sıl ismi Mehmet’tir, babasının adı Mahmud’tur. Prizrende “Suzi” mahallesinde aynı adı taşıyan caminin haziresindeki mezar taşındaki yazıda ismi “ Suzi Zerrin” olarak geçmektedir. Mezar taşındaki ölüm tarihi H.931 olarak yazılıdır.(M.1524)
Suzi takma adıdır. Farça bir kelime olan “Suzi” “aşk ateşiyle yanan” anlamına gelmektedir.
Suzi Çelebi Mihaloğlu Gazi Alibey’in akıncısı ve hususi kâtibidir. Mihaloğlu akıncıları genellikle Niğbolu ve Plevne tarafında bulunur ve bir akıncı kumandanı idaresi altında istenilen yere, ekseriyetle Orta Avrupa ülkelerine akınlar yaparlardı. Onbeşinci yüzyılın ikinci yarısında akıncı bu aile, yaptıkları akınlarla Türk gücünü cihana tanıtmışlar ve bütün Orta Avrupa’yı dehşete düşürmüşlerdir. Osmanlı devletinin kuruluşundan 1595’e kadar, yaklaşık 300 yıl Rumeli’deki önemli sefer, fetih ve akınlara katılmışlardır.
Suzi Çelebi’nin en önemli eseri “Gazavetnâme” dir. Bu eserinde Mihaloğlu Alibey’in mücadelesini ve kahramanlıklarını kaleme almıştır. Gazavetnâme’nin bugün bilinen dört nüshası bulunmaktadır. Gazavetnâme on beş bin beyitten oluşan manzum bir eserdir. Mesnevi tarzında yazılmıştır. Her mısrası onbir heceden oluşur. Beyitler birbirine kafiyelidir. Mihaloğlu Alibey’in Sırbistan, Maceristan, Bosna seferlerini anlatır. Birçok yerin güzellikleri tablo misali tasvir edilmektedir. Eser edebi değerinden başka tarihi olayları yazmak için de değerli bir kaynaktır. Zamanın Türkçesiyle yazılmıştır.
Bu Gazavetnâme hiçbir özentiye kapılmadan, olduğu gibi akınlarda uçan kelleleri ikiye biçilen gövdeleri, sel gibi akan kanları, devrilen atları, yıkılan şehirleri, ele geçirilen esirleri bir heyecan tuhfanı içinde anlatan nadir eserlerden birisidir. Eserde Bir yandan savaşın ne kadar ibret verici olduğu; diğer yandan şairin gezip gördüğü yerleri, özellikle Tuna boyunun güzelliklerini şairane duygularla anlatılmaktadır.
Suzi’nin hele Mihaloğlu Alibey’in ağzından Tuna’ya öyle bir seslenişi vardır ki, bu onüç beyitlik hitapta akıncılarla Tuna’nın nasıl haşir-neşir olduğunun en güzel ifadesi vardır.. Ayrıca Türk’süz bir Tuna’nın sırf bir nehirden öteye geçemeyeceği çok çarpıcı bir şekilde belirtilmektedir.
Suzi Çelebi, Mihaloğlu Alibey’in ölümünden sonra doğum yeri olan Prizren’e gelerek ölünceye kadar burada yaşamıştır. Çelebi Prizren’de kalan ömrünü halka hizmetle geçirmiştir.
Suzi Çelebi, üstün bir ilim ve fikir sahibidir. Mükemmel Türkçesi yanında Arapça, Farsça’yıda iyi bilmektedir. Mektebinde müderrislik, mescidinde hocalık yaptığı için ve sarık taktığından dolayı “ Mevlana Suzi” ; görgülü, edepli bir kişi olduğu için de “ Suzi Çelebi” olarak kendisinden bahsedilmektedir. Prizren’de halk Suzi’den “ Evliya, Suzi baba ve Suzi efendi” diye bahsetmektedir.
Suzi Çelebi Prizrende pek çok vakıf eseri bırakmıştır. Bunlar: Cami, mescid, içinde kıymetli kitaplar bulunan bir kütüphane, mektep, türbe, çeşme, köprü, su harkı ve değirmendir.
Suzi Çelebi Gazavetnâme’sinin 348. beyitinde de Türk milleti içinde şu ifadeyi kullanıyor:
Bu Türk azdur deyü etme bahâne
Odun bir şu’lesi besdür cihâne
Od: Ateş
Şule: Kıvılcım
Besd: Yeter, Kâfi
( Türk sayıca azdır diye bahane bulma; bir kıvılcımın dünyayı yakmaya yeterli olduğunu unutma!)
Kaynak: Pirizrenli Suzi’nin 500. yılı – Türk Yazarlar Derneği Yayınları
Halil Lika