MakalelerMedeniyetimiz

Tarihimizle Ne Zaman Barışacağız

T

ürkiyemiz bugün, redd-i miras etmenin sancılarını çekmektedir. Bu sancılar her geçen gün şiddetini daha da arttıracağa benziyor.
Aksini beklemek fazla hayalcilik olurdu.

    Hatasıyla sevabıyla böylesine zengin bir tarihî mirası, göğsünü gere gere kabul etmek cesaretini gösterememek, utanç verici bir hâldir.Tarihimize, geçmişimize sahip çıkmak için illâ da birtakım musîbetlerin, felâketlerin, tehdit ve tehlikelerin kapımızı çalması mı lazım?
    Yumurta kapıya dayanınca, Osmanlılık, Neo-Osmanlılık gibi laflar edilmeğe başlandı. Kılıçları çekip tarihimize doğru şöyle bir uzanmak geldi bazılarımızın içinden.Hem de hiç umulmadık kalemlerden, ağızlardan. Bu konuda inciler dökülmeğe başladı.Gözlerimiz yaşardı doğrusu… Nasıl yaşarmasın ki?…


    Osmanlı Devleti’nin tarihe karışmasından sonra tarihî sorumluluklarımızdan kurtulduğumuzu sanarak kabuğumuza çekilmişiz ve her şeyin bittiğini sanmışız…

    Daha da acısı geçmişimize sırt çevirmekle, redd-i miras etmekle “Eskiyi unut, yeni yolu tut!” terânelerini tekrarlamakla her şeyi halledeceğimize inandırmışız kendimizi.
Ama olaylar ve hakikatler bunun hep aksini çıkarıyor karşımıza…

    Kendi tarihi ile bu kadar yıl küs tutan ikinci bir ülke var mıdır, bilemem.
    
Fikir ve vicdan hürriyetinin tam anlamıyla hâkim olmadığı bir ülkede tarihî hakikatleri olanca çıplaklığı ile ortaya çıkarmak mümkün değildir.

    Tarihî hakikatler, ilmin ışığı altında ortaya çıkmadıkça da tarihimizle barışmamız zor olacaktır.

     Ülkemizde yıllardır Osmanlıya küfredilmiş, Osmanlıyı aşağılayıcı ve küçültücü ne varsa yapılmış. Bugün de zaman zaman aynı şeyler tekrarlanmaktadır. Aslında Osmanlının şahsında aşağılanmak istenen Türk milletinin ta kendisi ve kendi değerleridir.


     Biz kendimize sahip çıkmazsak bize kim sahip çıkar?
     Biz kendimizle alay edersek bizimle kimler alay etmez ki?
     Biz kendi geçmişimizi karalarsak, bizi kim aklar ki?

    Osmanlının izlerini silmeğe kalkışmak, milletinin tarihteki izlerini silmek demektir.
    Bugün ülkemizi ve milletimizi tehdit eden iç ve dış tehlikelerin kökenini tarihte aramamız lâzım.

    Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da oynanmakta olan oyunların asıl hedefi Türkiye’yi sıcak bir savaşın içine çekmektir.
    Osmanlı’nın bu üç kritik bölgede takip ettiği politikaları iyi bilmeden meselelerin içinden çıkmak nasıl mümkün olabilecektir?

    Günlük ve köksüz politikalarla bu işlerin üstesinden gelinebileceğini sanmak aldatıcı olur.
    Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar Türk Dünyası‘ndan bahsetmek, havanda su dövmekten öteye bir şey değildir.

    “İki binli yıllar Türk asrı olacaktır” sözü de erken konulmuş bir teşhistir.
    Bin yıllık tarihiyle haşır-neşir olamamış bir milletin, iki binli yıllara damgasını vurması kolay mı öyle?

    Kıtalara, asırlara damga vurabilmek, bir ruh, bir iman, bir yüksek teknoloji, kısacası, her sahada güçlü olabilme meselesidir.
     Bütün bunların yolu tarihimizle barışmaktan geçer.

    Millet şu sorunun cevabını ve gereğini bekliyor:
    Tarihimizle ne zaman barışacağız?…

Prof. Dr. İsmet Miroğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242