonlarına doldurularak bir tek bebek bırakılmamacasına sürüldü, yollarda yarısı kaybedildi, bir kısmı, Türklük ile meşgul olma iddiası karşısında rejim ve halk düşmanı ilan edilerek kitle halinde katledildi, bir kısmı açlığa mahkûm edilerek yok edildi, asıl önemli bir kısmı da anaokullarından başlayarak Rusça eğitimin kurbanı oldular ve bugün ben Kazak Türk’üyüm, ben Tatar Türk’üyüm, ben Özbek Türk’üyüm veya Kazak’ım, Tatar’ım, Özbek’im dese bile bir tek kelime Türkçe bilmeyen insanlar olarak Rus nüfusuna kaydoldu. Bu kayıp, 20. Asırda Türk nüfusundan başka, Kızılderililer de dâhil, dünyada hiçbir topluluğun başına gelmemiştir.
Kazan Hanlığı’nın, 1552’de Ruslar tarafından ele geçirilmesinden sonra Türkistan coğrafyasındaki kırılma 20. Asırda tamamlanmıştır. Türk dünyasındaki kesin bölünme gene bu asırda son bulmuştur. 20’nci asırdaki Türkistan’ın Sovyetleştirilmesi sistematik bir şekilde planlı ve programlı bir şekilde yürütülmüştür. Sovyet yöneticiler, eğer günün birinde Sovyetler dağılır da ellerinde sımsıkı tuttukları Türk toplulukları istiklallerine kavuşursa Türkiye ile birleşmemeleri için suni sınırlar çizmiş, Türk topluluklarının özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutlarından uzaklaştırmak için başta Kırım Türkleri, Kafkasya’daki Karaçay, Nogay, Balkar ve Kumuk Türkleri ve Doğu Anadolu’nun doğusundaki Ahıska Türkleri, bir tek fert kalmamacasına binlerce yıllık vatanlarından sürülmüşlerdir ve Türkiye’nin etrafı Türklerden boşaltılarak Rus nüfus yerleştirilerek binlerce yıllık Türk coğrafyası boşaltılarak, Rus coğrafyasına dönüştürülmüştür.
Aynı plan doğrultusunda binlerce yıllık Türk vatanı olan Azerbaycan’a ait Zengezür bölgesi, Ermenilere peşkeş çekilmiş ve Azerbaycan’la Türkiye arasındaki irtibat da kesilmek suretiyle Ermenistan, Türk coğrafyasına hançer gibi sokularak, Türkiye ile Türk dünyasının coğrafi olarak da birleşmemesi hedeflenmiştir. Rus stratejisi gereği göç ve göçürme hareketleriyle Türkiye’nin etrafı Türklerden boşaltılarak istenilen hedefe ulaşılmıştır.
Rus stratejisi gereği sadece Türkiye’nin etrafı Türklerden boşaltılmakla yetinilmemiş, Türk toplulukları çizilen siyasi sınırlarla da birbirlerine düşürülmüştür. Türkistan’da büyük Türk toplulukları her zaman potansiyel tehlike görülmüş, daha küçük topluluklara bölünmek suretiyle “böl-yönet-hükmet” stratejisi uygulanmıştır. Rus yetkilileri sadece içinde bulundukları zamanı değil, mümkündür ki bu günleri de düşünmüşler, çizdikleri siyasi, suni hudutlar Türk topluluklarının sürekli birbirleriyle kavga ve didişmelerini sürekli kılacak şekilde, iktisadi hedefler dikkate alınarak ve birbirleriyle kavgayı gerektirecek şekilde özel olarak tasarlanmıştır.
Kültürel Asimilasyon
Siyasi coğrafya parçalanma bakımından yeterli görülmemiş olacak ki, Türklerin birliğini sağlayan en önemli vasıta olan Türk dili parçalama yoluna gidilmiştir. Türkiye’de Latin alfabesine geçilince Rusya’da Türk topluluklarını Kiril alfabesine geçirmiştir. Bu alfabe, normal Kiril alfabesi olarak Türklere kabul ettirilmemiş, tam 30 çeşit Kiril alfabesiyle Türkçe okunur-yazılır dil haline getirmişlerdir. Dünyada hiçbir dilin kesinlikle birden fazla alfabesi yoktur; ne Arapçanın, ne Rusçanın, ne Farsçanın, ne Fransızcanın, ne İngilizcenin. Elbette Tunus’ta yaşayan Arap’la Irak’ta yaşan Arap birbirini anlamaz; ama aynı alfabeyle yazılır kitapları okur. Nerede basılırsa basılsın, Araplar aynı alfabeyi kullandıkları için, birbirlerinin kitaplarını okuma imkânına sahiptirler.
Uygulamaya konulan Kiril alfabesi, Kazakça’da bir sese tekabül eden harf, Kırgızca’da başka bir sese, Saka dilinde ise daha başka bir sese tekabül ettirilmiş. Böylece tam, 30 çeşit Kiril alfabesiyle okunup-yazılan bir Türkçe karşımıza çıkmıştır. Zamanla bu Türkçe, bir müşterek yazı dili olduğu halde, müşterek yazı dili olmaktan tamamen uzaklaştırılmıştır. Onun yerine Rusça müşterek yazı dili olmanın ötesinde, müşterek anlaşma dili haline getirilmiştir.
Türkistan coğrafyasının yer altı ve yerüstü kaynakları insafsızca kullanılmış tabir yerindeyse talan edilmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde bir tebaa millet olarak teşekkül etmemiştir. Türkistan hariç, Özbek Han diye bir hakanımız vardı. Onun tebaasına Özbekler dendi. Şimdi Özbek diye bir millet çıktı ortaya. Asla olmamıştır tarihte, Kazak diye bir millet asla yoktur. Ama bunlar, ayrı ayrı milliyetler olarak ve hatta ayrı ayrı dillere sahip milliyetler olarak ortaya çıkmışlardır ve bu ortaya çıkışı Batı da Ruslar kadar desteklemiştir. Yani, Batılı Türkologlar ile Rus Türkologları arasında bu sahadaki çalışmalarda en ufak bir ihtilaf olmamıştır. Rusların dil ve milliyetler meselesinin tatbik sahası, bilindiği üzere Türkistan coğrafyası ve Türk toplulukları olmuştur.
Turan Can