H
icaz demiryolu projesi İslam Dünyasında sevinç ile karşılanmıştı. Osmanlı, Hindistan İran ve Arap basınında aylarca en ağırlıklı konu Hicaz Demiryolu olmuştu. İstanbul’da yayınlanan Sabah gazetesi, demiryolundan kutsal hat ve halifenin en muhteşem eseri olarak bahsediyordu.
Demiryolunun maliyeti 4 milyon lira olarak hesaplanmıştı. Bu rakam devlet bütçesinin neredeyse %20’sine tekabül ediyordu. Bunun hepsini ödemek imkansız gibi görünüyordu. Başta Padişah olmak üzere onun devlet erkanı ve üst düzey yetkililer önde gelenler, bürokratlar, askerler ve devletin çeşitli kademesindeki memurlar bu proje için bağışlarda bulundular. Bununla beraber Osmanlı Halkı da bu projeyi oldukça tutmuş ve çocuğundan, gencine, anneden babaya bir sürü insan bu demiryoluna bağış yaptılar.
Fas, Tunus, Cezayir, Rusya, Çin, Singapur, Hollanda, Güney Afrika, Ümit Burnu, Cava, Sudan, Pretorya, Bosna- Hersek, Üsküp, Filibe, Köstence, Kıbrıs, Viyana, İngiltere, Almanya ve Amerika’daki Müslümanlar Hicaz Demiryolu’nun yapımı için bağışta bulundular. Hatta Müslümanların dışında, Almanlar, Yahudiler ve birçok Hıristiyan bile bağışta bulundu. Fas Emiri, İran Şahı ve Buhara Emiri gibi devlet idarecilerinden de yardımlar geldi.
Bütün dünya Müslümanlarının halifesi olan II. Abdülhamid Han, İslam’ın şartlarından olan “Hac” farizasını yerine getirmek için her yıl Hicaz’a giden binlerce hacının, develeriyle 60°C’ye varan sıcaklık altında, çöl yollarında; susuzluk, bulaşıcı hastalıklar, eşkıyalar vb. zorluklarla karşı karşıya olduğunu, bu yolların emniyet ve asayişini sağlamak için ise, devletin büyük malî ve askerî fedakârlıklarda bulunduğunu biliyordu.
Hicaz için bütün bu problemleri halledecek ve buradaki Müslümanlarla Anadolu arasında bir köprü vazifesi görecek, ayrıca devletin itibarını İslâm dünyasında artıracak, bölgedeki kontrolü güçlendirecek ve Süveyş Kanalı’nın yerini tutabilecek stratejik bir demiryolu projesini uygulamaya koymayı düşünüyordu.
Sultan II. Abdülhamid’in hâtıratında da; “Çok eskiden beri hayâl ettiğim Hicaz demiryolu nihayet hakikât oluyor. Bu yol Osmanlı Devleti için sadece iktisadi bakımdan büyük fayda getirmekle kalmayacak, aynı zamanda oradaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından, askeri bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır..” diye bahsettiği ve bugün milli sınırlarımız dışında bulunan Hicaz demiryolu projesinin gerçekleştirilmesi, bütün Müslümanların halifesi olan II. Abdülhamid’e yakışan bir yatırımdı.
1900 yılında resmen temelli atıldı.
Netice itibariyle II. Abdülhamid devlet adamları ile yapmış olduğu istişareler neticesinde 2 Mayıs 1900 tarihinde yayımladığı bir irade ile demiryolu inşasının başlamasını emrediyordu. Bu proje Almanlara verilmişti. 1 Eylül 1900’de yapılan resmi bir törenle inşaat fiilen başlamış oldu. İlk safada Şam’dan Mekke’ye ulaşması planlanan demiryolunun, ileride Akabe’ye ve Cidde’ye bağlanması hatta Yemen’e oradan da Kızıldeniz’in kıyısındaki Hudeyde’ye kadar götürülmesi düşünülüyordu.
Demiryolu yapımına ilk olarak Şam-Der’a arasında başlandı. 1903’te Amman’a, 1904’te Maan’a ulaşıldı. Maan’dan Akabe körfezine bir şube hattı yapılarak Kızıldeniz’e çıkılmak istendi ise de İngilizlerin karşı çıkmaları sonucu gerçekleştirilemedi.
Daha önce yapım imtiyazı bir İngiliz şirketine verilmiş olan Hayfa Demiryolu, inşaat malzemeleri ile birlikte satın alınarak, 1905’te tamamlandı ve Der’a, Yermuk vadisinden Hayfa’ya bağlandı. Böylelikle Hicaz Demiryolu Akdeniz’e ulaşmış oldu.
O zamana kadar tarihi Akka şehrinin yanı başında küçük bir kasaba konumunda olan Hayfa, Hicaz demiryolunun ve limanının yapımı ile bir anda gelişti ve bugün bölgenin önemli bir ulaşım merkezi haline geldi.
Demiryolu’nun Maan’a varmasından sonra inşaat ile işletme işleri birbirinden ayrılarak bir işletme idaresi kuruldu ve demiryolunda ilk defa olarak 1 Eylül 1905 yılında yolcu ve eşya taşınmaya başlandı. Aynı sene Mudevvera’ya ve 1 Eylül 1906 tarihinde de Medâyin-i Sâlih’e ulaşıldı. Bu noktadan sonraki inşaatın tamamı Müslüman mühendis, teknisyen ve işçiler tarafından gerçekleştirildi.
El-Ûlâ’ya 1907’de ve nihayet Medine’ye 31 Ağustos 1908’de varıldı. O tarihe kadar toplam 1464 km’yi bulan Hicaz Demiryolu, Sultan Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908 tarihinde yapılan resmî bir törenle bütünüyle işletmeye açıldı. Hicaz Demiryolu, I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun bir şekilde kullanıldı.
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahtan indirilmesine kadar “Hamidiye Hicaz Demiryolu” olarak anılan ve 18 Ocak 1909’dan itibaren sadece “Hicaz Demiryolu” olarak bilinen hat 1918’de 1900 km’yi aşmıştır.
Medine komutanı Fahreddin Paşa’nın Mondros Mütarekesi’nin 16. maddesi gereğince 7 Ocak 1919’da imzaladığı şartname gereği Medine’yi teslim ve tahliye etmesi ile birlikte Hicaz Demiryolu üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti kalkmıştır. Medine’de bulunan Mukaddes Emanetler, Fahreddin Paşa’nin üstün çabalarıyla Hicaz Demiryolu hattı sayesinde İstanbul’a taşınabilmiştir.
Cüneyt Teke