K
arahanlı’larda devlet, halk dili ve edebî dil Türkçe idi. Gazneli saraylarında Türkçe konuşuluyordu. Harezmşahlar’da sarayda ve orduda hâkim dil yine Türkçe idi. Sultan Alâüddin Muhammed, halifenin elçisi ile konuşurken kendisinin Türk olduğunu ve Arapça bilmediğini söylemişti .
Delhi sultanlığında idaresi tabaka ve ordu mensupları tarafından Türkçe konuşulduğunu Fahrüddin Mübarekşah’a atfedilen eser ve Selçuklularda da durum böyle idi. Sarayda ve her tarafa dağılmış, büyük yekûnlara yükselen Türk askeri kuvvetlerinin her yerde konuştukları dil Türkçe idi.
Bu itibarla, bu devir İslâm-Türk devletlerinde “devlet dili”nin bazılarında Arapça, bazılarında Farsça olduğu hakkındaki iddialar fazla değer taşımaz. Zira ancak son asırlarda millî devletlerin teşekkülü ile ortaya çıkan “resmî dil” anlayışını ortaçağlarda aramak doğru değildir. O devirlerdi gerek yazışma, gerek konuşma dilinin tâyininde başlıca faktör halk kütlesi idi.
İran sahasında ve Arap memleketlerinde idareyi Türkçe ile yürütmek mümkün olamazdı. Buna göre, Türkler’in daha önceleri gelişmiş edebî dili ve kendi yazıları olduğu hâlde o çağda İslam dininin tesiri ile, Kur’an dili olduğu için yaygın Arapça ve halk çoğunluğunun anadili olan Farsça yanında Türk dilini devletler ölçüsünde umumileşmemiş olmasını tabiî karşılamak gerekir.
Diğer taraftan, Büyük Selçuklu imparatorluğu zamanında Türkçe’nin ehemmiyetini gösteren vesikaların başlıcası 1074 yılında Bağdat’ta Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan Dîvan-u Lûat-it-Türk’dür ki, müellif bu kitabını Türk olmayanların Türkçe öğrenmek ihtiyaçların karşılamak üzere yazdığını kaydeder.
Bu eserde işaret edilen “Türk dilini öğreniniz, çünkü Türkler’in saltanatı uzun sürecektir” mealindeki bir “hadîs”de devrin dikkate değer bir telâkkisini ifşa eder. Türk sözünün “Olgunluk çağı” mânasına geldiğini söyleyen Kâşgarlı Mahmud’un ortaya koyduğu üstünlük hissi, İbn Hassûl gibi devlet adamları, Saa’lebî ve Gazzî gibi şâirler tarafından da ifade edildiğine göre, o zamanki Türk topluluğuna hâkim bulunan hamleci ruh iyice anlaşılır.
Nitekim Türk nüfusun kesafet kazandığı Anadolu’da bu ruh büsbütün canlanmış, Yunus Emre başta olmak üzere birçok büyük şâirler ve edîbler yetişmiştir. Konya’da Türkçe için ferman çıkaran (1277) Karamanoğlu Mehmed Bey gibi siyâsî temsilciler de bulan anadil, yazı ve konuşma dili hâline gelmiştir.
Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu