rof. Osman Turan, Türk tarihi ve medeniyeti üzerine yaptığı araştırmaların yanı sıra Türk milletinin rahat ve mutluluğu için bir ömür boyu çalışan, çabalayan, gecesini gündüzüne katan bir dava adamı, bir iman adamı, bir idealist olarak bilinmektedir. Şanlı tarihimizle ilgili dev eserleri kütüphanemize kazandırırken, ardında “Allah ondan razı olsun” dedirtecek bir dua ordusu bırakanlar arasında yer almıştır.
Türk tarihini bilmedikleri gibi mensup oldukları millete tepeden bakan sahte aydınlara da tepki gösteren Osman Turan, “Türklerin eski haşmetli devirlerini en çarpıcı şekilde ortaya koymaklüzumunu” duymuş ve böylece “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi” gibi güzel eserler yazmıştır.
Tarih şuurunun din duygusu kadar eski olduğunu ileri sürerken, “Tarihini bilmeyen ve tarih şuurunu taşımayan milletler hafıza ve idraklerini kaybetmiş şaşkın kimselere benzer” görüşünü savunmaktadır.
Kutlu Müjde
Osman Turan, Türklerin İslamiyet’i kabulünün ardından İslam dünyasına daha sonra da Anadolu, Balkanlar, Orta Avrupa’ya hâkim olduğunu, asırlarca bu topraklarda milli ananeleri doğrultusunda ve İslamiyet’in yüksek prensiplerine bağlı olarak çeşitli kavimlere hak ve hürriyet bahşettiğini eserlerinde örneklerle anlatmaktadır.
Hıristiyanlar, Katolik zulmü altında inançlarını kurtarmak isteyen Ortodokslar ve diğer milletler Türk hâkimiyetini tercih etmişlerdir. Türk cihan hâkimiyeti ideali, adalete, insanlık duygularına ve milletlerin arzularına dayanmasa idi Türk kudretinin tarih boyunca yaşaması da mümkün olamazdı. Gerçekten milletimiz, diğer topluluklardan farklı olduklarına inanmış, kendi anlayışları ile tek bir Tanrı inancına yükselmiş; milli ve insani duygularla tarih sahnesine çıkmışlardır. Türk tarihinde devletin kudsiyeti ve hükümdarların babalık sıfatı da bu zihniyetin mahsulü idi.
Osman Turan’ın kaleminde Satuk Buğra Han
Türklerin Müslüman olmasının dünya tarihinde büyük neticeler doğurduğunu anlatan Osman Turan, Süryani tarihçi Mihael’in “Türk milleti, daima tek bir Tanrı’ya inanıyor ve Arapların da aynı Allah’a itikat etmeleri onların dinini kabullerine sebep oluyordu” tezini tarih araştırmacılarına hatırlatmaktadır.
Türklerin Müslüman olmasında ilahi bir güç olduğunu savunan Osman Turan, Türkistan’da zevkle okunan Satuk Buğra Han tezkiresi’ni örnek gösterir.
Buna göre, “Allah’ın Resulü Hazreti Muhammed Miraca çıktığı gece peygamberler arasında tanımadığı kimseyi görmüş ve Cebrail aleyhisselama hangi peygamber olduğunu sormuş. Cebrail aleyhisselam, onun peygamber değil 333 yıl sonra yani M.944 yılında Türkistan’ı dininize sokacak Satuk Buğra Han’ın ruhu olduğu cevabını vermiştir. Hazreti Peygamber sonsuz bir sevinç içinde yere inmiş ve Türkler arasında dinini yüceltecek ve neşredecek Buğra Han’a dua etmiş; ashabı da onu görmek istemiştir. Hazreti Muhammed arzularını kabul edince başlarında Türk külahı ve silahlı kırk atlı selam vererek yaklaşmış. Bunlar Buğra Han ve arkadaşlarının ruhları imiş. Bunların arasında Türk hanına hidayet yolunu gösteren Sanani Ebu Nasr da varmış. Ebu Nasr, Türkler arasında İslamiyet’i yaymak maksadıyla ticarete başlamış. Bir gece rüyasında Peygamberin “Kalk, Türkistan yolunu tut! Orada Satuk Buğra Han müslüman olmak için seni bekliyor” demiştir. Bunun üzerine o da sevinerek 300 kişilik bir kervanla yola çıkar. Buğra Han, o zaman 12 yaşına ermişti. Onun doğuşunda harikulade hadiseler olmuş, yer deprenmiş, kış mevsiminde bağ ve çayırlar çiçeklerle dolmuştu. On iki yaşında karşısına çıkan bir ihtiyar ona bazı haberler vermiş ve birkaç gün sonra Ebu Nasr ile Endican’da karşılaşarak Müslüman olmuştu…”
Osman Turan, kaleme aldığı eserlerinde bu tür örnekleri verirken Türk milletinin ilahi kaynaktan feyz aldığını ifade ederek, tarih boyunca tek Tanrı’ya inanan ve bin yıl Allah yolunda cihad eden Türk milletinin kıyamete kadar “tekrar ilahi himaye ve yardıma mazhar olacağına” inanmaktadır.
Hakikaten Türk milleti, tarih boyunca İslam’a ve insanlığa hizmet ederken İslam büyüklerinin dualarına mazhar olmuştur. Bu durumdan Türk milletine düşman olan ya da evliyanın büyüklüğüne inanmayan Ehl-i sünnet dışı cereyanlara mensup kişi ya da topluluklar rahatsız olmuştur.
Osmanlı Türkleri Azamet ve Kudretini İslamiyet’ten Almıştır
Osman Turan’a göre, Türk ve İslâm tarihinin en muhteşem devri Osmanlılar’ın eseridir. Onlar, milli ve İslâmi mefkûrelerinin dâhiyane terkibi, siyasi istikrar ve içtimai adaletleri sayesinde üç kıtanın ortasında ve Akdeniz havzasında “Nizam-ı âlem” davasının en kudretli temsilcileri olmuşlardı.
Osmanlı hanedanı, dünyada hiçbir aileye nasip olmayan büyük ve dahi padişahları birbiri ardından yetiştirmekle bu devlete yalnız en yüksek hayatiyeti bahşetmedi, onu milli, İslâmi ve insani idealler üzerinde ve milletlerin kalplerini kazanarak cihan hâkimiyeti mefkûresinin de en sağlam teşkilatı haline getirdi.
Osman Turan’a göre Osmanlı İmparatorluğu, Türk milletinin en büyük eserini, Türk, İslam ve dünya hâkimiyeti tarihinde en yüksek siyasi teşkilatını temsil eder.
Osman Turan, Osmanlı Cihan Devleti’nin kudret kaynaklarından biri olarak “merkeziyetçi bir devlet” oluşunu gösteriyor. Gerçekten Türk kağan ve sultanları, cihan hâkimiyeti mefkûrelerine ve ilahi menşeden geldikleri inancına sahip bulundukları ve kıtalara hükmettikleri halde başka kral ve imparatorluklardan farklı olarak otoriteleri asla istibdata varmıyor ve demokratik bir zihniyet içinde bulunuyorlardı.
Hükümdarların bu hasletinin “Allah’a derin bir imanla inanmaları, milliyetçi şuurları, insaniyetçi duyguları ve babalık sıfatları” sayesinde teşekkül ettiğini anlatan Osman Turan, Osmanlı hanedanının aynı zamanda “devletin taksim edilmez mukaddes bir varlık olduğunu kavradığını” belirtiyor.
Osman Turan, Osmanlı Cihan Hâkimiyetinin Milli ve İslami Kaynakları’nı anlatırken, küçük bir Osmanlı beyliğinin süratle büyük bir kuvvet haline gelmesinde Osmanlı Türklerindeki milli ve tarihi şuurun büyük rolü olduğunu ileri sürer. Osmanlı sultanlarının “efsanevi cihan fatihi Oğuz Han neslinden gelmekle ve Oğuz boyları arasında en yüksek mevki olan Kayı kabilesine mensup” olmakla iftihar ettiklerini “hakanlık veya sultanlık” hakkının kendilerine ait olduğuna da inandıklarını belirtmektedir. Türklerde cihan hâkimiyeti ve dünya nizamı idealinin başlıca kaynağının “İslâm mefkûresi ve cihad” ruhu olduğuna dikkat çekerken, Allah dostlarının milletimize teveccüh ettiğine inanılmaktadır.
Hüdavendigar Onur