L
eşker-i duâ, leşker-i gazâdan akvâdır demiş İmâm-ı Rabbâni Hazretleri. Osmanlı İmparatorluğunu anlamak bu sözden geçer.
Kuruluşundan 70 sene evvel, Şeyh-i ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, Osmanlı Devleti’ni manevi âlemde haber verip övmüş ve “Şeceretü’n-Nu’mâniyye fî Devleti’l-Osmâniyye” adlı eserinde, Osmanlı Devleti’ne dair çok esrarlı keşiflerde bulunmuştur.
Yüzyıllar boyunca dünyaya İslamın nizamı ile hükmeden, kılıcını “İ’lây-ı Kelimetullâh” davası için bileyen ve bir küçük beylikten çıkıp üç kıta yedi denize hükmeden Osmanlıyı anlamak; bugüne dek kim bilir kimlerin ufkunu açmış ve açacak olan o meşhur vasiyetinde:
“Bizim dâvamız kuru kavga ve cihangirlik dâvası değil; bizim mesleğimiz Allah yolu, maksadımız Allahü tealanın dinini yaymaktır” diyen Osman Gazi Han’ı anlamaktan geçer.
İlk Osmanlı medresesini İznik’te açan ve başına Davud-i Kayseri Hazretleri’ni getiren Orhan Gazi Han’ı anlamaktan geçer. Tebaası onca kozmopolit yapılardan oluşmasına rağmen süper güç olan ve tesis ettiği adaletle asırlarca dünyaya hükmeden Osmanlıyı anlamak; bilhassa ilim ehline hürmette kusur etmeyerek, askerine ve tebaasına izzet ve ikram etmesi sebebiyle kendisine “Hüdavendigar” denilen… Büyük İslâm âlimi Mevlâna Celaleddin-i Rûmi Hazretleri’ne duyduğu derin muhabbetten dolayı “Hünkâr” ismi verilen ve şeyhi Seyyid Mehmed Hammari hazretleri olan Murad Hânı anlamaktan geçer.
Devletin bekası için, fitne çıkaran kendi canları dahi olsa, tereddüt etmeden gereğini yapan Osmanlıyı anlamak; döneminde dünyada “hükümdar” dendiğinde akla gelen tek isim olan… Allah için yürüdüğü cihad yolunda karşısına çıkan Atlas Okyanusu’nu gördüğünde; “Yâ Rabbi! Şahid ol! Önüme şu uçsuz bucaksız derya çıkmasaydı Senin şânını daha ileriye götürürdüm!” diyen…
Üveysi şeyhi Yahya Efendi ile irtibatı olup, gençliğinde Emir Buhâri halifelerinden Abdüllatif Mandumi veya Mehmed Nurullah Efendi’ye bağlılığı olan. Ubeydullah-ı Ahrâr’ın halifesi Haydar Semerkandi ve Halveti şeyhi Nureddinzade’nin sohbetlerinde bulunan ve ilk Nakşi padişah olan… Ahirette Ebussüd Efendi Hazretleri’nden aldığı icazetlerle Huzûr-u İlâhî’ye çıkmak isteyen Kânûni Sultan Süleyman Hân’ı anlamaktan geçer.
Mısır ve Ridâniye muvaffakiyetlerinin ardından, Mekke ve Medine’yi kontrol altına alarak halifeliği Osmanoğullarına getiren… Ancak, hutbede adı “Hâkim’ül Haremeyn” olarak takdim edildiğinde, “Bize o mübarek yerlerin ancak hizmetçiliği yakışır, bize Hâdim’ül Haremeyn deyiniz” diyen Yavuz Sultan Selim Hân’ı anlamaktan geçer.
İstanbul’da Bayezid Camii tamamlandığında “Seferde ve hazerde, ikindi ve akşam namazları sünnetini ömrü boyunca hiç terk etmemiş kim varsa caminin açılışını o yapsın” diye şart koşan… Meydana toplanmış derya misali cemaatin içinde bu şarta haiz bir tek kişi bile çıkmaması üzerine; “Elhamdülillah, bu işi yapmak bize nasipmiş” diyerek açılışı kendisi yapan ve ardından imamete geçen…
Meşhur nâmı Bayezid-i Veli olan ve Halveti şeyhi Çelebi Halife hazretlerinin müridi olan… Ebussuud Efendi’nin babası ve Halveti şeyhi Muhammed İskilibî (Şeyh Yavsî) ve Bayramî şeyhi Baba Yusuf Seferhîsârî ile sohbet eden II. Bayezid Hani anlamaktan geçer.
Tam otuz üç yıl, kapısında bekleyen muhafızların bile hain olduğu bir zamanda siyasi dehasıyla tek
karış toprak vermeyen… Kendisini tahttan indirenler için “Devleti on yıl idare edebilirlerse, yüz yıl idare ettik gibi sevinsinler” deyip keramet gösteren ve ehli-sünnet itikadını doğru öğretecek olan trenler dolusu kitabı her yere gönderen…
Yanında bulundurduğu tuğlayı ile teyemmüm ederek, sabah uyandığından bile abdestsiz yere basmayan… Alman Otto Van Bismarck’ın “Dünyâda yüz gram akıl varsa, doksan gramı O’nda, beş gramı bende, bende, kalan beş gramı da diğer dünyâ siyâsilerindedir” diye övdüğü dehâ, ulu hâkan, cennet mekân Sultan Abdülhamid Hân’ı anlamaktan geçer Osmanlıyı anlamak…
Osmanlıyı Sevmek İmandandır
Son devrin İslam âlimlerinden Seyyid Abdülhakim-i Arvasi Hazretleri; “Osmanlıyı sevmek imandandır, sevmemek ise küfrün alametlerinden biridir. Çünkü Osmanoğulları İslamın dışının, Ehli Sünnet âlimleri ise içinin hâmisidir” buyurmuştur.
Yine Seyyid Abdülhakim-i Arvasi Hazretleri, Osmanlı’nın son zamanlarında hac vazifesi için Mekke’de bulunduğu sırada, Mekke emiri kendisine; “Osmanlı, dolayısıyla Türkler artık bitti, size burada bir dergâh yapalım, burada sohbet ediniz” dediğinde, Efendi hazretleri bu teklifi reddedip şu sözleri söylemiştir:
“Ben bir Seyyid’im (Peygamber soyundanım). Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse, üç Türk kalsa, biri ben olurdum. İki Türk kalsa gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa da o gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü manda İslamiyet olmazdı.”
Osmanlıyı anlamak, bu mübareklerin sözlerini bilmekten, Türklük şerefinin kaynağını bilmekten ve ona bu şerefi veren atalarım, o atalarının azâmetini, çilesini, mücadelesini ve davâsını bilmekten geçer.
Ne mutlu bunları bilenlere…
Selim Taştemur