Ş
u zümrüt ormanların örttüğü, berrak derelerin serinlettiği toprak parçasında kendine göre bir hayat tarzı kuran, bir kültür oluşturan bu insanlar, kimdi?
Osmanlı’dan bir – bir buçuk asır önce buralara gelip yerleşmiş olan bu insanların geçmişine bir göz atalım:
Tarihçilere göre bunlar, Kıpçak (Kuman) Türkleridir. Kıpçak adı Oğuz Destanı’nda geçen “kapçak” tan gelmektedir. “Kapçak” “ağaç kabuğu” anlamındadır.
Kıpçaklar, Batı Göktürklerin bir koludur. Asıl yurtları Orta Asya’daki Balkaş ile İrtiş arasındaki bölgeydi. Siyasi ve iktisadi sebeplerle batıya geç ettiler. Karadeniz’in kuzeyinde, geniş bir bölgeye hakim oldular. 1098 – 1241 yılları arasında hüküm süren Kıpçak Hanlığı’nı kurdular.
Sert mizaçlı, ciddi insanlardı. Ruslarla savaşarak Tuna ağzına kadar yayıldılar. Rusların Karadeniz kısına inmelerine mani oldular, soğuk Sibirya topraklarına adeta hapsettiler.
Lehistan’a girdiler. Rus, Bizans ve Gürcistan topraklarına akınlar yaparlardı. Büyük Selçuklu ve Harzemşahlar ile münasebet kurmuşlardı.
Kıpçak çocukları on üçüncü yüzyılda Mısır’a getirilip askeri kışlalarda yetiştirilerek Eyyübi ordusunda vazife aldılar. Ordu kumandanlığına kadar yükselenler oldu.Kıpçakların hakimiyetine, doğudan gelen Moğollar 1241 yılında son verdi.
Karadeniz kıyıları, Macaristan ve Romanya’da yaşayan Kıpçakların dili Türkçe’dir. Kıpçak Türkçesi (Lehçesi) ile konuşurlardı. Kıpçakça çok yaygın bir dildi. Romen devletinin kurucusunun adı olan “Basar-aba” Kıpçakça’dan kalmadır.
İtalyan ve Alman misyonerlerin hazırladığı Codeş Cumanicus, Kıpçakça sözlük ve dilbilgisi kitabıdır. İçinde ilahiler de vardır. Kıpçak Türkçesinin çok kıymetli bir eseridir. Bu sözlük Venedik’te Saint Marcus Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Kıpçak, on birinci yüzyılda Müslüman olmuşlardı. Müslüman olmadan önce eski Türk inanışı olan Şamanizm’e inanıyorlardı. Şamanist idiler.
Kıpçaklar, aslında büyük bir Türk koludur. Tatarların bir kısmı, Kazaklar, Nogayar, Kırgızlar ve Özbekler, Kıpçak halkları olarak kabul edilmektedir. Özbekistan’ın doğusunda yer alan Fergana Vadisi’nde yaşayanlar, halen kendilerine “renkli, sarışın” anlamında “Kuman” demişlerdir.
Moğal baskısı ile hakimiyetini ve eski gücünü kaybeden Kumanlardan bir kol, Balkanlar’a, Rodop Dağları’nın güneyine gelip, orasını vatan edindi.
Bizim konu ettiğimiz Drama civarındaki Leştan ve etrafındaki köylülerin Osmanlı’dan önceki hayat hikayesi kısaca böyledir.
Orhan Bey zamanında Rumeli’ye ayak basan Osmanlı Devlet’inin, artık asırlar sürecek olan batı maratonu başlamış oldu. Aslında bütün Türk tarihinin özeti iki kelime ile ifade edilebilir:
I. Murat Han, Gazi Evrenos bey’i Gümülcine ve ona bağlı yerlerin zaptı için görevlendirdi. Gazi Evrenos Bey, buyruğu yerine getirdi. 1362 yılında Gümülcine ve Vardar’ı zaptetti.
Osmanlı askeri, Balkanlar’da yayıldıkça eskiden beri orada yaşayan Türklerle (Kumanlarla) karşılaştılar. Bu buluşma, kurumuş toprak ile yağmurun kavuşup kaynaşması gibi teklifsiz, kendiliğinden ve bir o kadar da bereketli oldu. Oradaki Türkler, sanki yeniden can buldu. Bir sinerji oluştu.
Osmanlı ordusuna hiçbir yardımı esirgemeyen Müslüman Kuman Türkleri, daha sonraki yıllarda Türkiye’den buralara gelip iskân edilen Yörük Türklerine de çok yardımcı oldular.
Kumanlar, gerek Osmanlı askerine ve gerekse Yörüklere devamlı yardım ettikleri için Bulgarlar ve Sırplar bunlara “yardımcı” lakabını taktılar. Sırpça’da “pomaga” “yardımcı” demektir. “Pomaga” zamanla “Pomak” şeklinde söylendi. Böylece, o bölgedeki Kuman Türklerinin adı “Pomak” oldu.
Pomaklar, beş yüz elli yıldan çok süren Osmanlı döneminde, her hal ve durumda Osmanlı’ya sadıkane hizmet etmişlerdir.