K
ırım Tatarları vatanlarından kendilerini koparan büyük sürgünün 70. yılında, kadim korkularını ve endişelerini yeniden canlandıran bir ortamda buldular kendilerini. Rusya’nın Kırım’ı işgali ile kapanmayan yaralar tekrar açıldı. Acıyla dolu ve Rusya’dan gelen zulümle dolu tarihlerinin tekerrür edebileceğine dair korkular işgal ile ayyuka çıktı.
Öncelikle, kendisi de aslen Kırımlı olan usta tarihçi Halil İnalcık’ın uyarısı ile başlamakta fayda var. Kırım Tatarı ifadesi yerine Kıpçak Türkü terimi kullanılmalıdır diyor İnalcık. İnalcık’ın ifadesi ile;
“Tatar ismi Moğolcadır. Doğu Avrupa’ya 1240’larda gelen Moğol ordularında Tatarlar vardı. Buradaki Kırım Hanlığını Osmanlı aldıktan sonra, diğer bölgeler Altınordu Moğol Hanlığına tabiydiler. Moğol devletinin tebaası olarak bunlara Tatar denildi. Tatar yanlış bir terimdir, asıl söylenmesi gereken Kıpçak Türkü’dür. Kıpçak Türkü’nün lügati neşredilmiştir, Kıpçak lehçesi vardır. Tatarlık iddiasında bulunmak Moğolluk iddiasında bulunmaktır. Rusya bunu bildiği için kendi nüfuzunu kurmak istediği bütün Türk illerinde Tatar unvanını kullanır. Bugün Azerilere bile Tatar der, oysa ki Azeriler Anadolu Türkü’dür.”
Osmanlı, Kırım Hanlığı’nı 1475’te Fatih Sultan Mehmet döneminde fethetti ve Küçük Kaynarca Anlaşması ile kaybetti. Bu anlaşma ile Kırım önce bağımsız hale geldi, 1783’te ise Rus işgaline uğradı. Kırım’daki Kıpçak Türkleri’ni hedef alan nüfus politikaları da bu dönemde başladı. Dilleri yasaklandı, entelektüelleri hapse atıldı. Baskılar Sovyetler döneminde de devam etti. 1928-1939 yılları arasında 35.000 Kırım Türkü’nün ya hapse atıldığı, ya da sürüldüğü belirtiliyor.
Ancak Kırım Türkleri için en büyük felaket Stalin döneminde yaşanacaktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Stalin bir gecede 200.000’in üstünde Kırım Türkü’nü, Naziler ile iş birliği yaptıkları gerekçesi ile sürdü. Eşyalarını toplamaları için 30 dakika verildi. Kırım Türkleri hayvan vagonları ile Orta Asya ve Urallar’a sürüldü. Yolda 80.000 kişinin öldüğü belirtiliyor. Bu sürgün yaşanırken, ailelerinin ne yaşadığından habersiz Kırım Türkleri’nden bazıları Kızıl Ordu bünyesinde Naziler’e karşı savaşmaya devam ediyordu. Sürüldükleri yerlerde Gulag’larda zorla çalıştırıldılar. Gorbaçov’un “perestroyka” açılımına kadar Kırım Türkleri’nin, Kırım sınırlarına girmesi bile yasaklandı. Bu etnik temizlik politikası sonucunda Kırım’ın demografisi -dönüşümü olmayacak şekilde- değişti ve Kırım “Ruslaştırıldı.”
1989 yılından itibaren sürgün mağduru Kırım Türkleri Kırım’a dönmeye başladı. 1989 yılında 38.000 olan nüfus, bu geri dönüş hamlesi ile bugün 270.000’e ulaşmış durumda. Toplam Kırım nüfusunun %12’sine tekabül ediyor bu rakam. Rusya’nın Kırım işgali ile başlayan süreçte yaşadıkları trajediler sebebiyle, Ukrayna’nın bağımsız olmasından sonra, Ukrayna’daki Rusya karşıtı siyasi gruplar ile hareket ettiler.
Kırım Türkleri’ni temsil eden Kırım Tatar Milli Meclisi, Ukrayna’nın bağımsızlığından beri Rusya yanlısı gruplar tarafından idare edilen Kırım Özerk Cumhuriyeti içinde muhalif bir grup oldu. Kırım Türkleri’nin siyasi pozisyon açısından epey konsolide olduklarını söylemek mümkün. Sovyet döneminden beri başlayan Kırım Türkleri’ni bölme ve Sovyet yanlısı bir oluşum çıkarma girişimleri oldu. Bu teşebbüsler Boris Yeltsin ile de devam etti. Kırım Türkleri’ne milli özerklik verilmesi karşılığında, Rusya’nın Kırım’ı kontrol etmesini desteklemeleri istendi. Ancak Kırım Türkleri bu teklifleri kabul etmedi ve Kırım’ın Ukrayna sınırlarında kalması gerektiği yönündeki görüşlerini
değiştirmedi.
Rusya’nın Kırım işgaline karşı en net tepkiyi Kırım Türkleri’nin verdiğini görmek mümkün. Bu tepkilerinde hiç haksız sayılmazlar. Sadece tarihten gelen nedenlerden değil, mevcut Rus politikası da Kırım Türkleri’ne bir güvence vermiyor. Putin’in Rusya’da yaşayan Müslüman nüfusa karşı politikası Sovyetlerden pek de farklı değil. Gittikçe merkezîleşme politikalarının arttığını ve azınlıklara karşı anti-demokratik uygulamaların arttığını görmek mümkün Putin Rusya’sında. Ural bölgesine sürülmüş olan ve hâlâ orda yaşayan Kırım Türkleri’nin dillerini kullanmasına karşı ciddi bir baskı var. Ve elbette Kırım Türkleri bu gelişmeleri yakından takip ediyor.
Rusya işgalinden sonra, Kırım Türkleri’nin evlerinin kapıları, dün itibari ile kırmızı çarpı işaretleri ile boyanmaya başladı. Evi işaretlenenlerden biri olan Rüstem Kadirov, bu gelişmeyi polise bildirdiklerini ancak polisin bir işlemde bulunmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Putin’i burada istemediğimiz için bizi cezalandırmak istiyorlar.” Kırım Türkleri’ne ait arabaların ve bir otelin de ateşe verildiği belirtiliyor.
Kırım Türkleri hep sivil muhalefet ve pasif direniş gösterdi bugüne kadar. Kırım Tatar Milli Meclisi eski başkanı Mustafa Kırımoğlu (Cemilev) Kırım Tatarlarının barışçı mücadelesine katkısı sebebi ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Nansen Mülteci Ödülü’ne layık görüldü. Ancak Kırımoğlu, eğer Kırım Türkleri’ni koruyacak diplomatik tedbirler alınmaz ise, öz savunma grupları kuracaklarını belirtiyor. Kırım Türkleri Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün Kırım’a sevk edilmesini talep ediyor. Ancak bu taleplerinin gerçekleşme ihtimali çok düşük.
Pazar günü gerçekleşecek referandumu ise boykot etmeleri bekleniyor Kırım Türkleri’nin. Referandum sonrasında Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasına ise kesin gözüyle bakılıyor. Kırım Türkleri korku ve endişe ile yeni bir döneme hazırlanıyor…