MakalelerTürkistan

Ruslar’ın Türkistan’ı İşgali Kazan’dan Başladı

R

us Çarlık hükümeti bazen hile ve desise ile içten, bazen büyük ordularla dıştan saldırmak suretiyle 1552 yılında Kazan Hanlığını, 1556 yılında Astrahan Hanlığı’nı toprakları arasına katmıştı. Kazan şehri Müthiş İvan (1530 -1584) tarafından zaptolununca şehirde ve civarındaki köylerde yaşayan yüz binlerce Türk uzaklara sürülmüş, Kazan Türklerinin asilzade sınıfı Rusya içlerine dağıtılmıştı. Bunların yerlerine Rus göçmenleri yerleştirildi. Şehirde Müslüman – Türk hatırasına ait ne varsa, cami, medrese, han, saray, kütüphane hepsi tahrip ve imha olundu.

Kazan Hanlığı’nın o zamanki medeniyet seviyesinin Ruslardan çok daha yüksek ve gelişmiş olduğunu Rus Tarihçileri dahi çeşitli vesilelerle itiraf etmişlerdir. Şehrin Ruslar tarafından ele geçirilmesinden sonra onbinlerce kitap yakıldı.

Hırıstiyanlaştırma Politikası

Daha sonraki asırlarda çarlık hükümeti Rusya’da Hıristiyan olmayan beylerin asalet unvanlarını kaldırarak toprak ve serf sahibi olamayacakları hakkında fermanlar neşretti. Bir kısım Türk ve Müslüman ileri gelenler topraklarını ve imtiyazlarını kaybetmemek için Hıristiyan dinine geçtiler.

Çarlık Rusyası’nda Hıristiyanlığı kabul eden Türk beyleri, Rus prensleri gibi asalet unvanlarını, imtiyazlarını ve toprak mülkiyetini muhafaza edebiliyorlar ve her türlü devlet hizmetine girebiliyorlardı. Bu suretle Hıristiyan olan Türk beyleri dinleri ile birlikte milli ananelerini, âdetlerini ve örflerini unuttular.

Çarlık devrinin son zamanlarına kadar Rus asilzadeleri arasında menşe itibariyle Türk hanlarından ve beylerinden pek çok aile vardı. İtil (Volga) havzasındaki Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma hareketi, en çok aristokrasi arasında müessir olmakla beraber, daha sonra bu baskı köylere de yayılmış, binlerce insan zorla Ruslaştırılmıştır. Ruslar bu köylülere “Hıristiyanlaştırılmış Tatarlar” adını veriyorlardı.

Dinleri değişmiş olmakla beraber yinede bu Türk köylülerinin çok büyük bir kısmı dillerine mutlak surette sadık kalmışlar, gizli de olsa İslâmiyet’e bağlılıklarını devam ettirmişlerdir. Nitekim 20. yüzyıl başlarında Rusya’da nisbî bir hürriyet havası esince yine eski dinlerine, İslâmiyet’e dönmüşlerdir.

Kültürel ve Ekonomik Asimilasyon

Çar Üçüncü Aleksandr (1845 -1894) zamanında Müslüman Türkler üzerinde tazyik tam mânâsı ile arttı ve açıkça bir eritme (asimilasyon) politikası takibine başlandı. Türklerin bazı sanayi şubelerinde faaliyeti, bazı illerde oturmaları, ticaret ve öğretmenlik yapmaları yasaklandı.

Kazan ve Kafkas Türkleri bütün Orta Asya’da hiçbir surette arazi satın alamazlar, Türkmenler, Özbekler arasında gezemezler, çar ordularında muayyen bir rütbeden yukarı terfi imkânını bulamazlardı. Bundan başka sırf Müslüman Türklerin nakdî yardımları ile açılan mektep ve medreselerde Rus lisânının ve târihinin okutulması için kanunlar çıkarıldı. Müslüman Türklerin devletin yüksek eğitim kurumlarında okumaları ve tahsil görmeleri menedildi.

Orta Asya Türklüğünün uyanması, ilerlemesi, medeni seviyesinin yükselmesi için çalışan, mahalli tabiriyle ziyalılar (aydınlar) hapis, sürgün gibi cezalarla sindirildi. İslâmiyet aleyhinde çalışan pek çok birlik ve dernek kurularak bunların çalışmaları geniş maddî imkânlarla desteklendi. Müslüman Türklerin yardımı ve gayreti ile kurulan mahallî mekteplerde eğitim ve öğretim Ortodoks misyonerlerinin nezareti altına alındı.

Türklerin iktisadî yönden gelişmesini önlemek için bankalar Türk tüccarlarına hiçbir şekilde nakdî yardımda bulunmadı.

Kırgız ve Başkurt topraklarının nüfuslarına nispetle çok geniş olduğu ileri sürülerek arazinin en verimli kısımları ellerinden alındı. Buralara Rusya’nın çeşitli bölgelerinden gelen göçmenler yerleştirildi.

Yerli halkın çocukları aile yuvalarından koparılıp Rus okullarında ve kışlalarında bambaşka bir eğitim tarzına tâbi tutuldu.

Ziyalıları (aydınları) devamlı surette ezilen, gençleri başka bir eğitim çarkına sokulan halk başsız ve ışıksız kaldı.

 Araştırma Enstitüleri Kurulmalı

Doğu Türkistan’dan Rumeli’ye kadar uzanan Türk dünyasının ciddî ve ilmî bir surette araştırılması, bu konuda yazılan yabancı dildeki bütün eserlerin Rusçâdan, İngilizceden, Almancadan, Çinceden, Fransızcadan kültürümüze kazandırılması, eskiden yazılmış olanların cumhuriyet nesli tarafından incelenebilmesi için yeni yazıya çevrilmesi, bu sahada ilmî çalışmalar yapılması, araştırmalara girişilmesi, enstitüler kurulması, Türklüğün târihin seyri içinde macerasını ve rolünün tanınması bakımından çok büyük bir hizmet olacaktır

 Batı dünyasında Türk târihi için yapılan çalışmalar, neşredilen kitaplar bir kütüphane dolduracak kadar çoktur. Başka milletlerin, Türk milletinin kültürüne karşı gösterdiği alâkayı, Türk’ün kendi ecdadından esirgemesini anlamak ve izah etmek oldukça zordur. Yabancı seyyah ve ilim adamlarının türlü sıkıntıya katlanarak yazdıkları eserleri tercüme zahmetine bile katlanmamak acı bir ihmaldir.

 

 

 

Rızâ Akdemir

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242