Medeniyetimiz

Gerçek Osmanlı

B

resimizlere gösterilen, tanıtılan, anlatılan Osmanlı şöyledir: Herkesin canı padişahın iki dudağı arasındadır. Padişahlar zalimdir. Keyfine düşkündür. Basit şahsiyetlerdir. Ulema yobazdır. Her terakkiye karşıdır. Matbaayı yasaklamış, rasathaneyi yıktırmıştır. Halk fakirdir. Memleket yokluk içindedir. İnsan hakları yoktur. Demokrasi bilinmez. İlim ve fenden kimsenin haberi yoktur.

Hâlbuki Yahudiler Avrupa’nın her köşesinden zulüm görüp kovulurken, Sultan Il. Bayezid vatandaşlık vermiş; torunu Sultan Mecid, tıp fakültesinde okuyan bir tek Yahudi talebe için, kendi dinine uygun mutfak kurulmasını emretmiştir.

Osmanlı donanması gayrimüslim neferlerin dinî bayramlarında demir atardı. Şeyhülislâm, gerektiğinde Yavuz Sultan Selim gibi sert padişahın icraatını hukuka aykırı bulup önleyebilirdi. Osmanlı Devleti yıkıldığında, rejimi çok partili bir demokrasi idi. Telgrafı bulana memleketinde kimse yüz vermezken, Sultan Mecid, kendisini davet edip telgraf hattı kurdurmuş; dünyada ilk telgrafı çeken kimse olmuştu.

Pasteur kuduz mikrobunu bulduğunda, Avrupa’da ciddiye alınmamış; Sultan Hamid, bir nişan ve teşekkür mektubu göndererek, buluşunu dünyada ilk defa tatbik etmiştir. Akıl hastaları Avrupa’da içine şeytan girmiş diye yakılarak öldürülürken, Osmanlılar akıl hastaneleri kurarak delileri hasta kabul etmiş; kuş ötüşü, su sesi, musikî ve meşguliyet ile tedavi etmiştir.

Kanun önünde sınıf ve mevki farkı gözetilmeksizin fertlerin eşitliği prensibi, Fransız inkılâbı’ndan çok evvel Osmanlı Devleti’nde neşredilen kanunnâmelerde yer almıştır. Osmanlılarda adalete verilen bu ehemmiyet, yakın ülkelerdeki halk arasında kendilerine büyük bir itibar kazandırmış, hatta Hıristiyan Balkan halkları, kendilerine hüsn-i kabul göstermiştir.

Osmanlılar asırlarca İslam dininin bayraktarlığını yaptılar. Balkanlar ve Kafkasya’da çok sayıda yeni halkların bu dine girmesine vesile oldular. Haçlı seferlerini defalarca durdurarak, dünya Müslümanlarına büyük bir iyilikte bulundular. Bu vesileyle İslâm dünyasında büyük bir itibar kazandılar.

Sadece Müslümanlar değil, Avrupalılar bile bu başarı hikâyesinin sırrını çözmeye çalıştılar. İngiltere kralı VIII. Henry, zamanının bu süper gücüne bir heyet göndererek müesseselerini tetkik ettirdi. Osmanlılardan kalma binalar, iktisadi, ama sıcak yapısıyla göreni hayran bırakıyor. Yanı başlarında yapılan modern binaların kasvetli duvarları bir-iki sene içinde çatlarken, onlar asırlara meydan okurcasına arz-ı endam ediyorlar.

Kumaşlar, kitaplar, basit ev eşyaları bile zarafeti, kalitesi ile bugün bile göz dolduruyor. Birinci Cihan Harbi felaketi, koca imparatorluğu, ülkeleri, teb’ası ve müesseseleriyle tarihe gömdü. Eski Osmanlı imparatorluğu topraklarında irili ufaklı pek çok devlet kuruldu. Bu devletler, her sahada halef oldukları Osmanlı müesseselerini devam ettirdiler. Şu anda bile Yargıtay’ından ordusuna, üniversitesinden tapu dairesine, hemen her müessese Osmanlılardan kalmadır.

Osmanlı Devleti, zamanının hep ilerisinde olmaya çalıştı, elinden geldiğince geleneklerine sahip çıktı, insan ve hayvan haklarına, Müslüman olmayanların can, mal ve din hürriyetine saygı gösterdi. Herkese tarafsızlık dersi verirken, bütün bunları görmezden gelmek insafa sığmaz. Boşuna “Yiğidi öldür, ama hakkını yeme!” dememişler.

Olup biteni iyi-kötü ayırmadan açıkça ortaya koymak en iyisidir. Kararı okuyucu versin. Elinizdeki kitap ne bir müdafaanâmedir; ne de hiç kimsenin bilmediklerini ortaya çıkarma iddiasındadır. Osmanlı tarihi hakkında bugün çoğu kişinin unuttuğu gerçeklere dikkat çekmek arzusuyla yazılmıştır. Unutulmuş maziye ışık tutmaya çalışmaktadır.

Kardeş katli, Osmanlının kanunu, Hürrem Sultan, Sultan İbrahim, Yavuz Sultan Selim’in küpesi, Osmanlı arması, harem hayatı, haremağalan, gayrimüslimler ve dönmeler, Avrupa’yla münasebetler üzerine az veya yanlış bilinen mevzulara temas etmektedir.

İlgili Gönderiler

1 / 48