Kültürümüz

Türk’ü Doğru Tanımak!

resim

Ş
urası muhakkak ki, Türk milleti İslamiyet öncesinde de büyük imparatorluklar kurmuştu. Oğuzlar, Hunlar, Göktürkler, Avarlar, Hazarlar, Kırgızlar, Türgişler, Karluklar bunlardandır. Bugün ilk büyük Türk devletinin Asya Hun Devleti olduğu kabul ediliyorsa da Türklerin bundan önce de büyük hâkimiyetlerinin olduğu reddedilemez bir gerçektir. 

Ancak burada konumuz Türk devletleri değil. Nedense İslam öncesi Türk devletleri denildiğinde gençlerimizin aklında derhal şaman inancı gibi İslam dışı düşünceler belirmektedir. Son dönemlerde gençlerimiz arasında bu furyanın büyümekte olduğunu üzülerek müşahede etmekteyim. Bu elbette uzunca bir süredir devam ettirilen şuurlu bir siyasetin ürünü idi. Hâlbuki gerçek hiç de öyle sanıldığı gibi değildi.

Türklerin ilk atasının Nuh
Aleyhisselamın evladı Yafes’ten geldiğini bilmeyenimiz neredeyse yoktur. Yafes
isminin Patah veya Yafahtan geldiği sanılmaktadır. Patah yayılmak, Yafah ise
güzel olmak anlamlarına gelmektedir. Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes için dua
ederken: “Allah Yafes’e genişlik versin, zürriyeti yeryüzüne yayılsın ve
Sarnin çadırlarında otursun”
diye dua ettiği rivayet edilmektedir.

Nuh Aleyhisselamın bu duası tam Türk
soyunu bulacaktı. Çünkü tarih, tefsir ve kısas-ı enbiya eserlerinde Yafes’in
Türklerin atası olduğu özellikle vurgulanmaktadır. Ebü’l-Gazi Bahadır Han
Şecere-i Terakime’de Yafes’in sekiz oğlu olduğunu belirterek ölmeden önce oğlu
Türk’ü yerine oturttuğunu ve diğerlerine: “Türkü kendinize padişah bilin,
onun sözünden çıkmayın”
dediğini ifade eder.

Nuh Aleyhisselamın torunu olan
Türk ve soyu bu tarihten sonra teşkil ettiği devletlerle tarihte çok önemli bir
mevki kazanacaktır. Nitekim onlarla ilgili bilgi veren kaynaklarda Oğuz’un
Zülkarneyn Aleyhisselam olduğu rivayeti çok güçlüdür. Yine Oğuz’dan sonra
idareye geçen nice beylerin çeşitli peygamberlere bağlı olduğu vurgulanmıştır.
Bozdoğan Bey’in Davut Aleyhisselama, Korkulu Beyin ise Süleyman Aleyhisselama
tabi olduğu kaynaklarda yazılıdır.

Bütün bunlara rağmen eski Türkler
derken neden günümüzde Türk evlatlarının aklına İslam dışı din dışı bir
zihniyete mensupmuş algısı yerleştirilmiştir? İyi düşünmek ve tahlil etmek
gerekmektedir. Şunu da çok iyi biliyoruz ki Türklerin İslam dairesine girdiği
sırada inanç ve yaşantıları İslamiyet’e çok yakındı. Bu durum onların evvelce
sahip oldukları doğru inanç ve itikattan ve beğenilen huylardan kopmadıklarını
gösteriyordu.

Bu sebeple de Hıristiyan, Yahudi
ve Zerdüşt misyonerlerinin yoğun faaliyetlerine maruz kaldıktan bir dönemde
kolaylıkla İslamiyet’i seçtiler. Bu öyle normal bir benimseme değildi. Zira
böyle bir benimseme ve geçiş ikinci bir millette gerçekleşmedi ve tarih
yazmadı! Türk milleti bu geçişle birlikte mutlak olarak kendilerini Cenab-ı
Hakkın seçtiği ve İslam’ı dünyaya duyurmak üzere büyük bir vazifeyi üzerlerine
almış olduğu şuurundaydılar.

Nitekim ilk İslami destanları
bunu açıkça gösteriyordu. Satuk Buğra Han destanında bu büyük Türk hakanının
ruhunun, Miraç’ta Peygamber efendimizle görüştürülmesi hadisesi çok anlamlıdır.
Miraç’ta şanlı Peygamber efendimizin duasına mazhar olan Satuk Buğra Han Türk
milletine büyük ülkü ve ideali de aşılamıştır.

Bu ülkü: “İ’lâ-yı kelimetullah davasının müdafii ve savunucusu olmaktı.

Sultan Alparslan, “Biz halis
Müslümanlarız. Bid’at nedir bilmeyiz. Onun için Cenab-ı Hakk biz Türkleri aziz
kıldı”
derken bu ülkünün sevdalısıydı.

Sultan Melikşah bir seferinde
Akdeniz’e ulaştığında: “Yarabbi şu uçsuz bucaksız deniz önüme çıkmasa idi
adını gidebileceğim yere kadar götürürdüm”
diyerek acziyetini beyan ederken
bu ülkünün cihangiri idi.

Yahya Kemal, Yavuz Sultan Selim
Han’ın vefatı için:

Sultan Selim-i Evveli
ram etmeyip ecel
Fethetmeliydi alemi şan-ı Muhammedi

diye hayıflanırken bu cihangir
padişahın hedef ve idealine mükemmel bir surette ışık tutmaktaydı. Dolayısıyla
Türk milleti Satuk Buğra Han’dan itibaren Orta Asya, Hindistan, Afganistan,
Mısır, Suriye, Anadolu, Afrika ve Avrupa’da kurmuş olduğu devletlerle Cenab-ı Hakkın
yüce ismini her tarafa duyurmuştu.

Gazneli Mahmud, Tuğrul Bey,
Muhammed Alparslan, Melikşah, Baybars, Babur, Evrengzib, Emir Timur ve Osman
Gazi’den II. Abdülhamid Han’a kadar Osmanlı sultanları hep bu ideal ve aşkla
çalışmışlardır.

Bunlar hiçbir zaman birbirlerini
yüceltmediler. İslam’ı yücelttiler. İslam ahlakını tavsiye ettiler. Hepsi o
ulvi yolun aciz bir ferdi gibi gayret gösterdiler. Osmanlıların Avrupa’daki 350
yıllık haşmetli yürüyüşü düşmanın endişelerini zirve yaptırmıştı.

Viyana’dan sonra geçen ve 150 yıl
ölümüne süren savaş onları yok etmenin imkânsızlığını göstermişti. Muhtemelen
bu devrede Türk milletini asli yapısından uzaklaştıracak ince işçilik için
belki bir asır boyunca çalıştılar. Sonunda yeni ve uyutucu bir usul buldular.
Kurtarıcı rol modellerle dizayn etmek!

İlgili Gönderiler

1 / 62