TarihTürk Devletleri

Tîmûrlular

O

rta Asya ve İran’da büyük bir İslâm devleti kuran hânedânlık. Dünyânın en büyük hükümdarlarından Tîmûr Han tarafından 1370’te kuruldu. Mâverâünnehr ve İran dâhil Çin ve Delhi’ye kadar bütün Asya’ya Irak, Suriye ve İzmir’e kadar Anadolu’ya hâkim oldular. Moskova ve Astırhan’a kadar ilerlediler.

   Tîmûr Han, askerî fetihler yanında İslâm âlimlerine ve mübârek makamlarına hürmet ederek, hâkimiyetini çok genişletti. Çok harp edip, hep gâlip geldi. Hânedanın kurucusu Tîmûr Hanın Çin’e giderken vefât etmesiyle, ülke oğulları ve torunları arasında bölüşüldü.

   Tîmûr Hanın torunu şehzâde Halil Sultan bin Mîrânşah, 1409 yılına kadar merkezde hâkimiyet kurdu. Tîmûr Hanın oğlu Şahruh önce Horasan’a, 1409’dan sonra da Semerkand’a Büyük Tîmûrlu hükümdarı oldu. Mîrânşah Batı İran ve Irak’ı ele geçirdi. Fakat Şahruh 1420’de bütün Tîmûrlu ülkesinin hâkimi olup, Hindistan ve Çin’de ismen hükümdardı. Şahruh’un 1447’de vefâtıyla taht mücâdelesini Semerkand hâkimi oğlu Uluğ Bey kazandı.

   Uluğ Bey, hükümdarlığı yanında ilme ve fenne çok hizmet etti. Uluğ Bey, oğlu Abdüllatîf tarafından 1449’da öldürüldü. Abdüllatîf, Tîmûrlu ülkesine hâkim olup, 1450 yılına kadar hükümdarlık yaptı. Abdüllatîf, otoriter idâresine rağmen tasavvuf ehline iyi davrandı. 1450’de suikastla öldürülmesiyle yerine, Şahruh’un torunu Abdullah bin İbrâhim hükümdar oldu. Abdullah Mirza 1451’de tahtından indirilip, yerine Ebû Said bin Muhammed Tîmûrlu hükümdarı oldu. Ebû Said’in hükümdarlığı uzun sürüp, ülkede istikrar sağlandı.

   Ebû Said, Osmanlı pâdişâhı Fâtih Sultan Mehmed Handan sonra devrin en güçlü hükümdarıydı. Sofiyye-i âliyyenin büyüklerinden Ubeydullah-ı Ahrâr’ın sohbetinde bulunup, duâsını alırdı. Ebû Said, Akkoyunlu Uzun Hasan’a karşı, Karakoyunlu Hasan Ali’ye yardım seferine çıktı. İâşe ve levazımının ele geçirilmesiyle zor duruma düştü. İkmâlin olmaması ve orduda kaçakların bulunması sebebiyle zayıflayıp, 1469’da Türkmenlere esir düştü.

   Tîmûrluların sonuncu uzun ömürlü hükümdarı Hüseyin Baykara’dır. Herat ve bütün Horasan üzerinde hüküm süren Hüseyin Baykara (1470-1505) zamânında Tîmûrlu kültürü en parlak devrini yaşadı. Ülkenin Özbekler de denilen Şeybânîlerin hâkimiyetine geçmesiyle, Tîmûrlu hânedanı sona erdi.

   Tîmûrlu Devleti, teşkilât îtibâriyle Moğol-Türk-Fars ve İslâm müesseselerinin sentezleşmesinden meydana geliyordu. Baştaki han kültür îtibâriyle olmasa da Moğol soyundandı. İdârî ve askerî teşkilâtı Türkleşmiş Moğol vasıflarını taşıyordu. Fars’a hâkim olduklarından devletin mâliyesinde İranlı kâtipler çoğunluktaydı. 

Ehli Sünnet’in Hamisiydiler

   Tîmûrlular, Orta Asya ve İran’da Ehl-i sünnetin hâmisiydiler. Zamanlarında büyük İslâm âlim ve tasavvuf ehli yetişip, Tîmûrlu ülkesinde yaşadı. Tîmûrlular, bozkır karakteri de taşıyan son büyük Müslüman hânedandır. Devletin başında Tîmûr Han neslinden bir han bulunurdu. Tîmûrlu şehzâdeleri, yarı müstakil veya müstakil eyâletlerde vazife yapardı. Eyâletlerdeki şehzâdeler çok büyük kuvvetlere sâhiptiler. Bu durum taht mücâdelelerine de sebep oluyordu.

   Geniş yetkileri bulunan bu emirler, askeri topluyor, ordunun nizam ve inzibatıyla uğraşıyor, ganîmeti paylaştırıyor, hükümdar önünde resmî geçit yaptırıyordu. Tîmûrlu ordusu; hükümdarlarından hassa alayından başka kendilerine suyurgallar (bir nevi iktâ) verilen askerlerden meydana geliyordu. Tavacılara askeri toplama emri verilince, askerin tespit edilen yer ve zamanda bulunmaları mecbûriydi. Savaşlarda fillerden de istifâde ediliyordu.

Başarılarının Sırrı, Ordunun Disiplin ve Düzeni

   Tîmûr Hanın başarılarının sırrı, son derece disiplinli ve düzenli bir orduya sâhip olmasından kaynaklanır. Savaşlarda başarı gösterenlere “suyurgallar” ihsan etti. Bir nevi iktâ sistemi olan “Suyurgal” teşkilâtı, Tîmûrlu ordusuna asker hazırlıyordu. Tîmûrlularda büyük devlet dîvânı karakterinde “dîvân-ı buzurg-ı emâret, dîvân-ı emâret-i tavâciyân” denilen Tavacı Dîvânı vardı. Bu dîvân Türkleşmiş Moğollardan meydana gelen ordunun işlerine baktığı için “Türk dîvânı” denilmesi dikkat çekicidir. Türk dîvânı, genelkurmay başkanlığı mâhiyetindeydi. Üyelerine “emir-i tavacı” veya “dîvân beyi” denirdi.

   Mâlî meselelere “dîvân-ı mâl” bakardı. Başkanına “Amîr-i dîvân-ı mâl” denirdi. Burada İranlı kâtipler vazife yapar, bunlara “Nuvisandagân-ı Tacik” denirdi. Moğol vergi usûlünde toplanan “tamga” çiftçilerden, ticâret ve zanaat sâhipleriyle kısmen gümrükten alınırdı.

   Tîmûrlu ülkelerinden Mâverâünnehr, Horasan ve İsfehan’da ziraat yapılırdı. Osmanlılar, Memlûkler ve Bizanslılarla ticâret yaparlardı. Semerkand, Herat önemli ticâret merkezlerindendi. Urtak adında ticârî teşkilâtları vardı. Semerkand, Şiraz, Herat en önemli Tîmûrlu şehirleri olup, hükümdarlar buralarda otururlardı.

Timurlu Rönasansı

   Tîmûrlular kültür, sanat ve mîmarlık alanında muhteşem eserler verdiler. Bu eserlerin ihtişamına batılılar da hayran olup, buna Tîmûrlu rönesansı demişlerdir. Eserleri hâlâ okunup faydalanılan âlimler yetişti. Müslümanların gözbebeği, sofiyye-i âliyyeden Behâeddîn-i Buhârî, Alâüddîn-i Attâr, Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr, Seyyid Şerîf Cürcânî, Yâkûb-i Çerhî, Muhammed Pârisâ, Mevlânâ Sâdüddîn-i Kaşgârî, Nizâmeddîn-i Hâmûş, Ali bin Hüseyin, Abdullah-ı İlâhî, Abdullah-ı Semerkandî dâhil daha pekçok âlim ve tasavvuf ehli Tîmûrlular devrinde yaşayıp, yetişti. Tîmûrlu hanlarından iltifat ve himâye gördü.

   Molla Câmî’nin “Şevâhid-ün-Nübüvve” ve “Nefehât” isimli eserleri Türkçe’ye de tercüme edildi. Daha pekçok eseri olan Molla Câmî aynı zamanda şeyhülislâm, âlim ve veliyyi kâmildi.

   Uluğ Bey, Tîmûrlu hükümdârı ve hey’et (astronomi) âlimiydi. “Zîc-i Uluğî” pek kıymetli olup, hâlâ faydalanılmaktadır. Semerkand’da kurduğu rasathânenin araştırmaları ve âlimleri pek meşhurdu.

   Doğu Türkçesi olan Çağataycada meşhur eserler veren Ali Şîr Nevâî, Tîmûrlulardan çok îtibâr görüp, devlet hizmetinde vazife aldı. Nevâî’nin Türkçe, Farsça mukâyeseli “Muhâkemet-ül-Lügâteyn” kitabı meşhur olup, büyük âlim Molla Câmî’nin “Nefehât, Ferîdüddîn-i Attar’ın da Mantık-üt-Tayr” eserlerini Türkçeye çevirdi. Ali Şîr Nevâî’nin daha pekçok eseri vardır.

   Şah Nimetullah-i Velî, Kâsım-ı Envâr, Hâfız-ı Şîrâzî, Kemâleddîn-i Binâî, Nişâpûrlu Kâtibî, Sekkâkî, Heratlı Lütfî, Abdullah Hâtifî şâir olup, Tîmûrlular devrinde tasavvufî ve lirik şiirler söyleyip, yazdılar.

   Tîmûrlu târihçilerinden Hâfız-ı Ebrû, Abdürrezzak Semerkandî meşhur olup, eserleri devrin kaynaklarındandır. Hâfız-ı Ebrû, dört bölüm hâlinde on iki eserden meydana gelen “Mecmuât-üt-Tevârih” ve Abdürrezzak’ın umûmî târih mahiyetindeki “Matla-üs-Sa’deyn” adlı eseri vardır.

   Tabiat manzarası ressamı ve minyatürcü Kemaleddîn Behzâd, Tîmûrlular devrinde yetişen meşhur sanatkârdır. Behzâd, tabiat resimleriyle an’anevî minyatür unsurlarını birleştirerek, kitap süslemesine yeni bir çehre getirdi. Mîmârî eserlerde yüksekliğe, süsleme ve renk zenginliğine önem verdiler.

   Tîmûrlu hanları zaptettikleri beldelerin meşhur mîmar, usta, sanatkâr ve âlimlerini başşehre getirtip, güzide eser vermelerini temin ederlerdi. Tîmûrlu sarayları, câmi, medrese, türbe ve dergâhları muhteşem olup, yeni üslûpla çok zengin olarak inşâ edilmişti.

   Semerkand’da Bibi Hanım Câmii, Gûr-i Mîr, Şâh-ı Zinde Türbesi, Şirin Bike Ağa, Hasan Bike ve Çocuk Bike, Olcay ve Bibi Zeynep kabirleri, Meşhed’de Gevher Şad Câmii, Mescid-i Şah, Anov’da Bâbür Câmii, Herat’ta Medrese, Yesi’de Ahmed Yesevî Türbesi, Tîmûrluların meşhur mîmarlık ve sanat eserlerindendir.

 

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 63