Sultan Abdülhamid HanSultanlar

Sultan Abdülhamid Han Zamanda Ermeniler İle İlgili Bir Muhtıra-i Hümâyûn

E

resim

rmenilerin Osmanlı Devleti’nin himayesinde gördükleri lütuf ve korunmaları hakkındaki Muhtıra-i Seniyye aşağıdadır:
Pek çok yıllardan beri emniyet ve refah ile tâbiiyetinde yaşamakta oldukları, yüce Osmanlı Devleti’ne karşı Ermeni fesatçıları bir müddetten beri eğri yolu seçip ihtilâl hareketlerini açıkça göstermektedirler. Ancak, Ermeniler hakkında gerekli bilgi ve açıklamayı yapmak yerinde olur. İşbu bilgi ve açıklamanın kolayca anlaşılması için üç bölüme ayırmak gerekir. 
Bu üç bölümden; 
Birincisi: maziye aittir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında Ermeniler, İranlılar ile Tatarların esiri bulunuyorlardı. Saldırılardan yakalarını kurtarıp, Osmanlı Devleti’nin himaye kanatlarının altına sığındılar. Osmanlı Devleti, Ermenileri iyi niyetle himayesine aldı. Son günlerde düşüncelerinde yerleşip ortaya çıkan kötü niyetleri belirinceye kadar hiçbir kötü davranışta bulunmadılar.
İkincisi; Berlin andlaşmasının yapıldığı tarihten sonra kendilerinde beliren fikir ve niyet üzerine fiilen ihtilâl hareketlerine teşebbüse başlayacakları vakte kader mel’unca hareketler ve teşebbüsler…
Üçüncüsü; fiilen karışıklık ve ihtilâle girişmeleri anından bugüne kadar olan tutum ve davranışlarına dâirdir.
Ermeniler sanat, ticaret adamı ve servet sahibi olduklarını beyan ile bunların nâmuslu çalışkan cemaat oldukları Ermenileri sevenler tarafından iddia edilmektedir.
Gerçi Ermeniler birçok sanat ve ticaret sahibi olarak zenginleşmiş iseler de, buna tabiiyetinde oldukları ve adaletine sığındıkları Osmanlıların sebep olduğu, tarihî bir gerçektir. Şöyle ki: Osmanlılar, eskiden beri cenkçi bir millet oldukları ve daima savaşlarla meşgul, fetihlere alışık bulunduklarından, savaş zamanlarının dışında birazcık dinlenip ancak ziraat ile uğraşabilmişlerdir. Ermeniler ise kendilerine sığınmış, sadakatten ayrılmayacaklarına yemin etmiş bulunmalarından ötürü, ayrı tutulmuşlardır. 
Osmanlılar, Yunanlıların ihtilâl çıkarmalarıyla, inanmadıkları Rumlara göstermedikleri emniyet ve itimadı Ermenilere göstermişlerdir. Bu yüzden sanat ve ticaret ellerine geçmiştir. Saray-ı Hümâyûn’dan, en küçük Osmanlı evine kadar çeşitli hizmetler de bunlara verilmiştir. Devletin bir çok hizmetlerinde de bulunarak rütbeler elde etmişlerdir. Ve hatta devletin hayatı demek olan savaş alet ve vasıtaları, barut imâli bile Ermenilerin eline verilmiştir. Sarraflık işlerinin de ellerine verildiği malûmdur. Yani, Ermenilerin ticarete alışıp zenginleşmeleri yine Osmanlıların sayesinde ve onların teşvikiyle olmuştur.
Bogos Bey, Sultan Abdülmecit Han’ın saraylarında Cebi Hümâyûn’ların (Pâdişahın kendi hazinesi) işlerine bakardı. Tophane de idaresinde olduğu gibi, onun ailesi dahi âdeta bir Osmanlı ailesi gibi sürekli olarak Saray-ı Hümâyûn’a gelip giderlerdi. Boğos Bey ki; Cennetmekân Sultan Abdülmecit Han’ın vefatından sonra, sefih olduğundan Paris’e gidip orada vakit geçirirdi. Bütün Paris halkı kendisini tanırdı. Onun yakınlarından Beran ve Maksutzade Simon Beyler ve Agop efendi Harem’i Hümâyûn’un bütün alış veriş işlerine memur edilmişti. Hepsi yüksek rütbelere ulaşmışlar ve büyük rütbeler kazanmışlardır. O vakit vezirlerin azlığı sebebiyle paşalık ünvanı kazanmışlardır. Küçük oğlu Agop Efendi’nin Çengelköyü’ndeki köşkü, sultan Abdülaziz Han zamanında Emlâki Hümâyûn’a alınmış ve daha sonra da Vahdettin Efendi’nin oturmasına ayrılmıştır. 
Abdülaziz Han devrine kadar, Sultan Abdülmecit Han zaman zaman köşke uğrar, akşam yemeklerini orada yerlerdi. Bu şerefe küçük oğlu da nâil olmuşlardır ki, hiçbir Osmanlı evine hükümdarlardan giden olmamıştır. 
Barutçubaşı ailesi ki, bugün Hariciye Nâzırlığı Müsteşarı Artin Paşa bu ailedendir. O vakit Artin Paşa’nın oturduğu Ayastefanos’taki (Yeşilköy) evinde, sultan Abdülmecit Han, bir defasında manevrayı takip etti ve bir defasında da Baruthane’yi ziyarete gittikleri vakit iki gece kalmışlardır. Yanlarında şehzadeleri Sultan Murat, Şevketmeap Efendimiz (Abdülhamit) ve rahmetli Fatma Sultan da bulunuyorlardı.
Sultan Abdülmecit’in, Agop’un Çengelköyü’ndeki evine teşriflerinde Agop’un evinde hazırlanıp takdim olunan yemeği emniyetle yedikleri malûmdur. Sultan Abdülmecit’in kilercisi Serkis adında bir Ermeni idi. Bugün ailesi mevcuttur. Serkis, kilerbaşı olarak yemek getirdikçe tablanın başında beklerdi. Sofranın salatası ve diğer yemekleri onun tarafından hazırlanırdı. Serkis her şekilde Emniyeti Şâhâne’e mazhar olmuştu. Bunlar gibi sarayda bir çok Ermeni doktor, dişçi ve operatör bulunuyordu.
Sarayı Hümâyûn’un tablakârlarının yarısı Ermeni idi. Markar adlı bir başka Ermeni bir arkadaşıyla esvap odasının çamaşır terzisi idi. Bu aileden bir Ermeni de son olaylara kadar Şevketmeap Efendimiz’in çamaşırcısı idi, Gümüşgerdan Ermeni ailesi de Haremi Hümâyûn’un terziliğini yapardı. Bu sayede zengin oldular. Bu Ermeni ailesini bazı ufak tefek hesaplardan alacak davasında bulundukları yakın zamanda işitilmiştir. 
Saray-ı Hümâyûn’un inşaat memuru Karabet’in oğlu Serkis Bey olup Beşiktaş, Beylerbeyi, Yıldız, Çırağan saraylarıyla Kâğıthâne, Ayazağa, Ihlamur, Malta ve daha başka köşkleri inşa ettikleri gibi Pâdişah tarafından diğer inşaatları da onlar yapmışlardır. İnşaatlarda çalışan işçilerin pek azı, oda Reçber (vasıfsız işçi demek) olmak üzere Ermenidir. 
Kereste kesmek üzere belki birkaç İtalyan, Rum dülger ve marangozdan başka iş başında olanların hepsi Ermeni idi. İş başları bile rütbe ve diğer nimetlere nâil oldukları gibi Serkis Bey gibi Rütbei Bâlâya ulaşmış ve diğer nimetlere nâil olmuşlardır. Özellikle Karabet Kalfa ölünceye kadar her gün Huzuru Hümâyûn’a çıkar ve pek çok iltifatlara nâil olurdu. Karabet Kalfa’nın inşaatlardan kazandığı paralardan pek çok kilise ve mektep yaptırdığı söylenmektedir.
Reşit Paşa’nın son zamanlarına gelinceye kadar Ermeniler on beşte bir olarak Bâbı-âli, Hariciye, Darphane ile bazı elçilikler maiyetinde, sarraflık işlerinde kullanılmaktalar iken, Âli ve Fuat Paşalar zamanında Hariciye’ye Ermeni memurlar tayin olunmuştu. O tarihten şimdiye kadar hariciye memurluklarında Ermeni bulunduğu gibi, adliye, mülkiye, maarif, ticaret ve naifa ve diğer, devletin bütün idarelerinde de bulunmuşlar ve bulunmaktadırlar.
Şu tafsilâttan anlaşılacağı gibi Ermeniler tuttukları doğru yolu terk ederek, bağlandıkları boş ve bâtıl 
fikri takiple yabancıların kucağına atılmışlardır. Bugün içinde bulundukları fesatçı düşünceleri benimseyerek eskiden tuttukları doğruluk ve sadakatte İradei Seniyyelere dikkatle uymuş olsalardı, devletin çeşitli hizmetlerinde bir kat daha ilerleyerek yüksek mertebelere ulaşırlar ve belki de vekil olabilirlerdi.
B.B. Arş. Yld. Evr. Ks. İ. No: 156/25 Zrf. N:156
Kaynak:  Abdülhamid Han’ın Muhtıraları-Mehmet Hocaoğlu

Mehmet Hocaoğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 42