aradeniz ile Hazar Denizi arası, Kafkasya ve Dağıstan diye
bilinir. Beyaz ırkın dünyaya buradan yayıldığı rivayet olunur. Bugün bile
onlarca ırk ve yüzlerce lehçenin yaşadığı bu dağlık mıntıkada, sert kabileler
asırlarca hürriyet içinde yaşadılar.
Kafkasya ve Dağıstan’a İslâmiyet iki koldan girdi.
Kafkasya’da yaşayan Gürcü, Laz ve Çerkesler, Osmanlı Türkleri vesilesiyle
Müslüman oldu. Dağıstan ise İslâmiyet ile çok daha evvel, bu dinin doğuşunun
daha ilk asırlarında Arap tacirler vasıtasıyla tanışmıştı. Havalide İslâm
kültürü iyiden iyiye yerleşmişti.
Zamanla Rusya ile İran arasında sıkışan Kafkasya ve
Dağıstan, Türklere yakınlaştı. Rusların, Kırım Hanlığını ilhakı (1793) üzerine,
Kafkasya, İstanbul himayesine girdi. Ancak emperyal Rus emellerine mukavemet edemeyen
Kafkasya Müslümanları Çerkes ve Abhazlar, 1864’den itibaren kitle hâlinde
Anadolu’ya hicret etti.
Dağıstan’ın Türklerle münasebeti daha eskidir. XVI. asırda
Dağıstan bir ara Osmanlı eyaleti oldu. Sonra İran eline geçti. 1747’den
itibaren Ruslar tarafından işgal edildi. Ancak Dağıstan halkının mukavemeti
sürdü. 1819’da General Yermolof kumandasındaki Rus ordusu tarafından
sindirildi.
1830’da Dağıstan kabileleri Ruslara cihad ilan etti. Bu
cihadın başında efsane isim Şeyh Şâmil vardı. Daha evvel Çeçen İmamı Mansur,
Osmanlıların yardımına güvenerek Ruslara isyan bayrağı açmış; ancak kendi iç
meselelerinden başını kaldıramayan Osmanlılar yardım edemeyince, bu isyan
1791’de Ruslar tarafından bastırılmıştı.
1797’de dünyaya gelen Şeyh Şâmil, dindar bir Avar çocuğudur.
Avarlar, VI. asırda Orta Asya’dan Elbe Vadisi ve Alp Dağları’na kadar uzanan
imparatorluk kurmuş bir Türk topluluğu idi. İstanbul’u bile kuşatmış; atlarıyla
Boğaz’ı geçmişlerdi. 805’den sonra Germen hücumları sebebiyle tarihten
silinmiş; parçalanan Avar grupları Doğu Avrupa ve Balkanlara dağılıp kısa
zamanda Hıristiyanlaşarak ve dillerini unutarak yerli halk içinde eridi. Bir
kısmı da Dağıstan’a yerleşti. Dillerini kaybederek Kafkasya’nın mahallî
dillerinden Lezgice konuşmaya başlamış; bilahare de Müslüman olmuşlardı…
İşte böyle bir tarih yazmış ırka mensubiyeti, Şeyh Şâmil’in
ilerideki parlak hayatının habercisi gibidir. İdealistliği, daha gençliğinde
kendisini gösteriyordu. Sık hastalandığı için, isim değiştirmenin faydalı
olacağına dair halk inanışına göre, Ali olan ismi Şâmil’e çevrildi.
Köyünde ananevi dinî tahsil gördükten sonra, tasavvuf ile
tanıştı. Cemaleddin Gazikumukî adında bir Nakşibendi şeyhinden feyz aldı.
Kızıyla evlendi. Sonra onun hocası meşhur şeyh Halid Bağdadi hazretleri ile
tanışmak üzere Şam’a gitti. Dinî ilimlerde ileri bir mertebe kazandı.
Memleketine dönünce, çocukluk arkadaşı Gâzi Muhammed’in
işgalci Ruslara karşı başlattığı mücâdeleye iştirak etti. Gâzi Muhammed,
1832’de Ruslar tarafından öldürüldü. Onun yerine geçen Hamza Bey’in de kendi
adamlarınca 1834’te öldürülmesi üzerine Dağıstan mücâhidleri, 39 yaşındaki Şeyh
Şâmil’i İmam (dinî ve dünyevî lider) seçtiler.
Nâiblikler Kurdu
Şâmil, kendisine tâbi olan mıntıkalarda nâiblikler kurdu.
Beş nâiblik, bir vilâyet sayılıyordu. Her vilâyetin başına dinî ve dünyevî
işlere bakmak üzere bir emir tayin etti. Nâibler, vergi ve asker toplar,
hâkimlik yapardı. Her ‘avul’da (köy) bir kâdı vazifeliydi. Kâdı, asayişi
muhafaza eder, nâib ile yazışır; gelen emirleri halka ilan ederdi. Bolşevik
hâkimiyetine kadar Karadeniz-Hazar arasında müşterek dil, Altınordu’nun dili
olan Kumukça idi. Hazar sahilindeki Kumuklar, daha tahsilli ve medenîydi. Şâmil
ve adamları da Kumukça bilirdi.
Her nâib 300 süvari beslemekle mükellefti. Köyde, on evden
bir asker alınır; ailesi vergilerden muaf tutulurdu. Bu mücahidlerin sayısı
1843’te 5 bin kişiyi buldu. Ayrıca, 15-50 yaş arası erkeklerin hepsi, ata binme
ve silâh kullanmakta usta olmak zorundaydı. Çünkü bunlar, baskınlarda evlerini
bizzat muhafaza ederlerdi.
Şâmil, silâhlarını Osmanlılardan ve kısmen İran’dan, daha da
mühimi Rusların ezeli düşmanı Polonyalılardan temin ediyordu. Fakat
kendilerinin de, Kubaçi’de kayalıklar arasına yerleştirilmiş çok eski ve büyük
bir silah imalathaneleri vardı.
Şâmil’in etrafında yaklaşık bin kişilik seçme bir muhafız
birliği vardı. İşaretleri, kuzu kalpaklarının ön tarafına yerleştirilen 4 köşe
kül rengi bir bez parçası idi. Kalpak üzerine yeşil bir sarık sararlardı.
Askerler sarı; subaylar siyah Kafkas kıyafeti giyerlerdi. Bekârları evlenemez;
evli olanlar, vazifeleri süresince aileleriyle görüşemezlerdi. Ganimetten pay
alırlardı. Gittikleri avullar, kendilerine ikramda yarışırdı…
İki metreyi aşan boyu, atletik yapısı, metâneti, ilmî
kudreti, hitâbeti ve sarsılmaz inancıyla Şeyh Şâmil, yanındakilerin emniyetini
kazandı. Ruslara karşı tam bir birlik meydana getirdi. Teşkilâtlandırdığı
mücâhidler, Rus birliklerinin korkulu rüyası oldu. Şâmil’in 1834-1859 arasında
basit silâhlarla yaptığı mücâdelelere Ruslar, kalabalık birlikler ve ağır silâhlarla
cevap verdiler. Kafkasya’daki şanlı direniş bütün dünyada duyuldu. Bu direnişin
hikâyesini inşallah sonraki bir yazıda ele alalım…
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci