SultanlarTürk Sultanları

Sultan Mahmûd Han-II

O

smanlı sultanlarının otuzuncu ve İslâm halîfelerinin doksan beşincisi. Sultan Birinci Abdülhamîd Han’ın oğlu olup, 20 Temmuz 1786’da Nakşi Dil Sultan’dan İstanbul’da doğdu, iyi bir eğitim ve öğretim gördü. Yüksek din ve fen ilimlerini, devrin kıymetli âlimlerinden öğrendi. Amcası Sultan Üçüncü Selim, yetişmesine çok îtinâ göstererek devrin modern askerî ve teknik bilgilerini ve devlet idaresini iyi bir şekilde öğrenmesini sağladı. Sultan Üçüncü Selim tahttan indirildikten sonra, şehzâde Mahmûd’la sık sık görüşerek, ona politik tavsiyelerde bulundu ve bir çok hatâsını anlatarak, tahta çıktığı zaman dikkat etmesi gereken hususları bildirdi. 

Sultan İkinci Mahmûd Han, Osmanlı Devleti’nin ilerlemesini, teknik ve sanayide devrin seviyesine ulaşmakta görüyordu. Gayret ve sebat sahibi bir padişahtı. Devrindeki bütün hâdiseler karşısında asla ümidsizlik ve gevşeklik göstermedi. Gayreti sayesinde devlet, Avrupai tarzda sistemli bir orduya sâhib oldu. O zaman Avrupa’da pek tanınmayan ABD teknolojilerinin Osmanlı Devleti’ne getirilmesi için antlaşma imzalamış ve gelen Martini ve Winchester adlı tüfeklerlerle Rus savaşlarında büyük başarılar kazanılmıştı. Yine ABD ilk defa Osmanlı ülkesinde konsolosluk açmıştı.

Mahmûd Han Avrupa’ya, askerlik ve yeni silâhların kullanılmasını öğrenmek için talebe gönderdi. Yeniçeri ocağını kaldırarak yerine talimli bir ordu kurmaya çalıştı ve bunun için Avrupa’dan hocalar getirtti, İstanbul, Rumeli, Anadolu ve Arabistan orduları adıyla yeni ordular teşkil etti. Topçu, humbaracı ve lağımcı ocakları, yeniçeriler kadar bozulmadığından, bu ocakları ıslâh etti. Deniz bilgilerini arttırmak için Mekteb-i Bahriye’yi kurdu. Askerî tıbbiye ve Harbiye mekteplerini kurarak, bu müesseselerin eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa’dan hocalar ve mütehassıslar getirtti. 

Bu okulların öğrenci ihtiyâcını karşılamak için medrese ve mekteplere ilâveten sıbyân mek-teblerinin üstünde rüşdiyeler, devlet memurlarının yetiştirilmesi için de Mekteb-i Maârif-i Adlî kuruldu. Eğitim ve öğretim parasız olup, ilk öğretim mecbûrî hâle getirildi. Açılan okulların seviyesini yükseltmek ve lüzumlu fen ve teknik kitapların tercümesi için batı dillerinde tercüme bürosu kurdurdu. 

Avrupa devletlerinin şehirlerine konsolos gönderilmeye tekrar başlanıldı. 1 Ekim 1831 târihinde Takvim-i Vekâyî adlı gazete, Osmanlı Türkçesi ile ülke içinde çıkarılmaya başlandı. Fransızcası da dış ülkelere gönderildi. Avrupa ülkelerine gönderilen gazeteler ile Türkiye’nin propagandası yapılarak, hâdiseler ve ıslâhatlar dünyâ kamuoyunda değerlendirilmeye tâbi tutuldu. Avrupa basınında Tür-kiye ve Sultan Mahmûd Han hakkında neşr edilen yayınlar tâkib edildi. 

Sultan İkinci Mahmûd, hükümet teşkilâtı usûlleri ve kıyafet nizâmında da yenilikler yaptı. Osmanlı devlet teşkilâtındaki sadrâzama başvekil, defterdara mâliye nâzırı (mâliye bakanı), reisülküttâba hâriciye nâzırı (dış işleri bakanı), sadrâzam kethüdâsına dâhiliye nazırı (iç işleri bakanı) denilmeye başlandı. Devlet bünyesinde büyük yekûn tutan vakıflar için Evkaf Nezâreti kuruldu. Hükümet ve ahâlinin önemli mes’elelerinin görüşüldüğü Meclis-i Vâlâyı Ahkâmı Adliye ve askerî işlerin görüşülüp kararlaştırıldığı Dârı Şûrâyı Askerî müesseseleri teşkil edildi. Memurlar iç ve dış işlerde olmak üzere ikiye ayrılıp, maaşları rütbe ve derecelerine göre verilmeye başlandı. 

Sultan, bir fermanla devlet için posta müessesesinin gerekli olduğunu açıklıyarak bir teşkilât kurdurdu. Posta teşkilâtının kurulması üzerine posta yollarının yapımına başlandı. İlk olarak Üsküdar-İzmit arasında yapılan yol, Padişah tarafından hizmete açıldı. Memleketin diğer bölgelerine de posta yolları yapıldı ve postahâneler açıldı. Posta teşkilâtı kurulduğu sırada, memleketin iç ve dışında yapılacak seyahatler için iki usûl kabul edildi. Yurt içinde yapılan seyahatler için yolcuların mürur tezkeresi taşımaları, yurt dışına gideceklerin ise, her devlette olduğu gibi, hâriciye nezâretinden pasaport almaları şart koşuldu. 

1831 senesinde ilk defa kısmî nüfus sayımı yapıldı. Arabistan’dan asker alınmadığı için sayımdan hâriç tutuldu. Dört milyon Hıristiyan ile sekiz milyon Müslüman ahâlinin sayımı yapıldı. Bölgelerdeki Hıristiyanların sayısı, devlete verilen cizye mikdârını da ortaya çıkarmış oldu. Aynı sene ayrıca karantina uygulamasına başlanıldı. Bunun için yurt dışından memurlar getirildi. Meclis-i Sıhhiye Cemiyeti ile bir karantina nezâreti kuruldu. 

Sultan Mahmûd’un giriştiği bu yeniliklerin, Türk târihinde yeni bir dönüm noktası teşkil ettiği muhakkaktır. Fakat bu yol üzerine yürüyen tanzimatçılar ve meşrutiyetçiler, Avrupanın ilmini ve tekniğini almak gibi ilmî ve aklî esaslı hedefler dururken, Türk milletinin kültürüne, örf ve âdetlerine uymayan kültürünü almaya çalıştılar. 

Bir taraftan memleketin içinde bulunduğu maddî-mânevî şartları iyi kavrayamadıkları, diğer taraftan bu hayâtî meselede geniş ve ilmî programa dayanan bir görüşten mahrum bulundukları için Türk milletini batıyı körü körüne taklide zorladılar. Nitekim tarihçilerin çoğuna göre büyük ölçüde Sultan Mahmûd Han devrinde gerçekleştirilen yenilik hareketleri eğer onun devrinde bir tanzîmât fermanı şeklinde yayınlansa idi, çok farklı bir yapıda olurdu. Zîrâ, Mahmûd Han, giriştiği yeniliklerle memleketi kurtarmaya çalışırken, ecdâdından mîras aldığı millî ve dînî inançlara da bağlı kalmış, ilim ve îmân, akıl ve vicdan arasında ahenkli bir yol tutmuştu. 

Ülkenin imârına; ilim, sanat hayır ve sosyal müesseselerine önem veren Sultan, pek çok eser yaptırdı. Bâyezîd yangın kulesi, Unkapanı ile Azapkapı arasındaki şimdi Unka-panı köprüsü denilen Mahmûdiye köprüsü, Beylerbeyi ve Çırağan sarayları, Tophane’deki Nusretiye, Bahçekapı’daki Hidâyet, Üsküdar’daki Adliye, Arnavutköy sâhilindeki Tevfîkiye câmileri bu Padişah tarafından yaptırılmıştır. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesini mükemmel bir şekilde tamir ettirip, iyi bir hattat olduğundan, sandukasının pişidesi (örtüsü) üzerindeki yazıyı kendi el yazısı ile yazdı. Tophane’de Kâdirî Câmii ve tekkesini tamir ettirdi. 

Mısır, Yanya ve Mora gibi vilâyetlerin isyanı, yeniçeri ocağının kaldırılması ve Rus ordularının saldırmaları sebebiyle bunlarla meşgul olan Sultan Mahmûd Han, Mekke ve Medine’yi ancak tamir edebilmiş, kendisinden sonra oğlu Abdülmecîd Han bunları tezyîn için şaşılacak bir himmet ve gayret göstermiştir.

Muhabbetin Vesikası!

İkinci Mahmûd Han, 1820 senesinde Hücre-i Saadete hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki şiir, Osmanlı sultânlarının Resûlullah’a olan hürmet ve muhabbetlerinin bir vesikasıdır:

Şamidan eyledim ihdâya cür’et yâ Resûlallah!
Muradım dergeh-i ulyâya hizmet, yâ Resûlallah!
Değildir ravdaya şâyeste, destâvîz-i nâçizim.
Kabulünde kıl ihsân inayet, yâ Resûlallah!
Kimim var hazretinden gayri, hâlim eyleyem ilâm

Cenâbındandır ihsân mürüvvet, yâ Resûlallah!
Dahîlek, el-emân, sad el-amân, dergâhına düştüm,
Terahhüm kıl, bana eyle şefâat yâ Resûlallah!
Dü-âlemde kıl istishâb hân Mahmûd-i adlîyi,
Senindir evvel ü âhirde devlet yâ Resûlallah!ekli şiir

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 42