ürkistan’ın işgalinin gerçekleşmesi için İgnatiyev’in oynadığı siyasî rol ne ise, İlminsky’nin kültür alanında yaptıkları da hemen hemen aynıdır. İgnatiyev, Türk halklarının siyasî yönden ayrılmaları; ayrı hanlıklar halinde yaşayan Türklerin birbirine düşman olmaları, birbiriyle savaşmaları için entrikalar çevirmiştir.
İlminsky ise dili, dini ve milliyeti bir olan Türkistan Türkleri’nin kültür ve dil bakımından bölünmesi yolunda kafa yormuş, projeler üretmiş, bu uğurda gayret sarf etmiştir. Bundan dolayı, Türkistan ve genel olarak Rusya’daki Türklerle ilgili, işgal sonrası Rus kültür politikasında en önemli isim, Nikolay İvanoviç İlminsky’dir (1822-1891).
İlminsky Kimdir?
İlminsky, Kazan Ruhanî Akademisi’nde tahsil gördü ve orada öğretmenlik yaptı. Rusya’daki azınlıklar, bilhassa Türkleri Hristiyanlaştırmak için çalıştı. Tatarca ve Arapça öğrendi. 1851 1854 yıllan arasında Sibirya, Filistin ve Mısır’da bulundu. Burada İslâmiyet’i tetkik etti. 1891’de Kazan Üniversitesi, Türk-Tatar Kürsüsü profesörlüğüne tayin edildi. 1863 de onun teşebbüsü ile “Vaftiz edilen Tatarlar için merkezî okul” açıldı.
1872’de Rus-Yabancı Seminerinde Rus alfabesini esas alarak Çuvaş, Tatar, Mari, Udmurd, Yakut vb. Türk toplulukları için alfabeler hazırladı. Kazan Din Akademisi’nde profesör olan İlminsky, Türkler’in Kril alfabesi kullanmaları, islâm harflerini bırakmaları ve Türkçe’deki Arapça, Farsça kelimelerin öz Türkçe olanlarla değiştirilmeleri gerektiğini söylemiştir. Daha önce katı bir şekilde uygulanmak istenen kültürel Ruslaştırma politikası tepkilere sebep olmuş; Müslümanların daha şuurlu bir şekilde dinlerine ve kültürlerine sahip çıkmalarına yol açmıştı.
Bunun üzerine, 1863’ten itibaren İlminsky’nin olgunlaştırdığı yeni bir politika tatbikat sahasına konulmak istenmiştir. Bu politika yeni bir Tatar (Türk) aydını oluşturmayı hedefliyordu.
Bunlar Ortodoksluğu kabul edecek, fakat Türkçe konuşup yazacaktı. Dinsiz Rus oluşturmaktansa, gayr-i Rus Ortodoks oluşturma projesi daha kabul edilebilirdi. Bu politika ile kısa zamanda büyük başarı elde edildi. 1865 ile 1900 yıllan arasında yaklaşık 100.000 Tatar Hristiyan oldu. Bununla beraber, proje bu yönüyle daha fazla ileriye gidemedi. Çünkü Rus kilisesi böyle bir projeye muhalifti. Kısmî başarıya rağmen, kilise, ancak bir Rus’un tam bir Ortodoks olabileceğini belirtiyor ve kutsal törenlerin Tatarca olarak yapılmasının, hazmedilmesi zor bir uygulama olduğunu söylüyordu.
İlminsky Metodu
İlminsky metodunun Çarlık döneminde uygulamaya konulan, fakat asıl Bolşevik ihtilâlinden sonra neticesi alınan tarafı, ayrı Türk boylarını ayrı milletler haline getirme projesidir. Her Türk boyunun Türkçesi, tabiatıyla diğerleri ile az çok fonetik ve diğer özellikleri bakımından farklılıklar taşımaktaydı. Matbaa, gazete ve diğer toplu iletişim araçlarının olmadığı dönemde bu farklılıklar tabiî sınırlan içerisinde belli bir seviyeye kadar gelişmiş olmakla birlikte.
Türkistan ve Rusya’daki Türklerin birbirlerini rahatlıkla anlayabilmesi bir yana. Balkanlar’dan giden bir Türk dahi Türkistan’ın her bölgesinde yaşayan Türklerle anlaşabilmekteydi.
Nadir Devlet’in 1917 İhtilâli sonrasındaki gelişmeler hakkında tesbit ettiği aşağıdaki hususların başlangıcı; işgal sonrası, yani 1360’lara, İlminsky’nin projelerini ortaya koyduktan sonraki dönemine rastlar.
Çarlık yönetiminin Türk halklarıyla ilgili kültür politikası, her Türk boyu için ayrı fonetik ve orfografik özelliklere sahip alfabeler teşkil ederek Türk boyları, eski eserlerini okuma ve inceleme İmkânından mahrum etmiş, onların birileriyle eskisi gibi rahatça anlaşmalarına set çekmiş oldu. Hatta birbirleriyle tamamen kaynaşmış olan İdil-Ural bölgesinin sakinleri, Tatar ve Başkurt boydan hem siyasî ve hem de kültürel yönden parçalanmış, değişik alfabeler kullanma mecburiyetinde kalmışlardı.
Çarlık idaresinin Gürcü, Ermeni gibi başka azınlıkların değil de, Türklerin soyadlarının sonuna Rus dilinin ses uyumuna, dil bilgisi kaidelerine uygun olarak takılan “ev”, “ov”, “ski”, “n” gibi sufekslerle (son ek) Türk soyadlarına Rus ismiymiş gibi hava verme eğilimi Sovyet devrinde de aynen muhafaza edilmişti.
Bunun dışında Sovyet devrinde Türk ana-babalar çocuklarına, “enternasyonalizm” adına, yabancı, bilhassa Rusça adlar takmaya teşvik edilmişti.
Sinsi Rus Müfredâtı
İlminsky ile başlayan program, bölgenin hâkim ırkı ve kültürünü temsil eden Tüklere kendi dillerini, kültürlerini, tarihlerini unutturma yönündedir. Böyle bir metod, Rus işgali ile Türk ve İslâm kültürünü ve toplumunu eritme süreci açısından son derece başarılı uygulanmıştır. Bu uygulama Sovyetler Birliği döneminde çok değişik alanlarda kendini göstermiştir.
1993 Haziran’ında kendisiyle görüştüğümüz Almatı Uygur Eğitim Müsteşarı Bibi Hatun Kazakistan da her boyun ayrı bir lisesi olduğunu, meselâ Kazakistan da Uygur çocuklarının Kazak liselerine Kazak çocuklarının Uygur liselerine gidemediğini söylemişti. Sokakta karşılaşan bir Uygur ile Kırgız aralarında Uygurca veya Kazakça konuşmalarının mümkün olmadığını, çünkü bugün artık birbirlerini anlamalarının imkânsız olduğunu belirterek, bunun altındaki Rus müfredatının şu özelliğini anlatmıştı:
“Okulların fen ve matematik kitapları ve müfredatını her bölgenin eğitim ve öğretim görevlileri serbestçe tayin eder ve kitapları basar. Tarih, coğrafya, edebiyat ve dil derslerinin müfredat programları ve kitapları Moskova’dan gelir ve uyulması mecburîdir.”
Toplumun tarihini unutturma ile milletin ve toplumun varlık sebebi olan unsurları ortadan kaldırma ve böylece asimilasyona yahut sömürülmeye en müsait hale getirme süreci arasında son derece önemli bir bağlantı vardır.
Prof. Dr. Alaâddin Yalçınkaya