Kültürümüz

Vefât yıldönümünde çağımızın Yesevî’si Seyyid Ahmet Arvâsi (31 Aralık 1988)

1

resim

2 Eylül 1980 darbesinin sert rüzgârlarının herkesi etkilediği dönemde, vatanına ve milletine sevdalı Seyyid Ahmet Arvâsi Hocamız darbeden 26 gün sonra İstanbul’da gözaltına alındı. Ardından tutuklanarak MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasından muhakeme edilmek üzere Ankara’ya getirildi.
Önce; MHP Genel İdâre Kurulu Üyesi olması sebebiyle dil ve istihbarat okulunda Alparslan Türkeş dâhil MHP üst düzey idarecilerinin yanında hapsedildi. Sonra hep birlikte Mamak Cezaevine götürüldüler. Burada her Ülkücü gibi ağır işkencelere mârûz kaldı. Kalbinden rahatsızlığı ilk burada nüksetti ve kalp krizi geçirdi.
Alpaslan Türkeş anlatıyor:
“Cezaevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı sebebiyleAnkara Mevki Hastanesi’ne kaldırıldı. O gün, görevliler kendisini hastaneye götürmek için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapıya çıkan merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu, bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey’in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyurulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedalaştık”.
4 aylık bir hapis hayatından sonra 9 Ocak 1981’de çıktığı mahkemede beraat etti. Ancak; Arvâsi Hoca, 31 Aralık 1988’de 56 yaşındayken İstanbul Erenköy’deki evinde daktilosu başında günlük yazılarının yayımlandığı “Türkiye Gazetesine” yazısını yetiştirmek üzere çalışırken ikinci kalp kriziyle daktilosunun başında Rahmet-i Rahmâna kavuştu.
Akrabası Van Müftüsü Seyyid Kasım Arvâsi Hocaefendi’nin Fatih Camisi avlusunda kıldırdığı cenaze namazına, Anadolu’nun farklı şehirlerinden gelen binlerce seveni katıldı. Edirnekapı mezarlığında defnedilen Seyyid Ahmet Arvâsi, 6 çocuk babasıydı.
İyi bir Ehl-i Sünnet savunucusu ve uygulayıcısı olan Seyyid Ahmet Arvâsi Hoca, Türk-İslam Ülküsüne gönül veren biri olarak bilinirdi. Yazılarında; din, ahlak, eğitim, politika, sosyoloji, estetik, tasavvuf, felsefe ve ideoloji gibi farklı konularda metinler kaleme aldı. Ama hepsinde millî ve manevi konulara değinmeden edemedi.
Ömrünü “Türk-İslam Ülküsü”ne vakfetti.
Vefâtından sonra geride Türk-İslam ÜlküsüKendini Arayan İnsanİnsan ve İnsan ÖtesiDiyalektiğimiz ve EstetiğimizŞiirlerimEğitim SosyolojisiDoğu Anadolu GerçeğiMamak Günleri İlm-i Hal ve makalelerinden meydana gelen Altı ciltlik “Hasbihâl” kaldı.
Fikir adamı, eğitimci, toplum bilimci, şair ve yazar Seyyid Ahmet Arvâsi Hoca, 15 Şubat 1932 Doğubeyazıt’ta dünyaya gelmişti. Ankara-Bağlum’da medfun büyük Allah (celle celâlühü) dostu Seyyid Abdülhakim Arvâsi Hazretleri Ahmet Arvasi Hocamızın babasına kendi ismini vererek Abdülhakim koymuştu.
Ailesi aslen Van’ın Müküs (Bahçesaray) kasabasına bağlı Arvâs (Doğanyayla) köyündendir. Bu köyün adına izâfeten “Arvasiler” olarak tanınırlar. Soyadı kanunu çıktığında köylerinin adını soyadı olarak aldılar.
Babasının gümrük memurluğu görevinden dolayı, Van’da başladığı ilkokulu Doğubeyazıt’ta, Ağrı’da başladığı ortaokulu Erzurum’da bitirdi. Erzurum Erkek Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra Konya Doğanbeyli ilkokulunda üç yıl ilkokul öğretmenliği yaptı.
Ayrıca 1958’de Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. Balıkesir, Bursa ve İstanbul Eğitim Enstitülerinde hocalık yaptı. 1979 yılında Milliyetçi Hareket Partisi Genel İdare Kurulu’na seçilmesiyle birlikte emekli oldu. Ancak, “Hergün Gazetesinde” bizimde yakından takip ederek bir solukta okuduğumuz Türk-İslam Ülküsü başlığıyla günlük yazılar yazmaya başladı.
Yetmedi; “Ülkü-Bir, Genç Arkadaş, Hasret, Nizâm-ı Âlem, Milli Eğitim ve Kültür, Ülkücü Kadro” dergilerinde yazılar yazdı. Hergün Gazetesi ve yazdığı dergiler 12 Eylül’de kapatılınca bu kez de vefât edene kadar Türkiye Gazetesi’nde Hasbihal başlığıyla yazmaya devam etti.
Gençlerin millî ve mânevî bilgilerle donatılması için 1977 yılında Türk Gençlik Vakfı’nı kurmuş ve vefâtına kadar başkanlığını yapmıştı. Onun içindir ki sürekli gençlerle haşir-neşirdi. Yüzlerce konferans verdi. Gençlerin binlerce sorusunu cevapladı.
Bunlardan bâzıları şöyleydi:
Türk-İslâm Ülkücüsünün tarifini yapar mısınız?

“Kendini Allah ve Resulü’nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını ve mevkiini, din ve devleti, vatanı ve milleti için fedaya hazır, şanlı, mukaddes, ay yıldızlı bayrağın gölgesinde dövüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsünde fani olmuş yiğitlerdir.”
Ülkücü kadrolar kimlerdir?
“Onlar büyük ve şanlı tarihimizin doğurduğu, Allah ve Resulü’nün hizmetine sunulmuş ve küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen kadrolardır. Bunlar Mümin’lere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşanları kınayanların kınamasına aldırmayan kimselerdir.”
Bize düşman olanlar en fazla hangi oyunu sergilemektedirler?

“Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyununu her fırsatta sergilemektedirler ve kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyorlar.”
Hocam, fikrî yapınızı öğrenebilir miyiz?
“Ben İslâm imân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimiz’in ‘kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır’ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım…”.
“Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü’ne vakfettiğimi elbette bilirler. Biz Müslüman Türk’üz. Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile kadrolar değişmedikçe netice alamazsınız..”
Atalarından bahsederken de; “Orhan Gazi ile tanışan ve Anadolu’ya ilk gelen ceddim Hacı Kasım-ı Bağdâdî adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölünün güneyinde (Arvas köyünde) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız. Çok geniş ve köklü bir aileyiz. Şanlı Peygambere ümmet olmak nimetlerin en büyüğü iken, bir de evlat olmakla şereflenmişiz” demektedir.
Mekânı cennet olsun. Rabbim bizi onlardan ayırmasın…

İlgili Gönderiler

1 / 62