Türk Dili

Türk Dili ve Kültür Emperyalizmi

 

Duyguların, düşüncelerin ve isteklerin iletilmesinde kullanılan ve ses, işaret, sembol veya kelimelerden meydana gelen anlaşma aracına “dil” diyoruz. Türk dili coğrafya bakımından, ana dil olarak konuşulan en yaygın, fakat aynı zamanda kültür emperyalizmine en çok maruz kalan dildir.

 

Türk diline yapılan tecavüzler, bünyesine uydurma veya başka dillere ait ve Türk halkına yabancı olan kelimeleri sokmak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Hedef, dilimizi ve dolayısıyla kültürümüzü bozarak, milli bütünlüğümüzü parçalamaktır.

 

Türkiye’de özel televizyonların ve haftalık televizyon dergilerinin çuna “İngilizce” adlar verilmesi bir tesadüf olabilir mi?

 

Büyük çoğunluğu ile insanımıza bencillik, sorumsuzluk, rüşvet, şiddet, kumar, alkolizm, hayâsızlık, materyalizm ile Batının örf ve adetlerini aşılamak için âdeta seferber edilen kitle haberleşme araçlarının kültür emperyalizmine hizmet etmesi, tesadüf ile izah edilebilir mi?

 

Piyasada satılan birçok giyim eşyası üzerinde görülen İngilizce kelimeler, Türk halkından gelen istek üzerine mi yazılmıştır?

 

Türk halkının anlamadığı ve Türkçe Dilbilgisi kuralları çiğnenerek uydurulan kelimeler ile yabancı kelimeleri, Türk halkı ile alay edercesine, radyoda, televizyonda, basında ve eğitim kurumlarımızda bilinçli olarak kullananlara “vatansever” diyebilir miyiz?

 

Sadece dilimize yapılan saldırıların dikkate alınması halinde bile, milli kültürümüzün ne kadar vahim derecede tahrip edilmekte olduğunu inkâr etek mümkün müdür?

 

Türk diline tecavüz edenleri şöyle sınıflandırabiliriz:

 

1. Batının kiralık ajanları,

 

2. Marksist-Leninist ideolojisiyle şartlanmış olanlar,

 

3. Kozmopolitler,

 

4. Batı kültürünü benimsemiş olanlar,

 

5. Bunları bilerek veya bilmeyerek taklit edenler.

 

Bunların ilk üç grubu, Türk Milletinin parçalanıp yok olmasını isteyenlerdir. Dördüncü gruptakiler milli kültürümüzden uzaklaşmış olanlardır. Beşinci grupta bulunanlardan, kültür emperyalizmine bilerek hizmet edenler de Batı kültürünü benimsemiş olanlar gibidir. Batı kültürünü bilinçsizce taklit edenler, farkında olmadan kendi milletine zarar veren gafillerdir. Hainler, felaketi bilerek hazırlayanlar, gafiller ise bunlara bilmeden yardım edenler veya seyirci kalanlardır.

 

Bir milletin kültürü, onun mazisinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerini günümüze ve geleceğe bağlayan ve tarih şuurunu nesillere ulaştıran bir köprüdür. Bu sebepten milli kültürün en önemli unsuru dildir.

 

Konuşulan dilde halkın kullandığı kelimeleri değiştirmek, bunlarla ilgili kavramları alt üst ederek, kavram kargaşasına ve fikir anarşisine sebep olur. Dilin bu özelliğini çok iyi bilen ve Türkiye’yi öncelikli hedef olarak seçmiş olan Batılı güçler, Türkçe’ye uydurma ve yabancı kelimeleri sokacak olan kiralık ajanları, bu maksatla eğitilmiş ajanları vasıtasıyla bulmakta ve bu elemanların milli kültürümüzü, plânladığı gibi tahrip etmeleri için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

 

Batılıların kültürümüzü yıkmak için kullandıkları kiralık ajanlar, genel olarak, Türk ve Müslüman isimleri taşıdıkları halde, Türklük ve Müslümanlıkla ilgileri, bunların yok edilmesinde görevlendirilmiş olmalarıdır. İstisnalar hariç, kiralık ajanlar “Türkçe”yi ana dili gibi bilmelerine rağmen, çoğunun ana dili Türkçe değildir! Fakat Türkçe’nin nasıl yozlaştırılacağı konusunda uzman olmuşlardır.

 

Batılılar ajanları vasıtasıyla, demokratik hürriyetleri bölücü ve yıkıcı faaliyetlere dönüştürdükleri hedef ülkelerden biri olan Türkiye’de, 1961 Anayasası’ndan sonra ortalama olarak her on senede bir hortlattıkları anarşi ve terör olaylarının milli kültürümüzdeki tahribat ile paralellik göstermesi bir tesadüf değil, aksine, başta Türkçe olmak üzere milli kültürümüzün unsurlarında yapılan tahribatın beklenen neticesidir.  Kültür emperyalizmine maruz kalan dilimiz felç edilerek, edebiyatımızda eser verilemez olmuş, aralarına dil, düşünce ve görüş ayrılıkları sokulan nesiller, birbirini anlayamaz hale getirilmiştir.

 

Milli kültürüne ve insan haklarına karşı olan komünist rejimin, Türk kültürünü silmek için uzun yıllar Orta Asya’da “Türk” ismini yasaklamış olmasına şaşılmaz! Nitekim insanlık dışı olan bu rejime dayanan Sovyetler Birliği devam edememiş ve 1990 yılında kendi kendini feshetmek zorunda kalmıştır.

 

Komünist rejimin, milli kültürleri reddettiği, komünist liderler tarafından gizlenmemiş, bu ilkeden hareket eden komünist liderler, hedef ülkelerdeki ajanlarını milli kültürlere kıyasıya saldırtmışlardır!

 

Tanzimat’tan beri Batı’nın devamlı kültür emperyalizmine maruz kalan kültürümüz, Sovyet rejiminin kuruluşundan dağılmasına kadar geçen zaman içinde ayrıca komünist ajanların da saldırılarına maruz kalmak suretiyle iki taraftan tecavüze uğrayarak, önemli ölçüde tahrip edilmiş, gerek Batılıların, gerek Sovyetlerin planladıkları zamanlarda istenilen anarşi ve terör ortamları meydana getirilmiştir. Bu sebepten Batı zihniyeti, en az komünizm kadar, milli kültürlere ve insan haklarına karşıdır! Azerbaycan ve Bosna-Hersek katliamları da bunu açıkça göstermiştir!

 

Sovyetler Birliği dağıldığı için onun tarafından yürütülen kültür emperyalizmi, komünizmle şartlanmış kişiler vasıtası ile Batı’nın milli kültürümüze olan saldırıları ile Batılı güçler tarafından amansız bir şekilde devam etmektedir. Avrupa’da papanın emriyle 1311’de kurulan Şark Dilleri Kürsüleri’nin görevi, Müslüman ülkeleri parçalamak için milli kültürlerini yıkmak üzere misyonerler ve ajanlar yetiştirmektir.

 

Batılıların, Şark Dilleri olarak isimlendirdikleri diller, hedef ülkelerin dilleri olup, bunların başında Arapça ve Türkçe gelmektedir. Öncelikle Arapça ve Türkçe öğrenen ajanların ve misyonerlerin görevi, başta Türkiye olmak üzere, Müslüman ülkelerde dil, din birliğini parçalayıp, Batı sömürüsünü mümkün kılacak şartları hazırlamaktır! Sömürgeci Batılı ülkeler bu maksatla günümüzde daha çok sayıda fanatik misyonerler ve ajanlar yetiştirmeğe devam etmektedirler.

 

Batılıların, Müslüman ülkelerin kültürlerinde ve özellikle dillerinde ve dinlerinde yaptıkları tahribat o kadar korkunç olmuştur ki, bu gün nüfusu itibariyle yüzde yüz Müslüman kalan ülke yok gibidir! Müslüman ülkeler arasında, halkının dini inancı bakımından en sağlam kalanı Türkiye olmuştur. Bu durum, Türk milleti için büyük bir güç, devlet varlığımız için de çok önemli güvenlik unsurudur. Bütün mesele, milli varlığımıza yönetilen kültür emperyalizmine karşı lüzumlu tedbirlerin vakit geçirmeden alınarak, milli kültürümüzün ve dolayısıyla milli bütünlüğümüzün gerektiği gibi korunmasıdır.

 

Toplumları millet yapan milli kültürlerdir. Kültürlerine sahip çıkmayan milletler yok olmaya mahkûmdur. Tarihten ve yakın geçmişimizden ders alarak, milletimizin maruz kaldığı kültür emperyalizmine karşı milli varlığımızı korumaya mecburuz. Bu mecburiyet, eğer devlet ve millet olarak yok olmak istemiyorsak bir “ölüm-kalım” meselesidir.

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79