Kültürümüz

Sarayda Namaz Merasimleri

O

resim

smanlı padişahlarının hepsi de
şehzadeliklerinden itibaren sıkı bir İslâm terbiyesi alırlar, namaz kılmaları,
dini bütün vazifeleri yapmaları itiyad haline getirilirdi. Bu sebepledir ki,
geçen yüzyıl başına kadar sabah namazlarını saray camiinde, saray mensupları
ile birlikte kılmaları kaçınılmaz bir hareketti.

Enderun’dan yetişen Atâ Bey
merhum kendi tarihinde bu sabah namazı merasimini şöylece anlatmaktadır:

Orta kapıda ezan habercisi olan
kapıcı, Ayasofya Camiinde ezan okunduğunu işitince, orta kapının büyük
halkasını vurarak ak ağalarını haberdar eder, bunu bekleyen nöbetçi, müezzine
vaktin geldiğini bağırarak haber verir, zaten bunu bekleyen müezzin, kütüphane merdiveni
üzerinden ezana başlar.

O esnada ezanı bekleyenler koğuşlarından
muntazam bir halde çıkarak camiye gelirlerken padişah da Darüssaade ağası ve
haremi hümayun ağaları maiyetinde olarak camiye gelirler. Hünkâr bu gelişinde
cami önünde silâhtar, çuhadar, anahtar ve peşkir ağaları tarafından
karşılanırlar ve bunlar hünkâr mahfeli etrafında yerlerini alırlar.

Sünneti Şerif kılındıktan hemen
sonra padişahın işareti üzerine Darüssaade ağası ellerini dizlerine vurup
işaret verince müezzin başı kamete başlar ve sabah namazı böylece kılındıktan
sonra padişah mabeyne geçer ve ağalar da koğuşlarına dönerler. Nâdiren,
padişahın camiye gelmesinde bir mâni varsa camide Darüssaade ve silâhdar ağa
bulunur.

Padişah abdest alırken leğen ve
ibriği, havlu ve futayı peşkir ağaları tutar, seccadesini has odabaşı ve
tülbent ağası yayardı. Bir abdestte kullanılan el ve ayak havluları ile ipekli
futa yıkanmadıkça diğer abdestde kullanılmazdı, “esvabçı” başı demek
olan “tülbent ağası” bundan sorumlu idi.

Cuma, bayram, cenaze namazları
gibi resmi ve umumî namazlara gelince:

Önceleri cuma namazlarının resmi
tarafı yoktu. Padişah, cuma namazını, vükelâdan ve saray mensuplarından
bazıları ile beraber ekseriya saray camiinde yahut selâtin camilerden birinde kılardı.
Hilâfetin Osmanoğulları’na geçişinden sonra, yani Yavuz Sultan Selim Han devrinden
beri cuma namazları resmiyet alınca selâmlık merasimleri tertibi âdet oldu.

Padişahlar seferde bulundukları
zaman eğer karargâhları büyücek bir şehirde ise Cuma namazı selamlığı
yapılırdı. Yavuz Sultan Selim Han’ın “Tebriz” de, Kanuni Sultan Süleyman
Han’ın “Budin” de, Dördüncü Murad Han’ın “Revan ve Bağdat” da
parlak cuma selâmlıkları yaptıkları görülür.

Sonraları cuma günleri öğleden
evvel saray kapısından gidilecek camiye kadar, mesafenin uzaklığına göre,
yanaşık nizamda veya çifte çifte, sokak başlarında yeniçeri askeri ile bir
miktar sipahi selâm dururlardı. Bu merasime katılmak mecburiyetinde olanlar
daha önce saray avlusunda toplanırlar, padişahın hareketiyle beraber bindiği
atın etrafını sararak yürürlerdi. Bu bir teşrifat kaidesi olduğu için hiç kimse
mevkiinden ayrı bir harekette bulunmazdı.

Geçiş esnasında padişah etrafına
selam verdikçe yollarda dizili askerler, kolları göğüslerine çapraz
kavuşturulmuş halde öne eğilerek saygı selâmında bulunurlardı.

Bayram namazları alayı da aynen
Cuma namazı merasimi gibi yapılırsa da bunda biraz daha teşrifat vardır. Divan
erkânı ile teşrifata dahil davetlilerin çoğunluğu selâmlığa katılır, ekseriya
Sultan Ahmed Camiin de yapılan bu merasimde daha fazla asker ve bendegân
bulunduğu gibi giyinişler dahi ona göre olurdu.

İlgili Gönderiler

1 / 62