SultanlarTürk Sultanları

Sultan Çelebi Sultan Mehmed

O

s­man­lı Dev­le­ti’nin be­şin­ci sul­tâ­nı. İs­mi, Meh­med bin Bâ­ye­zîd bin Mu­râd’dır. Do­ğum se­ne­si­ni ek­se­rî ta­rih­çi­ler 1386 ola­rak kay­det­mek­te­dir­ler. Ba­ba­sı, Sul­tan Yıl­dı­rım Bâ­ye­zîd Han, an­ne­si ise Ger­mi­ya­noğ­lu Sü­ley­mân Şah’ın kı­zı Dev­let Hâ­tun’dur.

Çe­le­bi Meh­med, bü­tün Şeh­zâ­de­ler gi­bi dev­rin en göz­de âlim­le­ri­nin elin­de ye­tiş­ti. Şem­sed­dîn ibni Ce­ze­rî’nin oğ­lu Ah­med bin Mu­ham­med Ce­ze­rî’den Arap­ça ile kı­râat ilim­le­ri­ni; So­fu Bâyezîd nâ­mıy­la meş­hur olan İmâ­müd­dîn Ali Çe­le­bi’den di­ğer ak­lî ve nak­lî ilim­le­ri öğ­ren­di. Bur­sa kâ­dı­sı Bed­red­dîn Ko­ca Mah­mûd Çe­le­bi ve Mol­la Fe­nâ­rî’den Ha­ne­fî mez­he­bi fı­kıh bilgile­ri­ni öğ­re­nen Çe­le­bi Meh­med, eniş­te­si Emîr Sul­tan’dan da feyz al­dı.

Pem­be­ye yakın be­yaz ten­li, ka­ra göz­lü, ka­ra kaş­lı, gür sa­kal­lı, şa­hin ba­kış­lı, açık alın­lı, ge­niş gö­ğüs­lü ve uzun kol­lu olup burnu ha­ne­da­nın de­ğiş­mez şek­li­ni ha­iz­di. Be­de­ni spor­lar­da fev­ka­l­de ma­ha­ret­liy­di. Bün­ye­si­nin kuv­vet­li ve mü­te­na­sip­li­ği do­la­yı­sıy­la Gü­reş­çi Çe­le­bi ün­va­nı ile anı­lır­dı.

An­ka­ra Sa­va­şı­’na ka­tıl­dı­ğın­da he­nüz on­dört ya­şın­da idi. Sa­va­şın kay­be­dil­me­si ile kü­çük yaş­ta bü­yük prob­lem­ler­le kar­şı kar­şı­ya kal­dı.

Par­ça­la­nan dev­le­ti uzun mü­ca­de­le­ler­den son­ra tek el­de bir­leş­tir­di. Ana­do­lu’da da­ğı­lan bir­li­ği ye­ni­den sağ­la­dı. Tîmûr Han’ın ih­ya et­ti­ği Ana­do­lu bey­lik­le­rin­den bir kıs­mı­nı or­ta­dan kal­dı­rır­ken bir kıs­mı­nı da tâ­bi du­ru­ma ge­tir­di. Bu özel­li­ğin­den do­la­yı Os­man­lı dev­le­ti­nin ikin­ci ku­ru­cu­su denil­miş­tir.

Ru­me­li’de ise Türk nü­fu­zu­nu kuv­vet­len­dir­di. Öm­rü­nün ta­ma­mı­nı sa­vaş­lar­da ge­çi­ren bu kahraman hü­küm­dar ka­tıl­dı­ğı yir­mi­dört mu­ha­re­be­de kırk ya­ra al­mış­tır. Ken­di­sin­den nak­le­di­len şu söz ha­yat hi­ka­ye­si­ni çok gü­zel ifa­de et­mek­te­dir.

“Ço­cuk ya­şım­da bun­ca be­la­lar çek­dim, kim­se çek­miş de­ğil­dir.”

Ne ya­zık ki dev­le­ti es­ki haş­me­ti­ne ka­vuş­tur­mak için ge­ce gün­düz gay­ret­le uğ­ra­şan bu Türk haka­nı, otu­zi­ki ya­şın­da ha­ya­ta göz­le­ri­ni ka­pa­dı.

Os­man­lı Dev­le­ti’nin İkin­ci ku­ru­cu­su ka­bul edi­len Ce­le­bi Meh­med, mâ­kul ha­re­ket eden, sa­bır­lı, azîm ve irâ­de sa­hi­bi, sö­zü­ne ve va­di­ne sâ­dık, va­kur ve cid­dî bir hü­küm­dar idi. İle­ri gö­rüş­lü­lü­ğü sa­ye­sin­de teh­li­ke­li ola­bi­le­cek olay­la­rı ön­ce­den dü­şü­ne­rek ha­re­ket eder­di. Plan­lı ve proğ­ram­lı iş ya­par ka­rar­la­rı­nı sü­rat­le tat­bik sa­ha­sı­na ko­yar­dı.
Yal­nız dos­tu­na de­ğil, düş­man­la­rı­na da ken­di­si­ni sev­di­re­rek, îti­mâd tel­kîn et­miş ve say­dır­mış­tı. Onun hak­kın­da, Os­man­lı tâ­rih­le­rin­den baş­ka, ya­ban­cı kay­nak­lar da iyi şe­hâ­det­te bu­lun­ma­tadır­lar.

Çe­le­bi Meh­med, öm­rü­nü, Al­la­hü te­âlâ­nın dî­ni­ne hiz­met et­mek, in­san­la­ra Re­sûl-i ek­re­min ör­nek ah­lâ­kı­nı ta­nıt­mak ve yo­lu­nu yay­mak için kuv­vet­li bir dev­let kur­ma­ya fe­da et­ti. Hal­kın kendisinden bek­le­di­ği­ni faz­la­sı ile ye­ri­ne ge­tir­di. Mem­le­ket­te bir­lik ve dir­li­ği tesis et­ti. Ül­ke­si­ni çe­şit­li sos­yal te­sis­ler­le süs­le­yip, hal­kın mad­dî ve ma­ne­vî re­fa­hı için ça­lış­tı. Âlim­le­re mec­lis­le­rin­de yer ve­rip, ule­mâ mec­lis­le­rin­de îti­bâr gör­dü. Za­mâ­nın bü­yük­le­ri­nin ilim ve feyz­le­rin­den is­ti­fâ­de et­ti. Mem­le­ke­tin­de­ki re­fah­tan di­ğer Müs­lü­man­la­ra pay ver­mek, Re­sûl-i ek­re­min mü­ba­rek kom­şu­l­rı­nın duâla­rını al­mak için her se­ne on­la­ra he­di­ye­ler gön­der­me âde­ti­ni çı­kar­dı.

Sür­re ala­yı adı ve­ri­len bir heyet, Os­man­lı ha­cı­la­rı­nın ba­şın­da bu he­di­ye­le­ri gö­tü­rü­yordu. Al­tın pa­ra ve­sâ­ir he­di­ye­ler de­ve­le­re yük­le­nir ve çok gü­zel bir şe­kil­de süs­le­nir­di. Padişah’ın he­di­ye­le­ri ya­nın­da, pa­şa­lar ve hal­kın da he­di­ye­le­ri ko­nur­du. Çe­le­bi Meh­med za­mâ­nın­da baş­la­yan bu âdet, Bi­rin­ci Ci­han Har­bi’nde Hi­caz’la ir­ti­bat ke­si­lin­ce­ye ka­dar de­vâm et­ti. Gön­de­ri­len bu hedi­ye­ler­le Mek­ke ve Me­dî­ne’de­ki mü­ba­rek yer­le­rin tâmir ve ba­kı­mı, fa­kir­le­rin yi­ye­cek ve giye­ce­ği te’min edi­lir­di.

Çe­le­bi Meh­med, kı­sa öm­rü­nü sa­vaş alan­la­rın­da ge­çir­miş ol­ma­sı­na rağ­men, mem­le­ke­tin îmâ­rı­na da önem ver­di. Bur­sa’da yap­tır­dı­ğı câmi, med­re­se ve ima­ret ve Ye­şil tür­be­si önem­li sa­nat eserle­ri­dir. Câmi­nin kar­şı­sı­na yük­sek­çe bir mev­kî­de ken­di tür­be­si­ni yap­tır­dı. Tür­be­nin kar­şı­sı­na dü­şen med­re­se­si bu­gün mü­ze hâ­li­ne ge­ti­ril­miş olup, Bur­sa med­re­se­le­ri ara­sın­da Sul­ta­ni­ye adı ile meş­hur idi. Bun­lar­dan baş­ka Edir­ne’de Emir Sü­ley­mân ta­ra­fın­dan in­şâ­sı­na baş­la­nan ve Mû­sâ Çe­le­bi ta­ra­fın­dan de­vam et­ti­ri­len Evliyâ Çelebî’nin Ulu Câmi dediği Eski Câmi’nin tamamlanma­sı ona na­sîb ol­du. Çe­le­bi Meh­med bu câmi­ye va­kıf ol­mak üze­re Edir­ne’de­ki bedes­te­ni yap­tır­dı. Oğ­lu Şeh­zâ­de Kâsım, bu câmi­nin bah­çe­sin­de med­fûn­dur. Edir­ne’de­ki es­ki sa­ra­yın in­şâ­sı­nın da Çe­le­bi Meh­med ta­ra­fın­dan baş­la­tıl­dı­ğı ri­va­yet edil­mek­te­dir.

Çe­le­bi Sul­tan Meh­med’in kı­sa sü­ren hü­küm­dar­lı­ğı dö­ne­min­de nâ­mı­na muh­te­lif mev­zu­lar­da eser­ler ya­zıl­mış­tır. Ze­ke­rî­yâ bin Meh­med Kaz­vî­nî’nin an­sik­lo­pe­dik tarz­da; hey’et, coğ­raf­ya, tıp, ne­ba­tat ve ilâç­lar­dan, meş­hur şe­hir ve ka­sa­ba­lar­dan bah­se­den Acâ­ib-ül-Mah­lû­kat ad­lı ese­ri Rük­ned­dîn Ah­med ta­ra­fın­dan Türk­çe’ye çev­ril­di. Çe­le­bi Sul­tan Meh­med için te’lif edi­len Kitâb-ül-Mün­te­hâb fit-tıb adın­da­ki eser, Ah­med el-Mer­dâ­nî ta­ra­fın­dan ya­zıl­dı. Yi­ne bu dönem­de Rûh-ül-ku­lûb ad­lı il­mi­hâl ki­ta­bı, El-Ka­sî­det-ün-Na­sî­ha bi-lü­gât-it-Tür­kiy­ye is­min­de altmış dört beyt­li ka­sî­de şer­hi ve man­zum Şem­si­ye şer­hi ve da­ha bir çok eser ka­le­me alın­mış­tır. Sul­tan, nâ­mı­na ya­zı­lan bu eser­le­rin mü­el­lif­le­ri­ne bir çok ih­san­lar­da bu­lun­muş ve on­la­rı teş­vik etmiş­tir.
Padişah, Edir­ne’de iken ava çık­tı ve ra­hat­sız­lan­dı. Bu has­ta­lık­tan kur­tu­la­ma­ya­ca­ğı­nı an­la­yın­ca, ve­zir­le­ri­ni top­la­dı ve dev­le­tin ge­le­ce­ği­ni dü­şü­ne­rek, taht mü­câ­de­le­le­ri­nin tek­rar baş­la­ma­ma­sı için;

“Tiz­cek ulu oğ­lum Mu­râd’ı ge­tü­rün. Ben ar­tık bu dö­şek­ten kalk­mam ve Mu­râd gelme­den ölü­rem. Mem­le­ket bir­bi­ri­ne ka­rış­ma­dan ha­zır­lık gö­rün. Mu­râd ge­lin­ce­ye ka­dar ölü­mü­mü duyur­mayasınız” di­ye va­siy­yet et­ti. Kı­sa sü­ren has­ta­lık­tan son­ra 1421 sene­si Ma­yıs ayın­da vefât et­ti. Çe­le­bi Meh­med’in ve­fâ­tı son de­re­ce giz­li tu­tul­du. Ce­se­di tah­nid edi­le­rek sa­ray­da mu­ha­fa­za edil­di. Şeh­zâ­de Mu­râd’ın Bur­sa’ya ge­li­şi­ne ka­dar 40-42 gün padişahın ve­fâ­tı giz­le­di. Nâ­şı Bur­sa’ya ge­ti­ri­le­rek Ye­şil Tür­be’ye defn edil­di.

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 42