ürkler, tarihin çeşitli devrelerinde Türk Birliğini sağlamışlar ve dünya hâkimiyetini kurmuşlardır. Dünya Hakimiyetini, burada dünyayı esir almak anlamında düşünmek yanlıştır. Yine Türk Birliği ile Panturanizm’mi ayırmak icap eder. Panturanizm dünya litaretürüne batı dünyasından geçmiştir. Türk birliği denilince akla; Türk ülkelerinin birbirleriyle aralarında olan düşmanlıklarını bir tarafa bırakıp, barışık bir halde dünya sahnesinde yerlerine almaları gelmelidir.
Dünya Hakimiyeti denilince de dünya üzerinde yaşanan bütün haksızlık ve sömürü düzenlerini engelleyen ve dünya barışını sağlayan bir güç olarak değerlendirmelidir. Böyle olunca Türk Birliği’nden ve Dünya Hakimiyetinden bahsetmek hem Türklerin hem de dünya ülkelerinin hayrına vesile olacaktır.
Türk Birliği ve Dünya Hakimiyeti Türkler için yeni bir oluşum değildir. Türkler, Milli Birliği ve Dünya Hakimiyetini tarih sahnesinde defalarca uygulamaya geçirmişlerdir. M.Ö 209-174 yıllarında Büyük Hun İmparatoru Mete Han “ imparator, sonsuz genişlik, yücelik, ululuk” anlamlarını taşıyan “ Tanhu” ünvanını alır ve Kore’den Aral Gölüne, Baykal Gölünden Tibet Yaylası’na kadar uzanan geniş topraklar üzerine Türk Birliğini ve Hâkimiyetini kurar.
Avrupa Hun İmparatoru Atilla, M.S 445- 453 yılları arasında dünya hakimiyetini sağlar. Atilla’nın hükmettiği topraklar Batı Asya ve Orta Avrupa’nın tamamıdır ki bu alan dünya platformu üzerinde çok geniş bir mekana tekabül eder.
Tarihte ilk defa adında, “Türk” kelimesi olan Göktürk (Kök-Türk) imparatorluğu, Türk birliği’ni ve dünya hâkimiyetini kurmuş olan Türk devletleri’nden birisidir. Göktürk Hakan’ı Bumin’in oğlu Mukan zamanında, imparatorluk toprakları Kore’den Hazar Denizi’ne kadar uzanan ve yaklaşık 10,5 milyon kilometrekarelik bir alana yayılmıştır. Türkler’ de birlik ve dünya hâkimiyeti tarih boyunca birbiri ardına devam eder.
Dünya hâkimiyeti, Türkler’in vazgeçilmez bir ülküsüdür. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud şöyle der; “Yaratan, Devlet Güneşi’ni Türkler’in burcunda doğurmuş, göklerdeki dairelere benzeyen devletleri onun sultanı çevresinde döndürmüş, Türkler’i yeryüzünün hâkimi yapmıştır.”
Orhun Kitabeleri’nden Kültigin kitabesinin güney cephesinde; “Doğuda gün doğusuna, güneyde gün doğusuna, onun içindeki millet hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum… Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım” yazılı ifadelerine rastlıyoruz. Güneyde gün ortası, Ekvator’a yakın bölgeler, kuzeyde gece ortası ise, Kutup Dairesi’ne kadar olan bölgeler olsa gerektir.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ nun Sultanı Alparslan’ın oğlu Melikşah’ a, 25 Nisan 1087’de Bağdat’ta Halife tarafından “Doğunun ve Batının Hükümdarı” nişanı olarak kılıç kuşatılır.
Melikşah’ ın oğlu Sencer ise, Halife’ye gönderdiği bir mektupta; “Allah’ın lütfü ile cihan padişahlığına yükseldiğini” yazar.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu zamanında, Türk birliği ve dünya hâkimiyet alanı sınırlarına, Anadolu yarımadası ve Ortadoğu topraklan da ilave edilir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, Türkler’in bu ülküsü üç kıtada (Asya Avrupa-Afrika) gerçekleşir ki, bu coğrafî mekan yaklaşık 22 milyon kilometrekareyi bulur. Bu değer, Avrupa kıtasının yüzölçümünün iki, Batı Avrupa’nın altı katından fazladır. Yani Osmanlı İmparatorluğu’ nun dünya hâkimiyet sahası bugün sözü edilen Avrupa Birliği ülkelerinin toplam alanından altı kat daha fazla bir alan üzerinde kurulmuştur.
Cihan (Dünya) padişahlığı, Osmanlılar’ da gelenekselleşir ve Osmanlı padişahları aynı zamanda; “Cihan Padişahı”, “İslâm’ın Halifesi”, “üç kıtada at koşturan kurtarıcı, velinimet” gibi unvanlarla anılırlar.
Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilince Türk birliği bozuldu ve dünya hâkimiyeti başka milletlerin eline geçti. Ancak 20. yüzyılda dünya imparatorluğuna soyunan milletler, ne yazık ki dünya barışını koruyamadılar. Dünyanın dört bucağında, sömürü düzeni sonucunda zulüm ve baskı rüzgârları estirildi. Yeryüzü savaşlarla kan gölüne çevrildi. Dileriz bu dökülen kanlar, 21. Yüzyılda da akmaya devam etmez. Bunun için de, dünya barışına ihtiyaç vardır.
Şüphesiz gelecekte kurulacak barış ve sevgi dünyasında, Türkler’e ve Türk birliği’ne büyük ihtiyaç vardır. Çünkü tarih bir tekerrürden ibarettir. Tarihin tekrar etmesi için gerekli olan coğrafya da buna müsaittir.
Prof. Dr. Ramazan Özey