D
aha XIX. asırda Gaspıralı’nın ortaya koyduğu “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” fikrinin ne kadar önemli olduğunu bu gün daha fazla hissediyoruz. Fakat yazıklar olsun ki o zamandan 120 – 130 yıl geçmesine rağmen bu gün o fikrin önemini bizim birçok aydınlarımız bile tam manasıyla anlayabilmiş değiller.
O zamandan bu yana geçen uzun süre içinde Rus imparatorluğu, terkibinde olan Türk halklarının başına bin bir türlü, oyun açmış. Onları Sibirya çöllerine sürmüş, toplu katliam yapmış, alfabelerini değiştirmiş, kendi dillerini yasaklamış. Türkistan gibi büyük Türk Yurdunda yaşayan aynı millete farklı adlar vermiş. Fakat buna rağmen Rus imparatorluğunun asıl maksadını anlayamayan bazı aydınlarımız bu gün bile Gaspıralı’nın ortaya koyduğu birlik çağrısına duyarsızlık gösteriyorlar.
Gaspıralı’nın fikrini hayata geçirmek için ilk önce Türk halkları arasında alfabe birliğini gerçekleştirmeliyiz, çünkü alfabe birliği olmadan dil birliği olmaz, dil birliği olmadan fikir birliği olmaz, fikir birliği olmayınca iş birliği de mümkün değil.
Çar Rusya’sı döneminde bütün Müslüman halkları için aynı olan Arap alfabesi kullanılıyordu. Arap alfabesinde ” ä (é), i, ö, u, ü, o “ gibi ünlü sesler olmadığından bu alfabe Türk halklarını birleştiriyordu.
Mesela,
“gäl” kelimesini
” ä ” “(é) harfi işlenmeden yalnız
“g” ve “I” harfleri ile yazılıyordu.
Azeri Türkleri, onu “gâl” (gel) gibi. bazıları “gel” gibi.
Tatar ve Başkurtlarsa, “gil” gibi okuyup aynı manayı anlıyorlardı.
Bu yüzden de Kırım Türklerinin “Tercüman” gazetesini, Azeri Türklerinin “Molla Nasrettin” dergisini. Türkiye Türklerinin çeşitli adlarda çıkan gazetelerini bütün dünya Türkleri okuyup anlayabiliyordu. Bununla da lehçe farkı ortadan kalkıyordu, Alfabe birliği bizi dil birliğine getiriyordu.
Bu birliği istemeyen Sovyet imparatorluğu Kiril alfabesine yönelik her Türk halkına ayrı bir alfabe düzenleyerek bizi birbirimizden ayırdı. Ama biz bu meselenin kökünde yatan asıl maksadı anlayamadık.
Türkiye’de Türkoloji Kurultayları Başladı Ama…
Sovyet imparatorluğu dağıldıktan sonra, Türkiye’nin önderliği ile Türkoloji kurultayları, konferanslar, sempozyumlar yapılmaya başladı. İşte bu toplantılarda yeniden İsmail Gaspıralı ‘nın meşhur fikri dile getirildi. “Dilde, fikirde ve işte birlik!” Gaspıralı sanki XIX. asırdan başkaldırarak bizi yeniden birliğe çağırıyordu.
Türk Halklarının hepsi ağız birliği yapmışçasına bu birliğin vacipliğini vurguladılar. Fakat alfabenin birliği ile ilgili konu açıldığında her biri kendi lehçesini ileri sürmeğe başladı. Bununla lehçe farkı dil birliğine üstün geldi.
Peki şimdi ne yapmalı? İş budur ki, meseleye realite yönünden yanaşırsak, Türk halklarının asırlar boyu birbirinden ayrı düşmesi dilde de büyük farklar meydana getirmiştir. Bu yüzden de eski Sovyetler birliğinde Türk halkları ana dillerinde birbirini yeterince anlayamadıklarından yine de ortak dil olarak Rus Dilinde konuşmak mecburiyetinde kaldılar. Bu ise biz Türkler için faciadır. Şahsen ben bunu bir Türk olarak kendim için büyük bir hakaret sayıyorum.
Ben bu zor meselenin çözümünü ilk olarak bütün Türk halkları için iletşim dili olarak Türkiye Türkçe’sinin esas alınmasını makbul sayıyorum. Ben diyorum ki; her Türk kendi ülkesinde, kendi lehçesinde konuşsun, yazsın, ama aramızda yapılacak olan toplantılarda her birimiz için iletişim dili olarak Türkiye Türkçe’si esas alınsın.
Meşhur Alman Türkoloğu Maks Müler, Türk Dili’nin büyüklüğü, güzelliği hakkında şöyle yazıyor:
“Türk Dili’nin kaideleri o kadar mükemmeldir ki, bu dili lisaniyat âlimlerinden mürekkep bir heyet, bir akademi tarafından şuurla yapılmış bir dil zannetmek mümkündür”.
Ana dilimiz hakkında söylenen bu büyük fikri açıklamaya gerek yoktur. Çünkü hakikaten Türk Dili’nin kaideleri ve kanunları son derece de mükemmel olduğundan onu bozmaya dilde yeni kaideler koymaya ihtiyaç yoktur.
(*) Azerbaycan’lı şair ve yazar.